`height=

Boğaziçi Ü niversitesi öğrencilerine, mezunlarına ve iş dünyasına yönelik çalışmaları bulunan Boğaziçi Yöneticiler Vakfı`nın (BYV) Özgün İyi Yönetim Uygulamaları Forumu (Inspiring Best Practices Forum- IBPF 2019) 6 Nisan Cumartesi günü Harbiye Cemal Reşit Rey Konser Salonu`nda düzenlendi.

'Geleceğin Türkiyesi İçin Eğitim Çözümleri' temasıyla düzenlenen etkinliğin onur konuğu Milli Eğitim Bakanı Sayın Prof. Dr. Ziya Selçuk oldu.

Göreve gelmesinin üzerinden henüz on ay gibi kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen eğitim ve öğretimin hemen her alanında hamle çapında iş ve hizmet süreçleri geliştiren Ziya Selçuk programın açılışında yaptığı konuşmada kamuoyundaki yaygın kanaatin aksine eğitimin ülkemizin en önemli sorunu değil, sorunların çözümünün anahtarı olduğunu vurguladı.

BYV`nin bu yıl sekizincisini düzenlediği IBPF etkinliğinin ana sponsorluğunu Turkcell üstlendi. Türk Katılım Bankası A. Ş., LC Waikiki, Mental HR, Speed Medya, Sunar Grup, Yıldız Holding, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Multibem ve Ihlamur Yemek CRR`de yüzlerce kişinin katılımıyla gerçekleşen etkinliğin sponsorları arasında yer aldı.

`height=

Başkan B. Aydın: Bakanımızın vizyonu heyecan verici

Sunuculuğunu Vakfın Kurumsal İlişkiler ve İletişim Komisyonu Başkanı, Radyo Programcısı Bilal Bal`ın üstlendiği IBPF 2019 BYV`nin Mütevelli Heyeti Başkanı Bahattin Aydın`ın açılış konuşmasıyla başladı. Sunar Mısır İcra Kurulu Başkanı, İYC Adana Şube Başkanı hayırsever iş adamı Hüseyin Nuri Çomu ve BYV`nin Kurucular Kurulu Ü yesi Sadık Yener ile birlikte takip ettiğimiz programda Başkan Aydın şu hususlara değindi: 'Bu sene 8`incisini düzenlediğimiz ve her sene üzerine koyarak zenginleşen programımızla yine ülkemiz için önemli bir konuyu ele almış bulunuyoruz. Geçen sene dijital dönüşümü işlediğimiz forumda her sene kritik öneme sahip bir konuda ülkemizde iyi yönetim uygulamalarını paylaşıp sizlerin de ilham almasını sağlayarak eğitimde mevcut sorunların çözümüne ilham kaynağı olmayı amaçlıyoruz. Böylelikle de Türkiye`nin problemlerinin çözümüne katkı vermek istiyoruz.

Sayın Bakanımız göreve geldikten sonra ülkemizde eğitim konusunda ciddi bir hareketlenme ve heyecan başladı. Sayın Bakanımızın vizyonu ve yapmak istedikleri gerçekten heyecan verici. Bizim böyle bir konuyu işlemeye cesaret etmemiz ve bugün gördüğümüz ilgi sizin sayenizde oldu. Bunun için size çok teşekkür ediyoruz.

`height=

Bahattin Aydın: Dijital dönüşümü ıskalamayalım

Dünya Ekonomik Forumu son raporunda 2020 yılında gerekli olacak en kritik beceriler şöyle sıralandı: Kritik düşünme becerisi, yaratıcılık, kompleks problemleri çözme becerisi, duygusal zeka becerileri, muhakeme ve karar verme becerileri, müzakere becerileri bilişsel esneklik, öğrenme çevikliği; Sürekli bir değişim içindeyiz ama bunun farkında mıyız? Çocuklarımızı buna göre mi yetiştiriyoruz? Dijital dönüşümün eğitime etkileri nasıl olacak? Bu soruların ivedilikle cevaplanması gerekiyor. Ekonomik krizler değil esas dijital dönüşümü yakalayamamak bizi korkutmalıdır. Bir ülkenin en önemli sermayesi entelektüel sermayesidir.'

BYV MH Başkanı, Yıldız Holding GMY`si Bahattin Aydın`dan sonra kürsüye konuşmasını yapmak üzere Boğaziçi Ü niversitesi Rektörü Mehmed Özkan davet edildi. BYV`nin başarılı kurumsal iletişim uzmanı Nurbin Gürsoy`un deşifre ettiği konuşma metinlerinin redaksiyonu ise bu satırların yazarına düştü.

