Fatma Tuncer: Davaya konu olan yazınızda siz neyi ifade etmek istediğinizi defalarca açıkladınız bunu okurlarımızla da paylaşır mısın? Neyi ifade etmek istediniz ifadeleriniz nasıl anlaşıldı? Birbirimize hakkı tavsiye etmekten kaçınacak mıyız? İstişare Peygamberimizin bir sünneti değil miydi?
Abdurrahman Dilipak: Ben başlangıçta defalarca kastımı izah ettim. Yazdım, konuştum, Erdoğanlara mektup da yazık ben ve hanımım. Ama cevap alamadık. Ayşe Böhürler, Ömer Çelik, Partinin genel merkezi, Genel sekreteri ve tabii en başka KADEM ve partinin kadın kolları başkanı vecd içinde bu işe sahip çıktılar. 81 ile talimatlar gönderildi. Talimat dışında tek bir müşteki yok. Zaten yazıdan günler sonra heyheylendiler. Dava açılma sürecinden de birçok hukuksuzluklar yaşandı. Tabi, dava dilekçesine yazdıkları gibi “Babası Cumhurbaşkanı olan kızın yöneticisi olduğu dernek” ve aynı zamanda hem genel başkanları hem de Cumhurbaşkanı da olan bir kişi tarafından 81 ilde açılan böyle bir dava olunca akan sular duruyor.
Sadece suç duyurusunda bulunmadılar, AK Parti Genel başkanı olarak Erdoğan’ın avukatları bir de 500.000 liralık tazminat davası açtılar. O hemen sonuçlandı, mahkeme 100.000 liraya hükmetti. Orada da bir sürü usul hataları yapıldı ama karar istinaftan döndü. Mahkeme ilk derece mahkemesinin kararını ceza davasının beklenmemesi sebebi ile usulden bozdu.
Ne uzlaşmayı kabul ettiler, ne istişareyi ve ne de şurayı. Güç onlarda ya, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” kabilinden benim şahsımda aslında sizlere gözdağı verilmek istendi sanki. Ama evdeki hesapları çarşıya uymadı. Trol ve Medya linci başarılı olmadı.
Bakın, 3,5 yıldır, şu iki cümleden yargılanıyorum:
-“AK Parti içindeki FETÖ’nün zihniyet ikizi AKP’liler ve AKP’nin papatyaları”
AK Partide AKP’liler yokmuş, Papatyalar da yokmuş.
Bir hafta önce 3 Holding, İnsan kaynaklarında LGBT’lilere pozitif ayırımcılık kararı alınca 30 kadar dernek bir bildiri yayınladı ve sonrasında yapılan istişare toplantısında halkın LGBT’den bir şey anlamadığı ileri sürülüp bunun yerine Kur‘ani kavramlar kullanılması yönünde tavsiye kararı alınınca ben de “(Bu holdingler) bu fahişelere ve türevlerine pozitif ayırımcılık uygularken bizim yeşil sermaye ne yapıyor” dedim.
Ne bileyim İngilizce LGBT deyince pozitif ayırımcılığa tabi onur kabul edilen bir şeyin, dini karşılığını ve Türkçesini söyleyince edep dışı olacağını ve hakaret sayılacağını. Sanki bu İstanbul sözleşmesini, Lanzaroteyi, CHP, HDP kendileri oy birliği ile çıkartmadılar.
AK Parti ve KADEM’ e bu ifadelerle ben Fahişe demişim. Ben de sordum fuhuş ikili yapılır, neden erkekler dava açmıyor. Fahişe kitapça cinsiyet üzerinden tanımlanmaz. Erkek de bu ithamın muhatabıdır. Lut kavmi ile ilgili örnek kapsamında bir iş yapan herkes o sıfatı hak eder. Bu sözümle aslında beni değil, Kur’an-ı Kerimi, Hatta Tevrat’ı, İncil’i yargılıyorlar sanki.
