Bir ressam düşünün;

Kardeşlerinden biri benim gibi Bodrum âşığı olan Cevat Şakir Kabaağaçlı yani Halikarnas Balıkçısı, diğer kardeşi yine kendi gibi ressam olan Fahrünnisa Zeid. Oyuna konu olan ressam ise Kabaağaçlızade Mehmet Şakir Paşa`nın kızı Aliye Berger.

Aliye Berger, Türkiye`nin ilk kazıma ve oyma gravür sanatçılarındandır. Resimleriyle de adından söz ettiren sanatçıyı oyunda daha ziyade ressam kimliğiyle görüyoruz.

Kabına sığmayan bir Aliye Berger var sahnenin ortasında. Renklere âşık fakat kurallara, kalıplara düşman. İçinde öyle bir çocuk yaşıyor ki, çocuktan daha da çocuk.

`height=

Aliye Berger`in hayatını Alyoşa adlı kitapta okumuştum. O kitabın açıklamasında Gülriz Sururi şöyle diyordu (Gülriz`i de çok severdim, selam olsun ona):

'Hayatımda Aliye Berger kadar hem snob hem de aynı anda bohem olan başka biriyle daha tanışmadım.'

Bu arada oyunun sahnesi muhteşemdi. Bu oyunu iki yıl önce de izlemiştim. Başrol oyuncusunu anmadan geçmek olmaz bu oyundaki rolüyle en iyi kadın oyuncu ödülü alan ve birçok diziden de tanıdığımız Seray Gözler`i tebrik ediyorum. Performansı olağanüstü.

Oyunun ilk kısmında Alyoşa yani Aliye Berger`i sıkışmış görüyoruz. Kendi içinde, kendi dünyasında. Durmadan içiyor içki ve sigarayla dost olduğunu anlıyoruz peki ama neden?

Bir şovalenin karşısında üzerinde önlük resim yapan bir kadın var bu kadın Alyoşa`nın kız kardeşi. Alyoşa`yı durmadan tenkit eden ve kendisiyle ilgilenilmesini isteyen biri. En iyi ressam o, her şeyi bilen o, en iyi konuşan o; Alyoşa ise kendini ifade edememekten muzdarip. Alyoşa renkleri seviyor. Rengârenk giyiniyor. Yatak örtüsü, kıyafetleri rengârenk. Bu bir isyandı belki de. Fakat onu kimse anlamıyordu. Yalnızlığın sembolü gibi Alyoşa.

`height=

Kardeşinin olmadığı bir zaman şovalenin karşısına geçiyor ve eline fırçayı paleti alıp karşıda ne görüyorsa resmediyor. Kardeşi geliyor ve tuvaldeki resmi görünce öfkeleniyor, kıskanıyor fakat bunu asla belli etmiyor, yine tenkit ediyor Alyoşa`yı.

Olaylar içinde olaylar;

Alyoşa çılgın bir âşıktır aynı zamanda. Keman dersleri aldığı Karl Berger`e âşık olur. Çapkın Karl yüzünden Alyoşa birini vurur. Bunların hepsi gerçek hayatta yaşanmış olaylardır bu arada.

Bu uzun oyunu uzun uzadıya anlatmak istemiyorum burada çünkü anlatmakla bitecek bir oyun değil hele ki biyografik bir oyunsa saygıyla kısa kesip gidip sahnede izlemek gerekir.

Şunu diyebilirim ki hepimizin hayatta farklı tercihleri olur, olmuştur ve olacaktır. İnsanları renkleriyle kabul edebilmek belki de erdemlerin en güzeli. Tabi renk derken anladınız siz onu. Deminden beri Alyoşa`yı konuşuyoruz. Bakın onun renkleri nelermiş, kendi ağzından birkaçsatırla sonlandırıyorum bu yazıyı;

'İçtenlik öğretilmez ne yaşamda ne sanatta. Okulu yoktur. Ne isem o oldum. Yaşadığım güzellikleriyle, acılarıyla, aşklarıyla, ölümleriyle, başkaldırışım ve baş eğmelerimle, umutlarım ve umutsuzluklarımla yaşadığım, benim olan dünyayı yansıtmak istedim yapıtlarımda... Ama en çok, tüm bunları kucaklayan ve adına hayat dediğimiz olaydan, serüvenden etkilendim. Aşkla yaşadım. Ölümler bile öldüremedi bu bendeki aşkı. Ve coşkuyla, aşkla, sevgiyle yarattım ne yarattımsa.'