Yüzlerce gençile yıllarca insan hakları, özgürlük ve adalet konularını konuşuyorum. Yaşadıkları hayattan çıkardıkları sonuçinsan hakları ihlallerinin önlenemeyeceği ve adaletin asla tesis edilemeyeceği yönünde. On beş-on altı yaş grubu gençlerin yüzde doksan beşinin bu şekilde düşündüğünü tahmin ediyorum.

Neden böyle düşündüklerini soruyorum.

Birinci neden olarak kadın cinayetleri ve kadınlara yönelik şiddet, tecavüz ve tacizler karşısında devletin bir önlem alamamasına bağlıyorlar.

Zihnime Müge Anlı`nın söyledikleri geliyor. 'Aslında bu tür sapma eylemler Türk toplumunda geçmişte de vardı. Ancak kamuoyuna yansıtılmıyordu. Türk toplumunun kapalı yapısı içerisinde saklı kalıyordu. Şimdi ise hiçbir şey medya ve iletişim çağında gizli kalmıyor' mealindeki sözleri.

Yasalarımızın iyi hazırlandığını ve sorunun sistemden kaynaklanmadığını, uygulayıcılardan kaynaklandığını söylüyorum.

Zihnimi yine Müge Anlı ve programları meşgul ediyor. 'Bal gibi uygulayıcıların ihmali, görevlerini kötüye kullanmaları ve denetim eksikliği var' diyorum. Öyle olmasa ortam yüz tane Müge Anlı gelse düzelemeyecek hale dönüşür müydü diyorum.

Ama düşündüklerimi gençlere söyleyemiyorum. Çünkü onlara umut ve güzel günler aşılamam lazım.

Bu defa tecavüzcülerin, katillerin takım elbise giyerek hakim karşısına çıktıklarını ve iyi halden dolayı mahkeme tarafından cezalarının hafifletilerek salıverildiklerini ve elini-kolunu sallaya sallaya dışarıda gezdiklerini söylüyorlar.

Söylediklerimin onları ikna etmediğini bakışlarından anlıyorum.

Onların 'suçluların salıverilme' tezlerini cezaevlerinin dolu olduğunu söyleyerek bertaraf etmeye çalışıyorum. Salıveriliyorlarsa niye cezaevleri dolu diye soruyorum.

Cezaevlerinin dolu oluşu yönündeki iddiam da onları ikna edemiyor.

İçimden 'aslında haklılar' diyorum ama bunu da ifade edemiyorum.

Çünkü 15-16 yaşında hayat dolu olması, geleceğe umutla bakması gereken genci karamsarlıktan kurtarıp, umut ve iyimserlik aşılamam lazım.

Adeta sözü taca atıyorum ve soruyorum: 'Acaba insan hakları ihlalleri ve adaletsizliklerin uluslararası boyutu var mıdır?' şeklinde sorumu soruyorum.

Bir kız imdadıma yetişiyor. Esmer, dikkatli bakışları, tane tane konuşması, Türkçeyi güzel kullanması ve söylediklerini iyi temellendirmesiyle dikkatimi çekiyor.

Adını soruyorum: 'Esma Ecren Sunulu' diyor.

Yaşını soruyorum: 'On beş' diyor.

On beş yaşındaki bir kızın soruya yaşından çok üst düzeyde cevap vermesinin nedenlerini merak ediyorum. 'Okuma, çok daha fazla haber dinlemesine' bağlıyor.

'Söylediklerini bana akşama yazılı olarak gönderebilir misin' diyorum: 'Gönderirim' diyor.

Ve gönderiyor:

'Ben dünyada insan haklarına yeterince önem ve destek verilmediğini düşünüyorum. İnsanlar her defasında aynı insanlık derslerinden bahsediyorlar ama hiçbir şey yapmıyorlar. Özellikle de Avrupa Birliği ve diğer ülkeler lafa geldiğinde insanlık dersi veriyorlar ama aslı yok. Zaten Avrupa Birliği ülkeleri insan haklarına önem verselerdi ve gerçekten düşünselerdi şu an Afrika ve Yemen bu halde olmazdı. Afrika da ve Yemen de insanlar açlıktan ve susuzluktan ölmezlerdi. Dünya bu duruma çok sessiz kalıyor. Bu durum sadece birkaçülkenin sorumluluk almasıyla bitmiyor. Ü lkemizde baktığımızda birçok yardıma muhtaçinsana yardım ettik. Din, dil, ırk, cinsiyet ve fikir ayrılıklarına bakmadan yardım ediyoruz. Zaten doğru olan da budur. İnsanlar birbirine saygılı, sevgili ve hoşgörülü olmalıdır.

