Bakalım bu megatrendler ve yön belirleyici dinamikler ışığında Türkiye 2030’lara nasıl ilerleyecek ve gelecekteki daha karmaşık sorunlarla nasıl baş etmeye çalışacak?

ABD’nin Ulusal İstihbarat Konseyi tarafından hazırlanan Küresel Trendler 2030: Alternatif Dünyalar (Global Trends 2030:Alternative Worlds)  başlıklı raporun değerlendirmesini ele alacağım.

Dünya 2030 yılına doğru belirsizlik ve kestirilemezlikle dolu bir dönüşüm süreci içinde. Her biri “tektonik kayma” yaratma potansiyeline sahip “mega trendler’i” konuşmak gerekiyor. Mega trendleri, “tarihin akışı içindeki sebepleri hemen görünür olmayan ve zamana yayılan, uzun vadede kalıcı sonuçlara yol açan önemli küresel eğilimler” olarak tanımlamak mümkün. Rapor bu mega trendleri dört kategoride inceliyor:

  1. Bireyin Güçlenmesi,
  2. Gücün Dağılması,
  3. Alternatif Demografik Modeller
  4. Yemek, Su, Enerji Kıtlığı.

Değişimin yönünün belirleyicisi olacak bu dinamikler altı başlıkta.

  1. Krize Yatkın ve Kırılgan Küresel Ekonomi,
  2. Yönetişim Açığı,
  3. Potansiyel Çatışma Artışı,
  4. Geniş Ölçekli Bölgesel İstikrarsızlıklar,
  5. Yeni Teknolojilerin Etkisi,
  6. ABD’nin Rolü.

MEGA TRENDLER

Bireyin güçlenmesi:

Mega trendler arasında ilk ve en önemli olanı bireyin güçlenmesi. Yoksulluğun azalması, orta sınıfın genişlemesi, eğitim ve teknoloji imkanlarına erişimin artması, hiper bağlantılı dünya, bilginin bedava olması ve hızla yayılması ve sağlık hizmetlerinin gelişmesi gibi sebeplerden ötürü önümüzdeki 15-20 yıl içerisinde, bireyler ulus-devletlere ve kurumlara kıyasla daha da güçlenecek. 

Elon Musk buna ciddi bir örnek.

Orta sınıfta en büyük genişleme Asya’da Çin ve Hindistan’da yaşanacak. Tarihsel olarak bakıldığında, yükselen orta sınıfın politik alana yansıması ya popülizm ve otoriter yönetim tercihi ya da daha çok demokrasi talebi olarak kendini gösterecek. 

Yani artık "gelişmiş", "gelişmekte olan" ve "az gelişmiş" gibi tüm ülkelerin içine konduğu sepetler yerine "demokrasiler" ve "diğerleri" şeklinde sınıflandırılacak.

Bireyin güçlenmesini tetikleyen bir diğer unsur da iletişim teknolojilerinin kullanımı olacak.

Gücün dağılması:

Gücün ulus-devlet merkezli sistemden siber aleme, informal ağlara dağılımı 2030 yılında Batı’nın uluslararası arenadaki geleneksel hegemon pozisyonunu sarsacak ve Asya’nın global ekonomide ve dünya politikasındaki ağırlığını arttıracak. Öncelikle artık karşımızda Washington, Londra ve Brüksel’den oluşan farklı görüş ve yaklaşımlarda 3 farklı Batı olacak. Bu nedenle yakın gelecekte sık sık "Hangi Batı?" sorusunu soracağız. Yine gücün dağılması kapsamında gözlemleyeceğimiz bir trend de şu olacak: BRIC (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) olmak üzere "diğer ülkelerin" güç kazanması. 

Bunu önceki yazılarımızda değerlendirmiştik detaylarıyla, tıklayıp okumanızı rica ederim.

Demografik dönüşüm:

2030 yılına gelindiğinde dünya nüfusu yaklaşık 8.3 milyarı bulacak ve bu dönemde ülkelerin demografik modellerinde üç ana trend belirleyici rol oynayacak;

1. Yaşlanma:

Beş yıldan az bir süre içerisinde dünyada her beş insandan biri en az 60 yaşında olacak.

2. Göç (iç ve dış):

2030 yılına gelindiğinde; değişen ekonomik olanaklar, ülkeler arasındaki gelir dağılımı eşitsizliği, hızlanan globalleşme, doğal kaynaklara erişim olanaklarında (özellikle kuraklık) değişkenlik ve artan şehirleşmeden ötürü hem iç hem dış göç hız kazanacak. 

Burada size bir TUİK verisi paylaşmak isterim. Edirne’nin yaş ortalaması 36 iken Siirt’inki 20.

3. Kentleşme:

Dünya nüfusu hızla kırsal alanlardan kentlere kayıyor. 2030’da dünyada her 5 kişiden 3’ü kentlerde yaşayacak.

Yemek, su ve enerji kıtlığı

Dünya nüfusundaki hızlı artış ve genişleyen orta sınıfın tüketim alışkanlıkları, 2030 yılına gelindiğinde yemek, su ve enerjiye duyulan talebin 50% oranında artmasına sebep olacak.

YÖN BELİRLEYİCİ DİNAMİKLER

Krize yatkın ve kırılgan küresel ekonomi:

2030 yılında global ekonominin ana belirleyicileri, farklı hızlarda büyüyen bölgesel ve milli ekonomiler olmaya devam edecek.

Kolombiya, Endonezya, Nijerya, Güney Afrika, Güney Kore, Meksika ve Türkiye’nin başarı veya başarısızlıkları dünya ekonomisinin işlemesinde kilit bir role sahip olacak.

Yönetişim açığı:

2030 yılında bir yönetişim açığı oluşup oluşmayacağı öncelikle devletlerin ve uluslararası organizasyonların hızlı gelişen değişimlere ayak uydurup uyduramamış olmasına bağlı olacak. Artan aktör sayısı hem yerel hem de uluslararası karar verme süreçlerini zorlaştıracak.

Potansiyel çatışma artışı:

Ne yazık ki 2030’a doğru ülke içi çatışma riski azalırken, ülkeler arası çatışma riski uluslararası sistemdeki değişikliklere bağlı olarak artıyor.

Bu başlığa katılmayarak aslında ekonomik savaşlar olacağını öngörüyorum.

Geniş ölçekli bölgesel istikrarsızlıklar:

Bu dönemde bölgesel çatışmalar etrafına sıçrama ve güvenlik problem yaratma riski taşıyacak.

Avrupa’yı bu dönemde Avrupa Birliği içerisindeki politik ve ekonomik krizler tehdit ediyor olacak.

Biz bu tabloda birlik berabeelik  içinde ve yeni yüzyıla teknik olarak hazırlanarak gireceğiz ve 2053 hedefimize yürüyeceğiz.