Aşkın çekiciliği fetih duygusunadır! “Güzel sevmek bir sarp kale, Ya alınır ya alınmaz...”
İnsan bir şeyin kendisine sahip olmaktan ziyade kendisindeki onu fethetme, elde etme kudretini görmeye/göstermeye sevdalıdır. Dolayısıyla insan kendisine sevdalıdır. Güzel sevmeyi bir sarp kaleye benzeten Erzurumlu Emrah'ın derdi güzelin bizatihi kendisi midir, yoksa herkesin sahip olmak istediği değere, sahip olma ayrıcalığını yaşama duygusu mu? Âşık aşkı kendi statüsü için araçsallaştırır mı?
Emrah'ın "düştüm dile!" demesi de bundandır. Dile düşmek, başarısızlığı anlatır bizde, "dillere destan olmak" ise başarıyı.
Aşk dile düşmek değil, dillere destan olmaktır; yani fetih, yani keşif!
Emrah der ki düştüm dile
Bülbül figan eder güle.
Güzel sevmek bir sarp kale,
Ya alınır ya alınmaz!
Gel ey! Gel ey! Hey!
İnsanlarda elde etme hazzı ve zevki, elde edilenden daha değerli...
Bu, eşyalar için de geçerli.
Statüsünün/makamının ardında koşan insan yüksek statüyü/makamı kendisine yaşatacak her şeyi araçsallaştırır esasında. Moda ve markaya rağbet de burdan beslenir. Herkesten evvel sahip olmak, herkesin sahip olamadığına sahip olmak...
İnsan olmayana müptelâdır!
Sahip olunması büyük bir prestij, karizma olan şeyler sahip olunduktan kısa bir süre sonra çekiciliğini kaybeder. Sonra insan başka fetihler peşine düşer... Fetihten fetihe koşar, keşiften keşife; ruh doymaz.
İnsan meftuha değil, fethe sevdalı... Kaçanın kovalanması bu yüzden!
Mesele kale değildir, mesele kalenin sarp kayalıkların üstünde olması ve fethinin zorluğu ve bundan dolayı fatihini ayrıcalıklı kılması... O ayrıcalığı yaşama tutkusudur aşk.
Mecnun Leyla'ya değil fetihten ve keşiften elde ettiği büyüye, sihre aşıktı. Özünü gösterdi Leyla ona. O da özüne sevdalandı. Halk arasında buna "Leyla'yı ararken Mevlâ'yı buldu." denir.
Mevlâ’yı bulmak en büyü statü…
.....
Bir de;
İnsanların duygu varlığı farklı makamda, mertebede, katmanda olabilir. Buna insandaki aşkın halleri diyebiliriz. Ömrün bir vaktinde rastlanılan sevgiliye yazılan şiirler esasında şairin ruhunda ezelden inşa ettiği sevginin, duygunun dışavurumudur. Müşahhas sevgili; sevenin ruhundaki duygu makamını, mertebesini canlandıran, ortaya çıkaran bir hatırlatıcıdır, hareketlendirici... Hatırlatıcılar da makam makamdır tabi.
Evet, duyguların da makamı vardır, saygınlık derecesi, statüsü... İnce zevk ve estetik sahibi, zarafet sahibi insanlarda ziyadesiyle...
Her güzele meyil verme / Ya sevilir ya sevilmez!
Sevmek için "güzel" olması yeterli değildir. Bir güzele biri müptelâ olurken başka biri o güzelin yüzüne bakmayabilir. Ya sevilir ya sevilmez. Sevenin hangi sevme makamında, yüceliğinde olduğudur belirleyen... Makamın makama uyumu...
Gönül bu...
Herkeste bir sevme ihtiyacı vardır ve sevme gücü, kapasitesi, herkeste farklıdır. Herkes sevme yönünü ve gücünü, talipli olduğu kalelerin fethiyle görmeye sevdalıdır.
Gönül bir hanı mı, düz ovadaki kaleyi mi sarp kayaların zirvesindeki kaleyi mi fethe talipli? Ve herkese kendi sevdiği, sarp kaledir!
Sona şu iki dikkati de ekleyeyim:
Saygıyı, değer vermeyi, önemsemeyi, "sevmek, sevgi, aşk" sanmak da insanın kadim yanılgısıdır.
Ve insan bir ömür aynı makamda kalmayı başaramaz.
Mevsimler gibi makamları değişebilir.
İnsan değişir.
Has bahçanın gül ağacı
Has bahçanın gül ağacı
Kimi tatlı kimi acı
Benim derdimin ilacı
Ya bulunur ya bulunmaz