`height=

Rektör Özkan: BÜ ülkemizin eğitimine önemli katkılar sağladı

Prof. Dr. Mehmed Özkan, Boğaziçi Ü niversitesi öğrencilerinden, mezunlarından, eğitim camiasından, MEB İstanbul yöneticilerinden, öğretmenlerden ve iş dünyasından müteşekkil seçkin konuklara özetle şu cümlelerle hitap etti: 'Boğaziçi Ü niversitesi 160 yıllık geçmişiyle ülkemizin eğitimine çok büyük katkıda bulunmuş bir üniversitedir. Bunu yaparken en önemli bileşenlerden bir tanesi hiçşüphesiz öğrencilerimizdir. Öğrencilerimiz birçok yarıştan geçerek üniversitemize geliyorlar. Dolayısıyla oldukça başarılı, donanımlı ve azimliler. Bu süreçte bir o kadar önemli bileşen de öğretim üyelerimizdir. Öğretim üyelerimiz de aynı şekilde birçok konuda öne geçmiş, hem ülkemizde hem de yurt dışında bilgi ve becerilerini ortaya koyarak üniversitemize gelmiş kimselerdir. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde ortaya çıkan gerçekten iyi bir eğitim yönetim modeli, kaliteli eğitimin sonuçlarını bize göstermektedir. Tabii bizler bununla yetinmiyoruz. Bu durumu daha güçlü, daha başarılı hale getirmek için de her zaman el ele birlikte çalışmaya devam ediyoruz.'

Prof. Özkan`ın konuşmasını müteakiben sahneye programın onur konuğu Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk Bey davet edildi.

BYV yöneticilerine eğitim konusunu ele aldıkları için teşekkür ederek başlayan Sayın Ziya pek çok programa davet edildiğini ancak yoğun çalışma temposundan birçoğuna icabet etmesinin mümkün olmadığını, bununla birlikte vakfın IBPF etkinliğinin önceki yedi programını inceledikten sonra katılmaya karar verdiğini belirtti. Bakan Selçuk 'Eğitimi Türkiye`nin sorunu olarak değil çözümü olarak görürsek o zaman birlikte neler üretebileceğimiz konusunda çok daha yeni açılımlara, atılımlara yönelebileceğimizi rahatlıkla söyleyebilirim.' dedi.

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk`un birbirinden önemli hamle çapında tesbitler, ufuk açıcı değerli ifadeler, görüşler ve önerilerle dolu konuşmasını okuyucularımıza hüvesi hüvesine aktarmayı vazife addediyorum:

`height=

Ziya Selçuk: Gelecek büyüleyici bir kelime;

'Tabii burada özellikle vurgulanan kelimelerden bir tanesi de 'gelecek' kelimesi gelecek vurgusu; Bu kelime birçok kelime gibi büyüleyici bir kelimedir. Fakat kelimelerle ilişkilerimizi gözden geçirme konusunda büyük bir ihtiyaçsahibiyiz. Çünkü şüphesizlik ve kesin kanaat bizim kelimelerle olan ilişkimizi büyük ölçüde sınırlandırıyor. Ve kelimelerin nasıl içi doldurulmuşsa bizim de o kelimeleri o yükleriyle, o çağrışımlarıyla birlikte kullanmamız konusunda bir alışkanlık var.

Bakan Selçuk: Dil kurmadan düşünce kurulamaz

Dil kurmadan düşünceyi kurmak mümkün değildir. Eğer biz bir düşünce kuracaksak muhakkak surette bir dil kurmak zorundayız. Ancak bu dili kurmak çok üst düzey bir entelektüel kapasite gerektiriyor. Bilginin ötesinde bilgelik gerektiren bir iş, bu dil kurma meselesi; Bu dili kuramadığımızda hâlihazırdaki küresel anaforun içerisinde kaybolmamak mümkün değil.

Peki dil kurmak ne demek?

Her bir kelimenin canı olduğunu düşünmek ve kelimelerin canı üzerinden bir kelime cerrahisi yapmak, kavram cerrahisi yapmak, kullandığımız bütün temel kavramları bir cerrahi metodoloji içerisinde sorgulayarak, bu kelimenin ya da kavramın neyi çağrıştırdığını ya da tarihsel yükünün ne olduğunu, kelimelerin de doğum tarihlerinin olduğunu, bu doğum tarihleriyle uygarlık serüveni arasındaki ilişkinin paralelliğin ne olduğunu tekrar tekrar gözden geçirmekte yarar var.

Milli Eğitim Bakanı Selçuk: Dünyada hipnoz seziyorum

Ben bütün dünyada genel olarak bir hipnoz seziyorum. Belli kelimeler ve çağrışımlar otomatize olarak kullanılıyor ve bu kelimelerin evrensel olduğu yanılgısı içerisindeyiz aynı zamanda.

'Toplumlar aynı tarihte yaşarlar ama aynı zamanda yaşamazlar.'

Toplumların zaman algısında geçmiş, şimdi ve gelecek üzerinden ciddi manada bir eleştiri konusu olması gerekiyor. Hangi toplum daha çok gelecekte yaşıyor, hangi toplum gelecekte, şimdide yaşıyor, hangi toplum daha çok geçmişte yaşıyor bu suallerin cevapları ortaya konulursa bizim geçmiş ve gelecekle ilgili olan algımızın daha iyi anlaşılabileceğini düşünüyorum.

'Zamanın ruhu açısından yeni bir dil kurmaya ihtiyacımız var.'

