Peygamber efendimizi hayatta iken ve Peygamber olarak bir an gören, eğer âmâ ise bir an konuşan mü`mine 'Sahabi' denir. Birkaçtanesine 'Eshab' veya 'Sahabe' denir. Hürmet olarak Eshab-ı kiram denir.

Ashab-ı Kiram Efendilerimiz, Arap lisanının bütün inceliklerini bildikleri gibi Kur`an Ayetlerinin indiriliş sebeplerini, Hadislerin nerede, hangi hadise üzerine buyurulduğunu ve dini hükümlerin dayandığı delilleri herkesten daha iyi bilirlerdi. İçtihadın şartlarına tamamen sahiptiler. 

Allahü Teala, Kur`an-ı Kerim`de onları methetmiş, Resulullah Efendimiz (s.a.v.), Hadis-i Şeriflerinde onların dinin eminleri ve hidayet yıldızları olduklarını bildirmiştir. Kur`ân-ı Kerim`i ve Hadis-i Şerifleri Resû l-i Ekrem`in (s.a.v.) 'Burada bulunan, bulunmayana tebliğ etsin' emrine uyarak onlara hayırlı halef olan tabiine tebliğ etmişlerdir.

Allahü Teala, Ashab-ı Kiram`ı dinin yayılması hususunda Habib-i Ekrem`ine dost ve refik kılmıştır. Onlar da bu büyük nimetin kadrini bilerek ila-i kelimatullah (dini yayma) uğrunda mal ve canlarını fedâ etmişlerdir. Resul-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz`in de beyân buyurdukları üzere Ashab`ın hepsinin Allahü Teala`nın rızasına nail oldukları kati deliller ile sabittir. 

Ashab-ı Kiram`ın ve Tabiin`in faziletini ve dine olan hizmetlerini inkar etmek kadar cehalet ve nankörlük düşünülemez. İslam Dininin koruyucusu ve yayıcısı olan o zatları hata ile itham eden sapık fırkalar acaba din ve mezheblerini ne vâsıta ile dinin sahibi Resul-i Ekrem Efendimiz`e (s.a.v.) isnat edebileceklerdir?

İşte bu hakikatlere binaen Resulullâh Efendimiz (s.a.v.) 'Ü mmetim yetmiş üçfırkaya ayrılacaktır; ' buyurmuşlar ve kurtuluşa erecek yegâne fırkayı da 'Onlar benim ve Ashabım`ın yolu üzere olanlardır' diye beyan etmişlerdir. (Mevahibü`r-Rahmân fi-Menakıb-ı İmam-ı Azam)