Balıkesir 3.Türk Müziği Sempozyumu`nda 'Sempozyum Onur Konuğu', duayen sanatçı Sn. Ahmet Özhan ile açılış konferansı üzerine yaptığımız röportajın 2. bölümünü yayımlıyoruz...

AY: Siz sadece TRT`de değil, piyasada da çok başarılı oldunuz. Piyasa, hep kötü gösterilir ve kişilerin, okuyuşlarını bozduğu dile getirilir. Sizin, yaşamınız, okuyuşunuz değişmedi. Neden?

ÖZHAN:Elbette, böyle bir şey yok!..Piyasada insana 'bir şey anlatmayı' öğreniyorsunuz. Alkışlanıyorsanız 'devam', alkışlanmıyorsanız 'sizi kenara alalım, teşekkürler' işliyor o ortamda. Bir daha da o platforma çıkamıyorsunuz. Hiçsahneye çıkmadan 'üslup' ve 'yorumları' ile insanları etkileyen büyüklerimiz olmuştur. Bu bir yaşama/yaşatma meselesidir. Rahmetli Dr.Selahaddinİçli hocam, 'senin devamlılığının sebebi, doğal olman, şarkıyı söylerken yaşaman, aşk şarkısı söylerken aşık olman-yüzünün sararması, vuslat şarkısı okurken kızarman, bu kadar mı hissedilir' derdi. Bu benim doğal halim, zorlamıyor, oynamıyorum. Bugün, sanatçıların icra platformu kalmadı. Ben şanslıydım, en iyi gazinolarda, fuarın en iyi salonlarında yer aldım. Ama, o zaman bile 'gazinoyu' içime sindirememiştim. Hep 'kaliteyi, 'farklılığı' aradım. Göktan Hocamın yaptığı,27. si yapılacak, İstanbul Türk Müziği Festivali`nde de farklı projeler hazırladık. Ben onu Türk müziğinin delisi olarak adlandırıyorum, 27 yıl kolay değil!.. Aşk olmadan üretim olmuyor!..

Şimdi ise, maalesef gazinoları arar hale geldik. İnsanların kendilerini göstereceği/ispat edeceği platformlar yok. Gençarkadaşlarım var, çok iyiler, ama benim kadar şanslı değiller. Eskiden TRT sanatçısı olmak, büyük bir olaydı, parmakla gösterilirdi. Şimdi öyle değil. Plak/LP olayı da bitti. TV`ler var, ama Türk Musıkisi ile yakından-uzaktan ilgileri yok; Oysa, olsaydı güzel besteleri, mesela Sıtkı Sahil bestelerini okurlardı.

AY: Rahmetli Dr. Selahaddin İçli hocamla birlikte çalışmanın mutluluğuna erdim. Festival ödül komitesinin başındaydı, asla torpil geçmezdi. Aynı odada rahmetli Nida Tüfekçi hocam vardı. Onun misafirleri gelir ve odada çalar söylerlerdi veya teypten dikte yapardı. İçli hocam, zannediyorum, bu odada Anadolu müziğinden etkilenerek, bestelerine de yansıttı. Ne dersiniz?. Bir de Cansın Erol-Siz-S.İçli bir üçlü kurdunuz, nasıl oldu?

ÖZHAN: C.Erol, çok farklı konularda, S. İçli`nin yapacağı eserlere şiirler yazardı. İçli, hocam, tek tarz bir besteci değildi, sürekli arayış içinde olurdu. Yapılmış olanı değil, yapılmamış olanı arardı. Zaten, eserlerindeki zenginlik bunu gösteriyor. Bu üçlü kendiliğinden, duygu birliğinin yoğunlaşması ve paylaşılmasından oluştu. Ve, Türk Musıkisi`nde üretken ve iyi bir örnek oluşturdu.

AY: Siz, gerçek sanatçının 'toplumun değerlerine' saygılı olmasını, 'toplumsal olaylara' ilgisiz kalmamasını, yaptığı 'türe göre yaşamasını' söylüyorsunuz. Açar mısınız?

