Andolumuzun üstü kadar altı da büyük manevi zenginlikler barındırmaktadır.. Bir evliyalar yatağı olan memleketimizin bu büyük zenginliği herkes tarafından tam anlamıyla bilinemiyor. Bu sebeple Anadolu Evliyalarını Edirne`de başlayarak anlatmaya çalışacağız. 

Serhat şehrimiz Edirne, hem büyük bir tarih hazinesi hem de uçsuz bucaksız bir kültür membaıdır. Meriçnehrinin suladığı bereketli topraklara asırlar önce kurulan Edirne, hem Osmanlı`ya 88 yıl başkentlik yapmış, hem de yüzlerce tarihi eseri bağrında koruyarak bugünlere kadar taşımış. Adeta bir açık hava müzesi olan Edirne`de, Selimiye Camii`nden dünyadaki ilk akıl hastanesi Şifahane`ye kadar birçok tarihi eser dimdik ayakta durmaktadır. Yazımızın başında dediğimiz gibi Anadolu`muz sahip olduğu yer üstü güzellikleri gibi büyük bir yeraltı manevi zenginliğe de sahiptir. Edirne`miz de bu manevi zenginlikten çokça nasiplenen şehirlerimizin başında gelmektedir. Edirne deyince ilk aklımıza gelen büyük zat Hasan Sezai hazretleridir. 

Hasan Sezai Efendi Hazretleri 

İslam âlimlerinden ve evliyanın büyüklerinden olan Hasan efendinin mahlası Sezai dir. Tasavvuf ı Gülşeniyye yoluna mensup idi. 1080 (m.1669) yılında Gördes te doğdu. Şehrin bugünkü adı Korent olup, Yunanistan sınırları içinde kalmıştır. 1151 (m.1738) yılında Edirne de vefat etmiştir. Kendi adıyla anılan dergâhın bahçesinde defnedilmiştir. Hasan Sezai Hazretleri, 18 yaşına kadar doğum yeri olan Gördes te kaldı. 1687 yılında Venedikliler o beldeyi istila edince, gemi ile Gördes ten İstanbul a geldi. Yolculuk sırasında, Halvetiyye yolunun büyüklerinden biri ile tanışıp sohbetinde bulundu.

Gemi yolculuğu sırasında görüştüğü zatın tesiri ve gördüğü bir rüya üzerine, Â şık Musa Dergâhı`nda bulunan Şeyh Muhammed Sırrı Efendi Hazretleri ne talebe olup, yerine geçen Şeyh Muhammed Lâ lî Fenâî Efendi Hazretleri ne bağlandı. Muhammed Lâ lî Efendi aslen Kastamonu`lu olup, Edirne de Şeyh Suca zaviyesinde talebe yetiştirmekle meşgul idi. Hasan Sezâî Hazretleri ne dergah vakfının icarlarını toplamak görevi verildi. Bunun için Sezaî Hazretleri ne 'Câbî Dede Efendi' de denilmiştir. Hasan Sezaî Hazretleri o zattan mezun olup, Gülşenî Veli Dede Dergahı nın şeyhi oldu. 

Üzüntüden düştü dişi kırıldı

Buradaki vazifesi altı ayı doldurunca, Efendi Muhammed Lâ lî Hazretleri nin halifelerinden olan Muhammed Hamdi Efendi vefat etti. Bunun üzerine Hasan Sezaî Hazretleri onun yerine geçti. Hasan Sezaî Hazretleri, bir gün müridleriyle sohbet ederken kalp gözü ile efendisi Lâ lî Hazretleri nin vefat ettiğini anlayıp, şiddetli üzüntüye kapıldı ve kendinden geçerek yere düştü. Bu sırada bir dişi kırıldı ve bu dişi bir tahtaya saplandı. Günümüzde de hazretin bu dişi, mihrabın sağ tarafında bulunmakta ve ziyaret edenler tarafından görülmektedir.

