Aşk gurmesi değilim elbet. Gurme, duyarlı damağı olan tadımcılara verilen addır. Bu kelimeyi meramımı anlatmak için kullanabilirim sanırım. Duyarlı bir kalbim var, hepinizde olduğu gibi. Tabiî ki hepimiz duyarlıyız değil mi?

Duyarsızım diyebilecek bir yürekli var mı peki?

'Duyarsızım!'

Evet, duyarsızım. Çünkü aşkın cenaze kortejinde en öndeydim. Aşkın tabutuna bir omuzda ben verdim. Başımız sağ olsun.
Cezamız idam olsun. Çünkü onu el birliğiyle öldürdük. Hepimiz suçortağıyız.

Biz katiliz!

Eminim hepinizin yarasını deştim. Hazır elim kanlıyken birkaçyara deşeyim dedim. Zaten herkes talihsizdir. Vericidir, cömerttir, duygusaldır, gelen vurmuş giden vurmuştur, hayat onu çok kirletmiştir;

'Medet!' deyip elini uzatmıştır biçare. Gel gör ki elini tutan olmamıştır çukurdan çıkartacak onu.

Zor;

Aşk öldü, yakıldı ve külleri savruldu.

Aşkı yaşadığımızı zannederiz. Bu bizim hüsnü-ü zannımızdır, iyi niyetimizdir sadece;

Seversiniz, akabinde sadakat gösterir ve şefkat duyarsınız karşı tarafa. Ve fakat aynı minvalde karşılık göremezsiniz. Bu durumda her şeyi yani aşkınızı farkında olmadan kendi kendinize yaşarsınız. Ağır parçalar dinlenir, ağlanır, uzun uzun düşünülür 'neden ben' denir burun silinirken; Böyle şeyler olur işte bilirsiniz.

Kusura bakmayın pek duygusuzum şu aralar. Belki de hep böyleydim farkında değildim.

Asil tutumunuz karşınızdaki için rutin bir hâlden öte değildir artık. Olağan üstüyken onun gözünde, artık olağanlaşmış ve hatta basitleşmişsinizdir; Vıcık bir aşk cambazıydınız belki ona göre; Ağlak, mızmız birazda bencil.

Güçlü bir kişilik, karşı taraf tarafından anlaşılamadığı için 'bayağı' muamelesi görecektir. Büyük çabalarınızı size göstermiş olduğu 'kerametler'den bilecektir. Ağlaktınız, mızmız birazda bencil.

Fakat yine de 'vardır bir hikmet, sabrın sonu selâmet' terennümleriyle hayâllerinizi canlı tutmaya çalışırsınız. İşte insanlar aşkı genellikle böyle yaşarlar. Yani, tek taraflı.

Ve zamanla karşı tarafın vurdumduymazlığı hassaslığınızı törpüler ve bu törpülenme neticesinde daha da olgunlaştığınızı fark edersiniz. Yıpranmışsınızdır, yara bere içindesinizdir. Fakat bilmezsiniz; Çünkü karşınızdaki ile ilgilenmekten aynaya( içdünyanıza, gözlerinize vesaire) hiçbakmamışsınızdır ki; Zaten ağlak, mızmız ve can sıkıcıydınız birazda bencil.

Şimdikiler için kaybetmek demek sadece bir geçiş süreci anlamına geliyor; Bir kişi diğer bir kişiye basamak; Biri biter bir diğeri başlar hiçvakit kaybetmeksizin; Doğru, hayat çok kısa değil mi?

Basit düşünenlere göre her yeni gün yeni fırsatlara aralanan bir kapıdır. Kimi ise kalbini mühürler ve sadece susar.

Çok mu arabesk geldi?

Gelmesin. Çünkü son günlerde kime dokunsam dökülüyor. Herkesin ses tonu çok çatallı ve yorgun. Sabah, öğlen yahut akşam kimle konuşursam konuşayım yeni uyanmış gibi sanki. Bir mahmurluk ve pejmürdelik hâliyle karşılaşıyorum. Bu oldukça tedirgin edici aslında.

Konuyu edebi dille ele alıp muhteşem bir dram yazabilirim. Edebiyat yapıp süslü kelimelerimle en ağdalı aşk şiirlerinin yazarı olabilirim. Dert değil.

