Bu yazımda Halil İnalcık hocanın 'İstanbul un fethinin başladığı yer.' olarak tanımladığı Aydos Kalesi nden bahsedeceğim. Kaleden çıkarılan eserler, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü nce kayıt altına alınarak, kurum deposunda muhafaza ediliyor. Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğünde Aydos Kalesi ve Arkeolojik Kazıları semineri yapılarak, Aydos Kalesi Bulguları sergisinde çıkan eserler sergilendi. Bu denli önemli bir kale uzun yıllar harabe şekilde ilgisizlikten orman örtüsü altında kaybolmuştu. Kale yaklaşık 330 metre yüksekliğinde bir tepe üzerinde 20 bin metrekarelik bir alanı kaplıyor. Ovalimsi bir formda olan kale içve dış savunma duvarları ve her iki sura bitişik 12 burçtan oluşuyor. Sultanbeyli Belediyesi ve İstanbul Valiliği`nin ortaklaşa projesi ile tarihi kale 2009 yılında restore edilmeye başlandı. Toplam 10 milyon lira harcanan restorasyon ile dış ve içsurlar ile 12 burçaslına uygun şekilde onarıldı. İstanbul Arkeoloji Müzeleri tarafından 2016 senesinde başlatılan arkeolojik kazılarda da çok önemli mimari yapılar ortaya çıkarıldı. Kilise, şapel, 2 adet sarnıç, künklerden oluşan su yolları, depo amaçlı kullanılan yapılar ve diğer yaşam alanları ile erken tunççağına kadar uzanan buluntular ele geçirildi.
Kale, Doğu Roma İmparatorluğu döneminde inşa edildi. O zamanki adı olan 'Aetos' (&Alpha &epsilon &tau ό&sigmaf ), Yunancada 'kartal' anlamına gelmekteydi. Bu isim, günümüze kadar çok ufak değişiklikle korunmuştur.
Doğu Roma İmparatorluğu döneminde 11 ve 12. yüzyılda inşa edildiği tahmin edilen Aydos Kalesi, stratejik konumu sayesinde önemli bir işlev gördü. Osmanlı Padişahı Orhan Gazi, kalenin alınması için Abdurrahman Gazi, Akça Koca ve Konur Alp i görevlendirdi. Önce Samandıra kalesini ele geçiren Osmanlı kuvvetleri, daha sonra Aydos Kalesi ni kuşattı.
 şıkpaşazâde ye göre, kale tekfurunun kızı kuşatmadan önce rüyasında, yakışıklı bir kahraman gördü, sonrasında ise kendini bir çukurda buldu. Bu kahraman onu kurtardı, giysilerini çıkardı yıkadı ve kıza yeni giysiler giydirdi. Kız, kısa süre sonra kaleyi kuşatan Osmanlıların arasında gördüğü Abdurrahman Gazi yi rüyasındaki kahraman olarak tanıdı ve kaleyi ona teslim edeceğini yazdığı notu bir taşa sarıp askerlere fırlattı. Notta, Türklerin geri çekiliyormuş gibi yapmaları, gece geri gelmeleri ve kendisinin onları kaleye alacağı yazılıydı. Gece olunca kız, kale bedeninden bir kement attı ve Abdurrahman Gazi buna tutunarak kalenin içine girdi. Kapıyı içeriden açmasının ardından içeri giren Osmanlı askerleriyle birlikte kale, Osmanlı egemenliğine girdi. Tekfur kızı ile Osmanlı Komutanı Abdurrahman Gazi arasında geçen bu aşk daha sonra mutlu bir şekilde sonlanır ve bir de çocukları olur. Bu hikâye daha sonraları, başka yazarlar tarafından farklı biçimlerde dile getirildi. Neşrî nin kaleminde yaşananlar bir aşk öyküsüne, Hoca Sadettin Efendi nin anlatımında dinî bir öyküye dönüştü. Bir versiyonda tekfur kızı, rüyasında İslam peygamberi Muhammed i görüyordu. Sonraki yıllarda kızın rüyası Hadidî , İbn-i Kemal, Katip Çelebi, Solakzade Mehmet Hemdemi Efendi gibi isimler tarafından, farklı şekillerde anlatılırken, Joseph von Hammer-Purgstall ve Alphonse de Lamartine de olayı kendi kitaplarına taşıdı. 1558 tarihli Osmannâme de yer alan, Arifî nin bir minyatüründe tekfur kızının, Abdurrahman Gazi yi uzun saçörgüsünü kaleden sarkıtarak kaleye çıkardığı tasvir edilmiştir.
Fetihten sonra kaleye yerleşen Abdurrahman Gazi önderliğinde Scutari (günümüzde Ü sküdar) taraflarına akınlar düzenlendi.
Ancak bir müddet sonra kale önemini kaybetti.
Hoca Sadettin Efendi nin Tâcü t-Tevârî h adlı eserinde İzmit in 1337 yılındaki fethinden sonra Orhan Gazi nin şehri çok beğendiği ve buranın yakınlarındaki Aydos Kalesi ne artık ihtiyaçolmadığından kaleyi yıktırdığı, muhafızları ve kalenin içinde yaşayanları İzmit e getirdiği ifade edilmektedir.