Ha bir de KADEM’cilere, eskiden ter kokuyorlar, şimdi parfüm, gecekondulardan çıkıp plazalara taşındılar demişim, bir de batıdan alınan fonlarla destekleniyorlar demişim. İddianamede KADEM’le ilgili aslında bir suç isnadı da yok ama davanın asıl sahibi KADEM! Bunlar tekrar söylüyorum, kaçtıklarını sandıkları şeye doğru koşuyorlar ve korumaya çalıştıklarını sandıkları değere zarar veriyorlar. Bindikleri dalı kesiyorlar.
Fatma Tuncer: Savunmanızı yaparken ”Bu davayı, hem insan hakları açısından hem de basın davası mahiyeti olması sebebiyle önemli buluyorum. Tamamen bir iletişim kazası neticesinde yazının davaya konu edildiğini düşünüyorum” diyorsunuz, biraz açar mısınız?
Abdurrahman Dilipak: Bu dava turnusol kağıdı özelliği taşıyor. Ben bir gazeteciyim, yazarım, ben bir STK sözcüsüyüm. Ortada basın, düşünce, ifade, örgütlenme hürriyeti ile ilgili bir durum var. Bu sıfata sahip olanların genişletilmiş, artırılmış eleştiri hürriyeti var, politikacıların ise artırılmış tahammül yükümlülüğü var.
Bu dava siyaset, toplum, basın ve STK ilişkileri açısından da ayrıca önem taşıyor.
81 ilde birden, “312 General” davasında olduğu gibi farklı bir dava. Bu anlamda bu dava kendi içinde ilkleri barındıran bir dava. Ülkemizdeki insan hakları, basın hürriyeti açısından ve yargı, hukuk düzeni, kuvvetler ayrılığı gibi konularda, neticesi itibarı ile yeni tartışmalara kapı aralayacak bir konu. Benim geçmişim ve kimliğim de aslında bu davada ayrı, özel bir anlam ifade ediyor.
Fatma Tuncer: Geçmiş dönemde vesayetçi kesimin ağır baskılarına maruz kaldık ve kardeşlik değerlerimiz ekseninde bir araya gelip birbirimizin destekçisi olduk. Fakat bugün bu değerlerin çok uzağında yer alıyoruz. Bunu nasıl açıklarsınız? Hz Ayşe ile Hz Ali’yi karşı karşıya getiren neydi, biz neyi istiyoruz ve nelere yenik düşüyoruz?
Abdurrahman Dilipak: Şeytan boş durmuyor, hatta fazla mesai yapıyor. Ders almadığımız için tarih tekerrür ediyor.
İstanbul sözleşmesi, Lanzarote sürecinin sonunda HABAT, AGARTA’ya geldi dayandı işin ucu. LGBT+ “Onur” oldu. Nufus cüzdanlarımıza GENDER yazdılar, Toplumsal cinsiyeti konuşuyoruz. “Uluslararası sistemle birlikte yürüme kararlılığı” beyan ediyoruz. Trans Hümanizm projesine destek veriyoruz. COVID belası bitmedi, Satanist Pedefolik Deccaliyet şebekesinin planları adım adım hayata geçirilmeye devam ediyor. Biz alemlere rahmet olarak gönderilen ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz.
Biz, FETÖ ile PKK ile yatıp kalkıyoruz da ne Adnan Oktar’ı, ne de Kalkancı tarikatını anıyoruz. Cemaatlerin nasıl Holdingleştiğini de, yeni zenginlerin nasıl zenginleştiğini da anlamadık ve sorgulamadık. Kimin ayak izinden gidiyorsanız, onların vardıkları yere varırsınız. Şeytan bazen yolumuzu keser. İçimizden fire verenler olur, geçici yanılgılar da yaşanır. Hz. Osman’ın şehadetini anladık mı, Kerbela’yı anladık mı?
