Türkiye'nin ev sahipliğinde Beşiktaş'taki bir otelde 48 ülkeden bakanların ve üst düzey temsilcilerin katılımıyla düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) 12. Enformasyon Bakanları Konferansı, Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başladı. Konferansta, doğu batı kuzey güney olmak üzere dünyanın her yönüne yayılan İslamiyet'i temsil eden özel tasarlanan logo, hologram gösterisiyle tanıtıldı.

İİT 11. Enformasyon Bakanları Konferansı Suudi Arabistan Ticaret Bakanı Macid Bin Abdullah Al Kasabi dönem başkanlığını Türkiye adına İletişim Başkanı Fahrettin Altun'a devretti. Altun, açılışta, İİT'nin Enformasyon Bakanları Konferans başkanlığını Türkiye olarak devralmaktan büyük bir memnuniyet ve şeref duyduğunu, bunu büyük bir sorumluluk olarak telakki ettiklerini dile getirdi. Bir önceki dönem başkanlığını yürüten Suudi Arabistan'a, konferansa yaptığı katkılar dolayısıyla şükranlarını sunan Altun, konferansın ülkeler ve teşkilat için hayırlı olması temennisinde bulundu.

Konferansa dün teşrif eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmasında çok önemli bir noktaya işaret ettiğini söyleyen Altun, Erdoğan'ın 'İletişim teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla birlikte bilgiye ve habere ulaşmak kolay olmakla birlikte, insanlığın hakikatle bağı giderek zayıflamaya başlamıştır.' dediğini hatırlattı. Bir yandan haber ve enformasyon bombardımanına maruz kalıyorken, diğer taraftan da dezenformasyon bombardımanına maruz kalındığını belirten Altun, şöyle konuştu:

'İçinde bulunduğumuz bilgi ve teknoloji çağında, kitle iletişim araçlarına ulaşım ve kullanıcılar arasındaki etkileşim kuşkusuz artmış durumda. Elbette bu, bireyler, toplumlar ve devletler için birçok imkanı da beraberinde getirmiş durumda. Diğer taraftan bu muazzam imkan ne yazık ki gerçeğin tahrif edilmesi amacıyla da kullanılmaktadır. Geldiğimiz noktada her boyutta gerçeğe ve doğruya ulaşmanın zorlaştığı 'hakikat ötesi' bir çağı tecrübe ediyoruz. Bir post-truth çağını tecrübe ediyoruz. Günümüzde dünyanın dört bir yanında bireyler, toplumlar ve ülkeler dezenformasyona, yalan habere, çarpıtmaya her geçen gün daha yoğun bir şekilde maruz kalıyor. Görüyoruz ki artan teknolojik imkanlar daha çok gerçekliğin bozulmasını beraberinde getiriyor. Hakikat ötesi çağda, gerçeğin ne yazık ki ideolojik saplantılara kurban edildiğini, teknoloji şirketlerinin beklentileri doğrultusunda manipüle edildiğini ve vesayet çevrelerinin çıkarlarına göre yeniden inşa edilebildiğini görüyoruz.'

Bu soruna dikkati çekmek ve çözüm bulmak amacıyla konferansı bu yıl 'Hakikat Ötesi Dönemde Dezenformasyon ve İslamofobi ile Mücadele' temasıyla gerçekleştirdiklerini aktaran Altun, şöyle devam etti:

'Hakikate sahip çıkmalıyız. Hakikate sahip çıkmak ve hakikat için mücadele etmek, yüce dinimiz İslam'ın temel öğretilerinden biridir. Dolayısıyla bizlerin bireysel ve toplumsal hayattan uluslararası ilişkilere, her boyutta hakikat için mücadele etme zorunluluğumuz vardır. Hakikatten ayrılmamak, hakikati hakim kılmak bizim temel sorumluluğumuzdur. Bu farkındalık ve hassasiyetle atacağımız her adım, başta İslam dünyası için ve elbette tüm insanlık için hayırlar getirecektir.'

'Günümüzün küresel tehditlerinden biri hiç kuşkusuz İslam düşmanlığıdır'

Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dünkü konuşmasında bir yüzünde dezenformasyon ve dijital terörün bulunduğu madalyonun, diğer yüzünde İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığı olduğuna dikkati çektiğini hatırlattı. Günümüzün küresel tehditlerinden birinin hiç kuşkusuz İslam düşmanlığı olduğunu vurgulayan Altun, konuşmasını şöyle sürdürdü:

