Nurettin Topçu, öğretmen için 'ruhların mimarıdır' demektedir. Kırk yıl öğretmenlik yapan ve Temmuz 1973`de aramızdan ayrılan Topçu`nun tespiti zamanına göre uygun bir nitelendirme sayılabilir. Günümüzde öğretmene 'ruhların mimarı' şeklinde bir nitelendirmede bulunmamız zordur.

Öğretmen, öğrenci üzerinde belirleyici olmaktan uzaklaşmaktadır. Özellikle son yıllarda uygulamaya konulan yapılandırmacı sistem, öğretmenleri daha çok sistem dışına atmaktadır. Şöyle ki

Okul, öğretmen, sistem ve zihniyet hala yeni sisteme uyum sağlamamıştır. Öğretmen hizmet içi eğitime tabi tutulmamıştır. Okullar çoklu zekâ kuramına göre sınıflara ayrılmamıştır. Öğrenciler 'agnostik' bir durumda kalarak bocalamaktadırlar.

Mine G. Kırıkkanat, Yalnız Kalem Unutmaz isimli eserinde (ss. 7-9) 'Hayata acelemiz vardı. 'Öğretmenim; ' değil,'Örtmenim; ' derdik size Halil öğretmenim. Soyadınızı unuttum, bağışlayın. Ama adınızı, duruşunuzu ve inancınızı asla. Dile kolay, kırk yıl olmuş size veda edeli. Yaşadığınıza eminim.

Emine`yi anımsıyor musunuz öğretmenim? Sütçünün kızı Emine`yi? Ben Emine`yi hiçunutmadım. Çünkü sınıfın iki birincisi` vardı. Emine ve ben. Kuşkusuz o benden daha çalışkandı. Birincilik aslında onun hakkıydı. Ben daha lafazan olduğumdan dolayı, çene kuvvetiyle yakalardım onun alın teriyle aldığı pek iyileri.

Bir gün hediye kutuları gönderildi okula. Her sınıfa bir kutu verilmişti. Birinciler, yani Emine ile benim aramda kur`a çektiniz. Ben kazandım. Şimdi, keşke o kazansaydı diye düşünüyorum ama o an çok mutluydum. Beni yanınıza çağırdınız öğretmenim. Ve kulağıma ADALETİN o kutudan Emine`ye de vermek ve insanlığın paylaşmak olduğunu anlattınız. Kararı bana bıraktınız. Ben de toka gibi birkaçküçük eşyayı istemeye istemeye Emine`ye verdim.

Keşke tüm kutuyu verseydim öğretmenim. Çünkü büyüyünce anladım. Aslında o kutu ve birincilik Emine`nin hakkıydı.

Özetle Halil öğretmenim. Bugün taşıdığım tüm insanca düşünceleri size borçluyum.' demektedir.

Öğretmene hak ettiği itibarı gösteren en önemli devlet adamı kuşkusuz Atatürk`tür. Bunu nereye giderse gitsin, ilk ziyaret ettiği yerin eğitim kurumu olduğundan anlamaktayız.

Ahmet Bekir Palazoğlu, Atatürk`ün Okul Gezileri kitabında yazdığına göre Atatürk, 1916 yılında Edirne Erkek Öğretmen okulu ile başladığı okul ziyaretlerini vefatına kadar aralıksız olarak sürdürmüştür. Adana, Adapazarı, Afyon, Akşehir, Amasya, Ankara, Antalya, Balıkesir, Bursa, Çankırı, Denizli, Edirne, Erzurum, Eskişehir, İstanbul, İzmir, Kars, Kayseri, Kırklareli, Kırşehir, Konya, Kütahya, Mersin, Samsun, Sinop, Sivas, Trabzon ve Yozgat illeri ve ilçelerini kapsayan okul gezileri Doğu-Batı, Kuzey-Güney istikametinde bütün ülke sathına yayılmıştır. Atatürk Bazı illere birden çok defa da gelerek okulları tekrar tekrar ziyaret etmiştir. Toplamı 175`i bulan Atatürk`ün okul ziyaretlerinin önemi 1916-1938 yılları arasındaki ulaşım şartları göz önüne alındığında daha iyi anlaşılmaktadır. Yine 1923-1938 yılları arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi`nde yaptığı açılış konuşmalarında da eğitim konusu üzerinde önemle durmuştur.

Atatürk ziyaret ettiği okullarda daha çok sınıflara girerek ders dinlemeyi yeğlemiştir. Bu şekilde onlarca farklı dersi yüzlerce sınıfa girerek dinlemiştir. Girdiği sınıflarda hiçbir biçimde öğretmenin ders anlatışını kesmemiş, asla öğretmenin masasına oturmamıştır. Öğretmenlerin bütün ısrarlarına rağmen 'Lütfen yerinizde oturunuz ve dersinize devam ediniz. Eğer izin verirseniz biz de sizden faydalanmak isteriz. Sınıfa girdiği zaman, Cumhurbaşkanı bile öğretmenden sonra gelir' diyerek eğitime ve öğretmene verdiği önemi her fırsatta dile getirmiştir.

Öğretmen konuyu bitirdikten sonra öğrencilere bilgi, bilinçve bilim düzeylerini ölçecek sorular sorarak onların milli kültür, milli tarih, milli şuur ve bilimsel bakış yönünden ufuklarını genişletmeye çalışmıştır. Bir bakıma eğitim Atatürk`ün birinci önceliği olmuştur. Nitekim Atatürk`e dair en fazla somut belge, bilgi ve kaynak ta eğitimle ilgilidir.

Bilindiği gibi 1981`den bu yana 24 Kasım ülkemizde öğretmenler günü olarak kutlanmaktadır. 24 Kasım Atatürk`e başöğretmenliğin verildiği ve aynı zamanda Millet Mekteplerinin açıldığı tarihtir. Gelinen noktada öğretmenin itibarı devamlı azalmaktadır.

Muhteşem bir mazimizi daha muhteşem bir geleceğe bağlayacaksak öğretmenin itibarını yeniden iade etmek zorundayız.