Tarih övgü ya da sövgü kitabı değil, ders kitabıdır. İbret almak isteyenler için bir toplumun ortak hafızası ve tecrübeler birikimidir. Tarihin doğrusundan da yanlışından da ders almak gerekir, o yanlışlara düşmemek, iyilikleri çoğaltmak için. İşte durum ortada bir yanlışın tekrarlanmaması için tarihten örneklerle bir uyarıda bulunmak istiyorsunuz. Sonuç ortada… Dost acı gerçekler karşısında da tatlı söylesin istiyor birileri. Sözde Ömer’ler arıyorlar ama durum ortada. Ömer’ler arayanlar, Mahkemeye “Cumhurbaşkanının kızının kurucusu olduğu dernek” diye dilekçe yazmazlar. Hz. Ömer, ben yaparsam ve yanımda duran biri bunu gördüğü halde beni uyarmazsa benden uzak dursun, çünkü onda hayır yoktur. O beni uyarır da ben o uyarıyı dikkate almazsam o kişi yine benden uzak dursun, çünkü bende hayır yoktur der. Ben Ömer’ler aradıklarını söyleyenlerin davetini ciddiye aldım ve sonuç bu davada görüldüğü gibi oldu. Bu anlamda bu davada benimle birlikte Hz. Ömer de yargılanıyor. Hz. Ömer’le dava kardeşiydik, dava arkadaşı da olduk. Hz. Yusuf’a selam olsun, benim gömleğim arkadan yırtık değil.
Fatma Tuncer: “AK Parti içindeki AKP’liler”e dikkat çekiyorsunuz ve aslında bir soruna işaret ediyorsunuz ki, ifadelerinizin onarmaya, iyileştirmeye yönelik olduğu anlaşılıyor peki davacı olan kesim bunu neden anlamaktan kaçınıyor?
Abdurrahman Dilipak: Bilmiyorum, kulakları var duymuyorlar. 2 cümleye karşı 3,5 yıldır, 200 sayfa savunma yaptım, geldiğimiz yer burası. Kulakları var ama duymuyorlar. Sanırım birileri kendilerini mutlak masum ve la yüs’el görüyorlar. Her insanın içinde nefsine taht kurmuş damarlarında dolaşan bir şeytan vardır. İnsanın olduğu her yerde şeytan da vardır. Söyledim, Peygamberlerin Hanım ya da çocukları masum değil, sadece kendileri masum. Ama AK Parti üyelerinin tamamı öyle anlaşılıyor ki, “AK Parti içinde AKP’liler, papatyalar” olamayacağına göre masumdurlar. Osmanlıda “Lale Devri çocukları” vardı, bu “Cumhuriyet çocukları” AK Parti ile azize seviyesine yükseldiler demek ki. Tabi anlamadığım, bu sıfatı neden, neden, niçin, nasıl kendilerini ilişkilendirdiler.
Ha! Şimdi diyorlar ki, “sizi tanıyoruz, siz söylemezsiniz böyle bir şey. Bu ifaden de doğrudan öyle bir anlam çıkmaz. Ama bu halk bunu yanlış anladı. Bundan da bizim itibarımız zarar gördü. Siz bu fiili işlemeseniz de bizden özür dileyin bu iş bitsin”. İşlemediğim bir suçun sorumluluğunu kabul etmemi istiyorlar, kendilerinin gül hatırı için. Benim kendilerinden değil, kendilerinin benden ve ailemden, halktan özür dilemeleri gerek.
Fatma Tuncer: İstişare ve iyiliği tavsiye edip kötülüğe karşı uyarmak Peygamberimizin sünneti, bunlar bize neden ağır gelmeye başladı?