'İslam düşmanlığının bugün literatürdeki karşılığı İslamofobi halini almış durumdadır. Biz İslamofobi dediğimizde esas itibarıyla İslam düşmanlığını, Müslüman karşıtlığını kast ediyoruz. İslam dinine, Müslüman kardeşlerimize yönelik düşmanlık ne yazık ki dünyanın dört bir yanında yoğun bir şekilde artış gösteriyor. Günümüzde dezenformasyon faaliyetleriyle kasıtlı şekilde yükseltilen İslam ve Müslüman karşıtlığı ne yazık ki günden güne kendisine daha geniş alanlar bulabiliyor. Bu düşmanlığın farklı görünümleri var elbette. Yer yer fiziksel şiddet yer yer ayrımcılık yer yer nefret söylemi şeklinde bu düşmanlık kendisini gösteriyor. Böylece İslam ve Müslümanlar ötekileştiriliyor ve bir nefret nesnesi haline getirilmek isteniyor. Bir barış dini olan İslam ne yazık ki sistematik nefret söylemiyle dezenformasyon faaliyetleriyle ötekileştirilmek isteniyor. Bunun arkasında bir endüstri olduğunu da bugün net bir şekilde görüyoruz.'

'Bazı ülkeler yürürlüğe koydukları düzenlemelerle İslamofobinin kurumsallaşmasına hizmet ediyor'

Her yıl yayınlanan Avrupa İslamofobi Raporu'na bakıldığında İslam karşıtı ırkçılığın, sosyal ve siyasal yaşamın birçok alanında hissedildiğinin görüldüğünü ifade eden Altun, verilere bu İslam karşıtı söylemlerin ve nefret suçlarının yansıdığını söyledi.

İslamofobinin aynı zamanda dünya toplumunu parçalayan, küresel huzur ve istikrarı tehdit eden bir özelliğe sahip olduğunu belirten Altun, 'Dolayısıyla tüm dünyanın İslamofobi ve İslam düşmanlığını açık bir nefret suçu, bir insanlık suçu olarak görmesi ve bu suçla etkili şekilde mücadele etmesi gerekiyor. Bu suçla mücadele etmek sadece Müslümanların değil, uluslararası toplumun asli görevlerinden biri olmak durumundadır. Bazı ülkeler bu insanlık suçuyla mücadele etmek bir yana yürürlüğe koydukları düzenlemelerle İslamofobinin kurumsallaşmasına hizmet ediyorlar.' diye konuştu.

Altun, Müslümanlara yönelik şiddetin yalnızca İslam karşıtlığının hızlı bir yükselişte olduğu Batı ülkelerinde değil, dünyanın farklı coğrafyalarında da görüldüğünü belirterek, başta Birleşmiş Milletler (BM) olmak üzere tüm küresel kurumların reforma tabi tutulması gerektiğini, İslamofobiyle mücadele noktasında bu gerekliliğin kendisini çok açık ve net şekilde gösterdiğini söyledi.

Bu nedenle küresel örgütlerde, İslam ülkelerini de kapsayan karar alma mekanizmalarının genişletilmesi ihtiyacının kendisini bir kere daha gösterdiğini dile getiren Altun, İslam ülkelerinin bu küresel örgütlerde etkinliğinin artması gerektiğini vurguladı.

Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, 'Dünya 5'ten büyüktür' diyerek BM reformuna işaret ettiğinde esas itibarıyla orada aynı zamanda İslam dünyasının temsiliyetinin zayıflığına da işaret ettiğini, İslam dünyasının bütün gücüyle gerçek kimliğiyle BM'de karar alma mekanizmalarında temsiliyetinin adil bir dünya düzeni için bir mecburiyet olduğunun altını çizdiğini aktardı.

Müslümanların yaşadığı sistematik sorunların, uluslararası gündemin bir parçası olması gerektiğini belirten Altun, 'İslam ülkelerinin ilgili kurum ve kuruluşları iş birliklerini arttırmalı, yeni mekanizmalar ve çalışmaları ortaya koymalıdır. Bu kapsamda İslam İşbirliği Teşkilatının gerçekleştireceği faaliyetlerin hayati öneminin farkındayız.' dedi.

'Küresel ana akım medya Müslümanların sorunlarına, görüşlerine yeterince yer vermiyor'

İslamofobinin bu denli yayılmasında uluslararası medyanın hatta küresel stratejik düşünce kuruluşlarının da etkisinin yadsınamayacağını kaydeden Altun, şunları söyledi: 'Basın yayın ve enformasyonda bu nedenle iş birliğini derinleştirmek durumundayız. Maalesef uluslararası yayın organları Müslümanlara yönelik son derece olumsuz imajlar çiziyorlar. Bu noktada baktığımızda, bu imajların oryantalizm geleneğinden beslendiğini de görüyoruz. Küresel ana akım medya Müslümanların sorunlarına, görüşlerine yeterince yer vermiyor. Bu durum, uluslararası medyayı adeta bir yankı odasına çeviriyor. İslam'ın ve Müslümanların hedef gösterilmesiyle birlikte de nefret suçu ve şiddet ortamı bu yankı odasında büyütüldükçe büyütülüyor.'

Altun, İslamofobinin yayılmasına neden olan diğer bir unsurun da sosyal medya üzerinden gerçekleştirilen dezenformasyon faaliyetleri olduğunu vurgulayarak, 'Sosyal medyada ölçüsüz, kontrolsüz şekilde büyütülen dezenformasyon küresel alanda İslam düşmanlığını körükleyen bir unsurdur.' ifadelerini kullandı.