İnsan haklarına girmişken kadınlara da özel bir parantez açmak istiyorum: Dünyada ve ülkemizde olan kadın cinayetleri ve kadına şiddet hepimizi çok üzmekte. Bunlara artık bir son verilmelidir. Gerekirse bu konuda yasalar tekrardan düzenlenebilir. Bu suçu işleyen insanlara en ağır cezalar verilmelidir. Kadınlar için güzel projeler yapılabilir. Örneğin Japonya`da sadece kadınların kullandığı pembe metrolar var. Bu metronun yapılma sebebi kadınların daha rahat bir şekilde gidecekleri yerlere ulaşmalarını sağlamak. Kadınları rahatsız edecek durumları önlemek için yapılmışlardır. Kadınların daha rahat bir şekilde eğitim görmesi için modern dediğimiz bazı ülkelerde kadın üniversiteleri bulunmaktadır.Ne yazık ki bizim ülkemizde bu çalışmalar bazı insanlar tarafından yanlış karşılanmaktadır.

İnsan hakları ve adalet dediğimizde sadece kadınlara değil erkeklere de hitap etmeliyiz. Çünkü hepimiz eşitiz. Hiçbirimizin hiçbirimizden üstünlüğü ve farkı yok. Hiçbir insan başka bir insanı renginden, ırkından, dininden ve dilinden dolayı yargılayamaz. Ama bazı Batılı devletlerde baktığımızda insanlara dininden, kılık kıyafetinden ve ırkından dolayı ayrımcılık yapıldığını, şiddet uygulandığını görüyoruz. Ve bu duruma hiçkimse bir şey diyemiyor. Dünya bunlara sessiz kalmayı tercih ediyor.

Diğer taraftan sömürgecilik: Sömürgecilik çok kötü bir şey. İnsanlar sırf kendileri için başka insanların haklarını ellerinden alıyor. Devletler hep dünyada süper güçolmak istiyorlar ve özelliklede Batılı devletler zengin olmak amaçlarına ulaşabilmek için diğer insanların canlarını hiçe sayıyorlar. Özgürlük ve adalet değildir bu. Özgürlük, başkalarının haklarına müdahale etmeden istediğimizi yapmaktır. Adalet, herkesin hak ettiğini kabul etmesidir. Herkese eşit davranılmasıdır. Bu çerçevede sömürgeciliğin bir suçolduğunu düşünüyorum. İnsanlara değer vermemek onları hiçe saymak korkunçbir şey. Bu dünya hepimize yeter. Yeter ki hepimiz birbirimize saygılı, sevgili ve hoşgörülü davranalım. Hepimiz birlikte mutlu ve barışçıl şekilde yaşayalım. Yeter ki birbirimizi yargılamayalım, birbirimizi öldürmeyelim.' şeklinde yazmış duygu ve düşüncelerini Esma Ecren Sunulu.

Bütün bunlar adaletin dünyada da inşa edilemediğini gösteriyor.

Acaba, dünya ölçeğindeki adaletsizlikleri mi dalga dalga toplumlara ve insanlara sirayet ediyor.

Acaba, toplumlara ve insanlara sirayet eden adaletsizlikler, vicdanlara mı sirayet ediyor.

Gençleri iyimserlik ve geleceğe umutla bakmaktan adaletsizliklerin oluşu mu uzak tutuyor.

Bütün bu olumsuzlukları ortadan kaldırmanın yegane yolunun gençlerin zihninde 'Adalet, İlle de Adalet' ilkesinin içselleşmesine bağlı olduğunu düşünüyorum.