Fakat;

Fakat;

Fakat;

Yaşam standartlarının yükseldiği, hayatın öyle yahut böyle kolaylaştığı (ne gariptir ki madden kolaylaştıkça manen zorlaşıyor bir şeyler) bu zaman da neden hep aşktan ağlıyoruz.

Neden bana soru soruluyor. Etim ne budum ne? Ne bileyim ben. Ben bir garip kâfir Betül. Hatırlatayım kâfir argoda gaddar demek.

Nerede kalmıştık; Evet, hem ne yapacaksınız kuzum aşkı. Bu çok derin ve iddialı. Birbirinizi sevmek ve ilişkilerinize saygı göstermek az mı geldi.

'Aşkı arıyorum aşkı bulamıyorum'

'Arama! N`apacaksın aşk`ı?'

Salata mı yapacaksın?

Ve her şey biter;

Günlük yaşayan çapkın ruhlu kişi, dörtlülerini yakmış ağır aksak 'aşkı bulma yollarında' ilerlerken, sen zavallı kendi içinde ve kendi kendine yarattığın aşkına sarılmış mucizeni bekle;

Daha çok beklersin aşkzedem.

Herkes yine haklı değil mi. Haksızlar dahi bu kırık dökük yazımı okurken kendinden ne çok şey bulmuşlardır. Haklı ve haksız hiçbir zaman ayırt edilemedi.

Suçlu yok. Suçzaten yok. Sadece kapasite yok.

O bu kadar sevebiliyormuş demeyi bilmeli. Onun değer kapasitesi bu kadarmış diyebilmeli. Onun aşktan anladığı bu kadarmış diyebilmeli. Sorumsuzluğunu kabul edebilmeli. Çünkü öyle yaratılmış. Ve kimseyi suçlamamalı.

Hayatın onlara rağmen devam ettiği bilincini sindirebilmeli.

'Onlar' kim mi? Herkes kendine göre mükemmel olduğuna göre 'onlar'ın kim olduğunu asla öğrenemeyeceğiz.

Aşk asla gelip geçici bir şey değildir. Var ise ömür boyu sürer sen istesen de istemesen de; Gitti bitti kurtuldum desende içinde bir korla yaşamayı da öğrenirsin.

İhanete uğramadıysanız, vefayı ve dostluğu ondan öğrendiyseniz, elinizi uzattığınızda karşılık bulduysanız onun kıymetini biliniz.

Terk etme yahut terk edilme sonunda dinlenen şarkılar vardır. Hayatı yaşamaya dair. Bulut olup uçmalara dair. Fakat şarkı bittiğinde içinizdeki o şeyin bitmediğini anlarsınız ve bilirsiniz de.

Hiçbir zaman bulut olup uçmazsınız. Sadece biraz daha şüpheci olursunuz. Hali hazırda olan temkin duvarına bir sıra daha tuğla eklersiniz. Facebook hesabınız varsa 'durum' kısmına 'herkes yoluna' gibi hiçbir zaman sevmediğim birkaç'teselli' cümleleri eklersiniz. Ama kocaman bir kahkaha! Siz hala onun gölgesinde yaşıyorsunuz;

'Sana inat seni unutacağım sersem! Zaten beni hak etmemiştin! Akıttığım gözyaşlarıma değmezsin! Zaten seni hiçsevmemiştim!'

Seni yalancı! Beni hak etmemiştin derken ne kadar da sevgi dolusun aslında.

Güzel günleri öğütüp üzerine tüy diken nankör seni! Hepimiz birer nankörüz değil mi?


Hâsılı aziz dostlar, eften püften sebeplerle şu kısa hayatı zehir etmeyin kendinize.

Bırakın boş lafları, kişisel ileti kısımlarına öfke yağdırmayı;

Düşünmeyi öğrenin bir de sevmeyi. Tabi bunlar benim içinde geçerli. Ben de melek değilim ki;

Ve ben;
Ben aşka veda ettim;
Karşı ses Aşka veda mı? Aşka veda edilir mi hiç? Peki, sen veda ettin. Ya aşk peşini bırakmazsa; Ya seni gelip bulursa? Hep böyle olmadı mı?