Bir yandan da aşırı sağ ve popülist siyasetin, sosyal medya üzerinden Müslümanlara yönelik dezenformasyonun artmasında da etkili bir unsur olduğunu aktaran Altun, 'Dezenformasyon üreten yapılar, aktörler, aşırı sağcı unsurlar, bütün bunlar mültecilere, Müslümanlara ve yabancılara karşı mesnetsiz ve teyid edilmemiş yalan bilgilerle bir düşmanlık körüklemektedir. Dezenformasyon ve mezenformasyon kampanyaları bu grupların kendilerine göre etkili iletişim stratejilerindendir.' değerlendirmesinde bulundu.

Bu süreci besleyen bir diğer unsurun komplo teorileriyle büyütülen bir korku iklimi oluşturmak olduğunu dile getiren Altun, şöyle konuştu:

'Korku iklimi bir endüstriyi beraberinde getirmekte ve bu endüstri de dezenformasyondan beslenmektedir. Dünyadaki mülteci ve İslam düşmanı hareketlerin oluşturduğu tehlikenin Türkiye farkındadır. Sayın Cumhurbaşkanımız bu tehditlerin en başta farkında olan bir lider olarak her platformda uluslararası topluma, bu tehdide karşı mücadele etme zorunluluğunu ve dayanışma içinde olunması gerektiğini hatırlatmıştır. Bu noktada çağrılarını defaatle bütün uluslararası platformlarda yinelemiştir. İslam'ı ve Müslümanları karalayan dille mücadele her daim bizim temel düsturlarımızdandır. Nitekim bu doğrultuda bu mücadelenin ön saflarında yer alan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Müslümanlara yönelik nefret söylemiyle mücadele etmenin her medeni toplumun asli vazifesi olduğunu ortaya koymuştur.'

'Müslümanlar olarak gerçeğin savunucusu olarak çalışmalarımızı derinleştirmeliyiz'

Fahrettin Altun, böylesi bir dönemde, böylesi çetin bir tarih aralığında hakikati anlatmanın, dezenformasyona geçit vermemenin hem ahlaki hem insani sorumluluk olduğunu vurgulayarak, 'Müslümanlar olarak gerçeğin, hakikatin savunucusu olarak çalışmalarımızı derinleştirmeliyiz. Hakikati tüm dünya ve insanlık için gündelik hayattan akademiye, medyadan siyasete kadar her alanda meşru bir zemin olarak kabul ettirmeliyiz. İslam'a ve Müslümanlara karşı geliştirilen hakikatten uzak ve düşmanca söylemleri her şeyden önce ifşa etmeliyiz.' dedi.

Hoşgörü ve barış dini olan İslam'ın, dünya kamuoyuna kendi özü ve gerçeğiyle gösterilmesi için çok yoğun bir gayret sarf edilmesi gerektiğini dile getiren Altun, bu noktada enformasyon, iletişim ve medya alanlarında müşterek platformlar kurarak hakikate dayalı anlatıların dünya kamuoyuyla buluşturulması gerektiğini kaydetti.

Altun, İİT'nin dezenformasyon ve İslamofobi ile mücadele hususunda yürüteceği ilmi çalışmalar, ortak akademik projelerin de son derece hayati olduğunu belirterek, 'Bu doğrultuda merkezi İstanbul'da olmasına karar verilen İslam İşbirliği Teşkilatı Medya Forumu'nun üstleneceği mühim rolü de önemsiyoruz. İslam İşbirliği Teşkilatı Medya Forumu aracılığıyla, teşkilat üyesi ülkelerin enformasyon kuruluşları arasında somut projelerin gerçekleştirilmesini, İslamofobi ve dezenformasyonla mücadele programlarının geliştirilmesini hedefliyoruz.' diye konuştu.

İİT olarak, bu coğrafyada barış ve istikrarın geliştirilmesi için sarf edilen iş birliği çabalarının, halihazırda gözle görülebilen kazanımlar elde edilmesini sağladığını dile getiren Altun, 'Farklı alanlarda geliştirilip sürdürülebilecek bu iş birliği gelecekte de meyvelerini vermeye devam edecek. Türkiye olarak üstlendiğimiz 12. Enformasyondan Sorumlu Bakanlar Konferansı Başkanlığı süresince müşterek çalışmaları genişletecek ve derinleştirecek, köklü şekilde sorunların çözümlerini temin edecek mekanizmaların kurumsallaşmasına gayret sarf edeceğiz.' diyerek sözlerini tamamladı. Altun'un konuşmasının ardından katılımcılar aile fotoğrafı çektirdi. İİT 12. Enformasyon Bakanları Konferansı'nın çalışma oturumları basına kapalı olarak devam ediyor.  İTTİFAK-AA