CAFER VAYNİ: Sohbetimize ilk önce sizin de aktif olarak içinde bulunduğunuz Gerçek gazetesi ile başlamak istiyorum. Gazete de N. A., Partizan gibi çok değişik imzalar/müstearlar var. Bunları tanır mıydınız? Gazete ile ilgili bilgiler verebilir misiniz?

ATTİLÂ İLHAN: Partizan imzasıyla Asım`ın (Bezirci) yazıları yayınlanırdı. Müstearlar kimlerdi hatırlayamıyorum. Emin Tanrıkut, Hasan`ın (Tanrıkut) müstearıydı sanıyorum. Enver Ebci terzidir. İşçi partisine geldi. Çok iyi çalıştı. Gerçek Gazetesi`nin de işçi ve sendika muhabiri oldu. Gerçek macerasından sonra partide kaldı. Sonra da çok uzun yıllar Babı Ali` de sendika muhabiri olarak çalıştı. İşçi çevresi Enver Ebci`yi tanır. Şükrü Kaya sendikacıydı. Reşit Menteşoğlu gazetenin sahibi idi. 

Gerçek gazetesi son derece zor şartlar altında çıkan bir gazeteydi. Gazetenin mali külfetini Cemil Meriç`in kayın biraderi Reşit Bey (Menteşoğlu) ile Esat Adil (Müstecabi) Bey yüklenmişti. Reşit Bey daha fazlasını veriyordu. Çünkü Cadde Bostan plajının işletmecisiydi. Eşi de Sovyetler Birliği`nden aldığı bir kadındı herhalde. Ama tabi çok emin değilim. Biraz flu orası. Yalnız Reşit Bey`i çok iyi hatırlıyorum. Çok derli toplu bir adamdı. Sessizdi. Sadece Esat Bey`le konuşurdu. Reşit Bey`i yönlendiren aslında Esat Bey`di. Esat Bey aynı zamanda Türkiye Sosyalist Partisi`nin de başındaydı. Esat Bey`in yanı başında olan ve partide de onun arkasında olan Mustafa Börklüce idi. Mustafa Börklü CE`nin, Türkiye Komünist Hareketi içindeki ismi Sarı Mustafa`dır. Sarı Mustafa Türkiye Komünist Fırkası, Mustafa Suphi tarafından Rusya`da kurulurken onun yanında olan adamlardandır. Benim, 'O Karanlıkta Biz' romanımı okursan orada onun ve partinin kuruluşu hakkında daha çok bilgi var. O roman aslında TKB`nin kuruluşunun hikâyesidir. O romanda, bu yeraltı dönemiyle ilgili hayli bilgi var.

Sarı Mustafa TKB`nin Kutlu`da (SSCB) işçi Ü niversitesinde eğitim görmüş militanlardandı. İyi de Rusça bilirdi. Çünkü Sovyetlerde esir Osmanlı askeri olarak bulunurken, Mustafa Suphi`ye iltihak etmiştir. Bu bakımdan sosyalizm hakkında
enteresan fikirleri olan bir adamdır. Esat Adil`in her zaman yanı başındaydı. Esat Adil de onu ölünceye kadar himaye etmiştir. Çünkü Sarı Mustafa`nın bir işi yoktu. Hiçbir iş yapmazdı. O, solcuydu sadece.

Gazetede Sadık Alaboran da çalışırdı. Yanılmıyorsam Kanlıcadaydı. Kanlıcadan gelirdi. Kanlıcada Alaboran Restoran (şimdi) diye bir yer var. Belki, o restorandan onun izi izlenebilir. Sadık bey gazetenin ve partinin çalışanlarından birisiydi.

Orhan Müstecaplıoğlu vardı. Sağdır sanıyorum. Babıâli`de çalışıyordu. Esat Adil`in akrabasıydı. Daha çok grafik işlerini yapmakla görevliydi.

Bunlar parti adına gazeteyi çıkarmaya karar vermişler. Ben o sırada Avrupa`daki maceranın birinci safhasından Türkiye`ye dönmüş durumdaydım. Barışsever hareketi davası içerisindeydik. Babam o sıralar yanlış hatırlamıyorsam Burhaniye (Balıkesir) ilçesinde kaymakamdı. Ben bir süre Burhaniye`ye gittim. Burhaniye`de iken Barışsever hareketini tevkif ettiler, kapattılar. Birçokları tevkif edildiler. Ben kıl payı kurtuldum. Çünkü harekete girmek üzereydim. Burhaniye beni kurtardı. İstanbul`a dönüp geldikten sonra bir gün Prangalıdaki, Suna pastanesinde oturuyordum, Hasan Tanrı kut geldi. Bana, Gerçek`i çıkaracaklarını ve adama ihtiyacı olduklarını söyledi ve beni de oraya çağırdı. Ben de kalktım Hasan`la beraber gazeteye gittim. Gazete, Vakit Yurdu`ndan çıkıyordu. Gazete için iki oda ve bir salon vermişlerdi. Çok harap eski bir binaydı. Ve o küçük odada ilk defa Hasan Tanrı kut beni böyle benim gibi gazetede çalışmaya başlamak için gelmiş olan Asım Bezirci ile tanıştırdı. Asım`la orada tanıştım (1950`nin sonbaharı) Esat Bey`i zaten tanıyordum. Çünkü onlarla benim ilişkim bu olaydan önce başlamıştır.