Abdurrahman Dilipak: İstişare ve Şura, Ehliyet ve liyakat, Sabır, şükür, kanaat ve tevazu… “Birileri ‘iman ettik‘ demekle yakalarının bırakılıvereceğini zannediyor sanki. Şeytan onları Allah’la aldatıyor ve yaptıkları her şeyi güzel gösteriyor. Servet ve iktidarın bir dönüştürücü gücü var. Aslında bu güce sahip olanlar, toplumu dönüştürmek isterken, bu güç, kendine sahip olanları dönüştürüyor. Talimatla yürütülünce bu işler, kimse irade ortaya koyamadı. Sonunda bu işler bu noktaya geldi. Onlar beni susturacaklarını zannettiler ama kendi tabanlarından giderek artan bir tepkiye maruz kaldılar ve bugün gelinen noktada zaman, süreç, işler, beklemedikleri şekilde kendi aleyhlerine döndü. Haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yok etti, öfkeyle kalktılar, zararla oturacaklar.
Fatma Tuncer: Bir röportajınızda “AK Parti’nin kuruluş yıllarında meydanlarda destekledim, teskere günlerinde ise karşısında durdum” diyorsunuz ve yanlışların karşısında olduğunuzu doğruları ise desteklediğinizi belirtiyorsunuz. Ortak bir geçmişiniz de var bu konuyu Sayın Cumhur Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşme imkânınız oldu mu?
Abdurrahman Dilipak: Olayı izah eden bir mektup yazdım Erdoğan’a, hanımım da Emine Erdoğan’a yazdım. Ben bu konuyu TV programında da dillendirdim ayrıca bir de makale yazdım. Ama dinlemek, anlamak istemediler. Bu konu o zaman enine boyuna medyada tartışıldı, yazılı basında sözlü ve görüntü basında, sosyal medyada hemen hemen tüm iddia ve iftiralara cevap verdim. Bunlar verdiğim cevapları okumamışlar. Kendi ezberlerini tekrarlıyorlar. Bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi oldukları için bu mesajlara kendilerini kapattılar.
Bu süreçte Türkiye Gazeteciler Cemiyeti beni LGBT’ye karşı ötekileştirdiğim iddiası ile üyelikten ihraç etti. Onlar başka bir şey anlamış. Halkın Kurtuluş Partisi İstanbul sözleşmesi ve 8 Mart gösterilerine katılanlara “fahişe” dediğimi iddia ediyor. Onlar da suç duyurusunda bulundular ama mahkeme onların iddiasını reddetti. Bir yıl önce de aynı konuda benzer ifadelerden yine şikâyetler oldu, yine soruşturmaya gerek görülmedi. Halkın Kurtuluşu Partisinin şikâyetini reddeden savcılığın hukuki gerekçesi ile AK Parti ve KADEM şikâyetini inceleyen savcılık tam aksi bir gerekçe ve mantık kurguluyor. Bu da bu davaya ilişkin bir başka hukuk garabeti.
Öte yandan, bunlar ağzımıza almaktan hayâ ederiz diyorlar da, “Fahişe” Kur’an’da, İncil’de Tevrat’ta geçen bir kelime. Fahişe sadece Kadınlara yönelik kullanılmaz Kur’an-ı kerimde, Kadın da erkek de, fahişe olabilir. İncil “Fahişe şehir”den söz eder. Zaten ben bir de “Türevleri” dedim. Kur’an’da kast edilen kimse ben onu kast ettim. Bunların az ya da çok her yerde olduklarını düşünüyorum. Geçen gün adalet eski bakanı İsmail Müftüoğlu bir makale yayınladı. Orada bu işleri uzun uzun anlatıyor. Zaten bu rezalet iki kişi ile yapılır ikisi de aynı günahın ortaklarıdır. Nedense AK Partili erkekler bu işi üzerlerine almadılar. Ben bir ayırım yapmadım oysa.