İçkiler şerbet oldu 

Hasan Sezaî Hazretleri nin menkıbe ve kerametleri pek çoktur. Bir gün içkiye müptela olan gençler, torbalarına içki şişeleri koyarak, kıra, içki içmeye gidiyorlardı. Giderken Sezaî Hazretlerinin dergahının önünden geçmeleri icabet etti. Sezaî Efendi onları görerek: 'Evlatlar! Nereye gidiyorsunuz? Torbaların içerisinde ne var?' diye sordu. Gençler muziplik olsun diye ve hallerini gizlemek için gülerek: 'Efendi baba! Kıra gezmeye gidiyoruz. Şişelerimizde de şerbet var' dediler. Hasan Sezaî Hazretleri gülümseyip: 'Peki, öyle olsun' dedi. Gençler ayrılıp gittiler. Kıra vardıklarında sofralarını kurdular. Şişelerindeki içkiyi içmeye başladıklarında hepsi birden çok şaşırdılar. Çünkü şişelerin içinde bulunan içkilerin hepsi şerbet olmuştu. Sonra yolda Sezaî Hazretleri ile karşılaştıklarını ve konuşmalarını hatırladılar. Bu halin o büyük zatın bir kerameti olduğunu anlayıp tevbe ettiler ve bir daha içki içmediler. 

Geyik boynuzu şifa oldu 

Anlatıldığına göre, Hasan Sezaî Hazretleri zamanında Edirne de, kötü yola düşmüş bir kadın vardı. Bir zaman bu kadın halisane tevbe edip, eski halinden vazgeçti. Salih ameller işlemeye başladı. Fakat uygunsuz kimseler tarafından tedirgin ediliyor, rahat bırakılmıyordu. Bu kadın Hasan Sezaî Hazretleri ne gelerek kendisine yardım edilmesini istedi. O da, dergâhta kadınlara mahsus kısımda kalabileceğini bildirince, bir oda tahsis edilip, kadın orada kalmaya, ibadet ve taatle meşgul olmaya başladı. Bu arada boş durmayan fitneciler, Hasan Sezai Hazretleri hakkında çirkin iftiralar yapmaya başladılar. Daha da ileri giderek, bir gece dergâhın kapısına geyik boynuzu astılar. O ise olanlara sabrediyor, kimseye bir şey demiyordu. Geyik boynuzunu dergâhın içine aldırdı. Edirne günlerce bu dedikodularla çalkalandı. Hasan Sezai Hazretleri yine sabrediyor, kimseye bir şey söylemiyordu. Bu şayianın yayılmasından az zaman sonra, Edirne de müthiş bir uyuz hastalığı peyda oldu. Sezaî Hazretleri hakkında her kim dedikodu etmiş ise veya her kim bu dedikoduları dinleyip kabul etmiş ise, bu hastalığa yakalandı. Hastalık, bu sözlere adı karışmış olanlara yayılıyor, diğer insanlara bir şey olmuyordu. Hastalığa yakalananların bütün vücutları yara bere içinde kaldı. Hiçbiri derdine çare bulamadı. Affı ve merhameti çok olan Hasan Sezaî Hazretleri, onların bu hastalık sebebiyle şiddetli acı ve sıkıntı çekmelerine dayanamadı. Mübarek kalbi tahammül edemeyip, bir gece kılık kıyafetini değiştirerek çarşıya çıktı. Kahvelerden birine girdi. Hiçkimse onu tanıyamadı. Uyuz olanlara yaklaşarak: 'Sizin derdinizin ilacı Hasan Sezai dedir' diyerek oradan ayrıldı. Ertesi gün dergâhın önü ana-baba gününe döndü. Hastalığa yakalanan herkes çare bulmak ümidiyle dergâha koşuyordu. Hasan Sezaî Efendi, gelenlerden her birine, onların dergah kapısına astıkları geyik boynuzundan kazıyıp, toz halinde veriyordu. O tozu yarasına süren herkes Allahü Teala nın izniyle şifa buldu. Bu arada herkes hatasını anlayıp, yaptıkları iftira ve dedikodulara pişman oldular, tevbe ettiler. Böyle bir dertten kurtulmuş olmanın verdiği sevinçle, bir sergi açıp üzerine para attılar. Toplanan paralarla dergâhın kapısına bir çeşme yapıldı. 

YARIN: Aşçı Yahya Baba hazretleri...