ÖZHAN: Sanatçı, ya olduğu gibi görünmeli, ya da göründüğü gibi olmalıdır. Bir sanatçının, icra ettiği bir müzik türüne göre yaşaması istenir. Sürekli ilahi okumak, ama farklı yaşamak dinleyicinin/seyircinin gözünden kaçmaz. Ben, yaşantıma edebildiğim kadar &ndash elbette açıklarım vardır- dikkat ediyorum. Evet, gerçek sanatçı, toplumsal olaylara duyarsız kalmamalıdır. Bir sanatçı yaptığı bestelerle, topluma yön verebilmeli, moralini yüksek tutabilmeli, sorunlarla ilgilenmeli, gündemi takip etmelidir. Sadece para kazanmak, şöhret için musıkiyi kullanan musıkinin gerçek sanatçısı olamaz; Ü lkemizin dış tehditlerle çalkalandığı, diz çöktürülmeye çalışıldığı bu günlerde 'sarı saçlar mavi gözler' sözleri yerine, milliyetçilik, inanç, kahramanlık, maneviyat, birlik beraberlik v.b. besteler yapılmasını doğru buluyorum.Çünkü, vatana bir şey olursa ne aşk kalır ne meşk;

AY: Yeni yetişen geçlerimize, gerçek bir sanatçı olmanın yollarını söyleyebilir misiniz?

ÖZHAN: Sanatın çok dalı var. Her genç, ülke sanatını daha ileri seviyeye getirmek için çalışmalıdır. Ü lke sorunları ve varlık hakkında bilgili olmalıdır. Herşey göründüğü gibi olmayabilir, onun arkasındaki sorunları, sebepleri ve nasıl çözümleneceğini düşünmelidir. Hayat 3-5 gündür, geçer gider. Ölüm var, ama ölüm ötesini de düşünmek gerekir. Varoluşa geniş bir açıyla yaklaşan, yorumlayan ve sonuçlar çıkaran kişiler olunmalıdır. Öyle bir hayat yaşanmalı ki, 80 yaşına gelindiğinde bile değeri bilinmelidir.

BİR SEYİRCİ: MEB`te tasavvuf eğitimi verilmiyor. Neden?

ÖZHAN: Ben 80`li yıllarda başladığım tasavvufla ilgili müzik çalışmalarıma, 90`lı yıllarda Kültür Bakanlığı`na bağlı Koro kurdum. Tasavvuf özel bir yaşam tarzı ve uhrevi değeri olan özel bir musikidir. Tasavvuf Musıkisi`nde kullanılan eserlerin sözleri şiir değildir. Hazret`lerin, ermişlerin, Allah yolunda çektikleri sıkıntılar/arınma tecrübeleri anlatılır, konuşan-yaşayan değerlerdir ve bunalarak 'Nutk u şerifler' denir.

Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek zamanında Aksaray`a Ahmed Kuddusi Hazretleri`ni anma Festivali için gitmiştik. Sn.Zeybek, tasavvufi görüşleri yüksek, güzel hitabeti olan, bilgili bir bakandı ve Konser öncesi çok etkileyici bir konuşma yapmıştı. Konser sonrası, sakallı-nur yüzlü bir dede geldi 'biraz önce ilahi okuyan sen miydin?' dedi. 'Bendim' dedim. 'Senin elini öpecem' deyince, 'olur mu dedem, ben senin elini öpeyim' dedim. Dede 'biz ilahi okumak için şu karşıdaki dağlarda mağaralara giderdik, kimse duymasın diye. Şimdi, sen ilahi okuyon, hem de Allah diye diye. Nasıl senin elini öpmem dedi'.Çok manidar ve ibret verici bir diyaloğu.

Ayrıca bu gün Konservatuarları`nda 'Dini Musıki Bölümleri'var. Bendeniz de HaliçÜ n. Konservatuvarı`nda 'ilahiler, tasavvuf musıki örnekleri' geçiyorum. Yani değişim oluyor, ama ağır işliyor maalesef; Tasavvuf, şöhret için yapılmaz, özel müziktir.

AY: Sempozyum Komitesi adına, Onur Konuğumuz Sn. Ahmet Özhan`a verdiği bu güzel bilgiler için teşekkür ediyor, sağlıklı yıllar diliyoruz.

ÖZHAN: Ben de teşekkür ediyor, müzikseverleri saygıyla-sevgiyle selamlıyorum;