Fatma Tuncer: Suça konu olan ifadenizle, İstanbul sözleşmesinin içine gizlenen fuhşiyatın meşrulaştırılmaya çalışıldığına dikkat çekiyorsunuz ve neyi kast ettiğinizi açıklıyorsunuz fakat süreç devam ediyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Abdurrahman Dilipak: Bunun mantığını anlamak zor. Kendi şikâyet dilekçelerinde, biri “Genel Başkanları Cumhurbaşkanı da olan bir müşteki”den söz ediyor. Diğeri “Babası Cumhurbaşkanı olan bir kadının kurucusu olduğu dernek ‘ten söz ediliyor. Yani “hamili kart yakinimdir” durumu. 81 ilde birden kadın kolları il başkanı savcılıklara koşuyor. Tek bir AK Parti il yönetim kurulu üyesi, ilçe yönetim kurulu üyesi ya da sıradan bir üye yok. Yani “organize bir iş” söz konusu.
Ben suçumu biliyorum. İstanbul sözleşmesinden geri çekilme iradesi beyanına esas raporun ana taslak metnini ben hazırladım. Mc Kinsey’in Beştepe’de ofis açmasına karşı çıktım. LGBT, Aile konusunda birçok grupla birlikte hareket ediyorum. COVID komplosuna karşı çıkıyorum. “Bizlerin suçları öyle büyük, öyle büyük ki, bütün cezalar bu suçlara nispetle küçük”. Onlar bugüne kadar “Toplumsal cinsiyet”ten söz ettiler, kimliklerimize GENDER yazdılar, kimseden ses çıkmadı. GENDER, biyolojik cinsiyetten, din, ahlak ve gelenekten bağımsız, GENOM bir BİREY’i ifade ediyor.
Fatma Tuncer: Siz davamıza büyük hizmetleri olan bir abimizsiniz, devam eden davaya konu olan yazınızın bir tehlikeye işaret ediş, bir tavsiye mahiyetinde olduğunun anlaşılmasını dileriz.
Abdurrahman Dilipak: Evet olan oldu. Bakalım bundan sonra ne olacak? Ben bir gazeteciyim, Gazetecilerin artırılmış eleştiri hakkı, politik kişilerin artırılmış tahammül yükümlülüğü vardır. Dahası gazeteciler, batıda “demokratik” olarak tanımlanan katılımcı, çoğulcu, şeffaf, insan haklarına saygılı hukuk devleti için basın ve sivil toplum örgütleri olmazsa olmaz şartıdır. Öte yandan Anayasaya göre gazeteciler KAMU GÖREVİ yapmaktadır. Bu dava sürecindeki troller ve eklemlenmiş bir takım kalemlerle benim bu vasfım ve görevimin icrası engellenmeye çalışılmıştır. Bu dava, bu açıdan da ayrıca bir önem taşıyor. Bu dava bütün safahatı ile yayınlanıyor. Gelecekte bu konu, hem siyasi tarihimiz, hem hukuk tarihi için önemli bir belge özelliği taşıyacak. AK Parti tarihini yazanlar içinde sosyopolitik anlamda bir kırılma noktası olarak not edilecektir.
Cumhuriyetin 100. Yılında MS 2023’de böyle bir durum ülkemize yakışmıyor. Buna sebep olanlar bunun sorumluluğunu taşıyacaklardır ve bu dava nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, cezalandırmaya dönen bir yargılama şekli ve süreci ile öbür dünyada “İlahi Adalet Divanı”nda yeniden görülecektir. Ve o gün davada yer alanların sıfatları farklı olacaktır.
Fatma Tuncer: Son olarak neler söylemek istersiniz?
Abdurrahman Dilipak: Oldukça uzun bir söyleşi oldu. Teşekkür ederim, sanırım konunun anlaşılması için bu kadarı yeterli. Bu röportajı okuyanlar, tanıdıkları AK Partililere sorsunlar, bakalım haberleri var mı, varsa ne düşünüyorlar. Yazımı okumuşlar mı?
Yazımı okumayanlar, şu adresten dava konusu makaleme erişebilirler: https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/abdurrahman-dilipak/akpnin-papatyalari-33008.html daha safahatı hakkında, iddianameler, savunmalara da www.dilipak.com adresinden erişebilirler.

YORUMLAR