Meşhur Tan olayı var. Tan olayından önce Türkiye`de hafif bir sola açılış hareketi başlamıştı. Bu hareket başladığı zaman Tan`ın yanında bir gazete daha çıktı: Yeni Dünya. Sabahattin Ali bu gazetenin gerisinde olanlardan birisiydi. O sıralarda Gün dergisi çıkıyordu. Ben Gün dergisine şiir göndermiştim. Benim gönderdiğim şiir dergide çıkmıştı. Meğerse Gün dergisinin yazı işlerine Hasan Tanrıkut bakıyormuş. Şiiri de o yayınlamış. Böylelikle aramızda bir ülfet doğmuştu. Yani onlarla benim bir yakınlığım vardır.

Bilahare Gün dergisinde benim pek çok şiirim çıktı. Çünkü 4 Aralık olayından sonra bütün solcu neşriyat sustu. Herkes içeriye atılmıştı. Fakat aradan 4&ndash 5 ay geçtikten sonra -Esat Adil çok gözü kara bir adamdı- Gün dergisini yeniden çıkardılar ve o Gün dergisinde de ben çıktığı sürece yazdım. 

İsmet Paşa`nın diktatörlüğü zamanında Türkiye`de sınıf esası üzerine neşriyat yapmak suçtu. 1946 yılında harp bitip de bizimkiler Batı ile beraber olmaya başlayınca demokrat olmak mecburiyetinde kaldılar. Çünkü Avrupa` da faşist olarak İspanya, Portekiz ve Türkiye kalmıştı. Türkiye`yi Amerikalılar Atlantik Paktı`na almıyorlardı. Hâlbuki biz Ruslardan korktuğumuz için girmek istiyorduk oraya. Bunu sağlamak amacıyla sınıf esasına göre dermek kurulması izni çıktı. Bu izin çıkınca sendika ve sosyalist parti kurma imkânı da belirdi. O sıralarda Tan gazetesi demokratik bir neşriyat yapıyordu. Tan gazetesinin neşriyatını yapanların arasında Esat Bey`de vardı. Tan gazetesi o zaman bütün sosyalist sol`un birleştiği gazeteydi. Tan hareketi büyümeye başlayınca onun yanında Yeni Dünya da çıktı. Yeni Dünya Mustafa Suphi Bey`in, Sovyetler Birliğinde çıkardığı gazetenin adıdır. Fakat bunlara fırsat vermedi CHP. Ama kanun yürürlükte. Kanun kalkmamış, Esat Bey de avukat olduğu için cesur bir adamdı. Bir kaçay sonra Gün`ü tekrar çıkardı. Bir şey yapamıyorlar Gün`e. Çünkü kanun müsaade ediyor. Bu yüzden Gün`de neşriyat yaptık uzun süre. 

Gün çok uzun süre çıkmıştı. Gerçek gibi kısa çıkmamıştı. Yani Gün aşağı yukarı 3&ndash 4 sene çıkan bir dergidir. Ve Gerçek`in siyasi platformu aslında Gün`de oluştu. Gün dergisi aynı zamanda TSP`nin de fikir platformunu oluşturmuştur. Onun için Gün önemli bir dergidir.

İşte, beni Hasan alıp, Babıâli`ye götürüp orada Esat Bey`le karşılaştırınca, Esat Bey bana 'Attilâ bize yardım et, bizim çok adama ihtiyacımız var çünkü Gerçek gazetesini günlük çıkaracağız, bunu tutturacağımıza inanıyorum.' dedi. O zamanki aklıma rağmen -ki Fransa`dan henüz yeni gelmiştim- gazetenin şartlarını iyi görmedim. Para yok, insan yok, risk çok ama buna rağmen 'peki' dedim. Bunun üzerine bir iş bölümü yapıldı. Herkese bir görev verildi. Ben yazı işlerinde görev aldım. Ben ve Asım Bezirci yazı işlerinde çalışmaya başladık. Mahmut Erhan gibi hatırladığım bir adamdı yazı işleri müdürü. Mahmut Erhan sosyalist hareketten biri değildi. O profesyonel gazeteciydi. Gazeteci biri lâzımdı, yazı işlerini yönetecek diye. Herhalde işsizdi o sırada. O alınmıştı. O, yazı işleri müdürü olarak görünüyordu. Biz Asım`la birlikte gazetenin hemen hemen her işine koşturan kişiler halindeydik. Hasan Tanrıkut gazetede çalışıyordu. Bunun dışında Sadık Alboran yazılar verirdi. Gelir-giderdi. Enver Ebcioğlu geldi sonradan. Orhan Müstecaplıoğlu grafikler ve resimler için gazeteye geldi. Bunlar esas kadroyu oluşturuyorlardı diyebilirim. Bunların dışında da fazla bir adamımız yoktu. Onun için çok değişik imzalar kullanılıyordu. Hep aynı imzalar görülmesin diye.

(Haftaya Devam Edeceğiz)