Zamanın ruhu açısından yeni bir dil kurmaya ihtiyacımız var. Çok ilginçtir insan beyninde geçmişi hatırlayan ve geleceği simule eden bölüm aynı yerdir. Bu şunu ortaya koyuyor bizim gelecekle ilgili çağrışımlarımız geçmiş çağrışımlarımız tarafından belirleniyor. Eğer böyle bir şey varsa bizim zamanın ruhu açısından yeniden bir dil kurmaya ihtiyacımız var. Bu dili ezberin dışına çıkarmak çok kolay değil. Çünkü baskın bir uygarlığın bilişsel kapitalizm diyebileceğimiz, dijital kapitalizm diyebileceğimiz bir küresel sermaye çerçevesinde bilimi sermayenin güdümüne, hizmetine verme anlayışı konusunda gerçekten baskın bir anlayışı var. Bu yaklaşım bize mesela doğal kaynaklar, insan kaynakları, fiziksel kaynaklar ve finansal kaynaklar gibi kelime ya da kelime gruplarını aynı cümlede kullanma olanağını sağlıyor.

'Kaynak demek tüketilecek şey demektir.'

Kaynak demek tüketilecek şey demektir Fiziksel kaynakla insan kaynağını aynı yerde kullanıyor olmak insana kaynak demek uygarlığın insana ya da özneye olan yaklaşımını gösteriyor aslında. Eğer biz doğayı kaynak olarak görürsek tüketmeyi garanti ederiz.

'Doğa bir emanettir.'

Doğa bir kaynak değildir. Doğa bir emanettir. Doğa bizim birlikte yaşadığımız ve endemik bitkileri yurttaşlarımız olarak, çocuklarımız olarak gördüğümüz bir bağlamdır. Eğer biz doğayla ilişkimizi bu şekilde çerçevelemezsek o zaman doğanın niye kaynak olduğu, insanın niye kaynak olduğu sorgulanamaz ve insana tüketici diyen edepsiz bir uygarlıkla karşı karşıya kalırız. Yani insan tüketmekle ilişkilendirilen, yani tüketici davranışıyla bir bilimsel alan oluşturulan bir özne halinde şu anda; Eğer biz insanı tüketici olarak göreceksek doğayla olan ilişkimizi de yeniden yapılandırma ihtiyacı duyarız. Ve bu paradigmal körlük bizim bir dil kurmamızı da bir şekilde engeller.

'Büyük krizleri eğitimli insanlar çıkarıyor.'

Çok temelde dünyada yaşanan büyük krizlere baktığımızda bu krizlerin çok yüksek eğitimli insanlar tarafından çıkarıldığını görüyoruz. 2008 krizini düşünün. Dünyanın en iyi üniversitelerinde eğitim almış insanlar tarafından üretildi. Bugün eğitim seviyesi yükseldikçe çevre kirliliği artıyor. Bugün eğitim seviyesi yükseldikçe obeziteyle açlığın aynı dönemde birlikte tarihsel bir yükseliş gösterdiği bir çağı yaşıyoruz.

`height=

Eğitim seviyesi yükseldikçe teknolojinin öldürme gücü artıyor

Bugün eğitim seviyesi yükseldikçe teknolojinin öldürme gücü artıyor. Tüm bunlar bizim temelde etik ve ahlaki bir problemimiz olduğunu gösteriyor. Etiğin aslında insanların ne yapması gerektiğiyle ilgili değil ne yapmaması gerektiğiyle ilgili bir alan olduğunu tekrar hatırlamak zorundayız. Eğer biz etik bir çerçeve çizmezsek bugünkü kutsanmış bilimin hizasının nasıl bozulduğunu anlamakta zorluk çekebiliriz. Bugünkü teknolojinin kutsanmış teknolojinin aslında nasıl insanlığın hayrına değil de insanlığın bir şekilde şefkatini ve merhametini hedef alan bir yöne doğru gittiğini rahatlıkla görebiliriz.

Ziya Selçuk: Gelecek ütopya ile distopya arasına sıkışmış şimdinin ziyanıdır.

Bugün maalesef gelecek dediğimiz şey ütopya ile distopya arasında sıkışmış bir şimdinin ziyanı olarak değerlendirilebilir. Şimdinin ziyanı inanılmaz bir biçimde gerçekleşiyor ve insanlar ister ruhsal hastalıklar içerisinde olsun isterse düşünsel hastalıklar içerisinde olsun geçmişte ve gelecekte yaşamayı tercih ederek şimdiyi ziyan etme peşindeler.

Selçuk: Tohum yerelde çatlar

Geleceğin muhakkak surette evrensel bağlamda ele alınması ama yerel yorumlanması gerekiyor. Çünkü tohum yerelde çatlar. Eğer biz bu dili kuramazsak, bu dili, bu tohumu bu topraklarda, coğrafyada çatlatamayız ve bir medeniyet çekirdeği inşa etme konusundaki hamasetimiz, nutuğumuz, sloganımız hiçbir şekilde bir karşılık bulamaz. Bir şekilde şimdinin gelecekleştirilebildiği, geleceğin şimdileştirilebildiği bir dünya ile karşı karşıyız. Bu anlamda geleceği yeniden inşa etme meselesi aslında çok komik bir iddia bir taraftan. Çünkü geleceğin inşasını şimdiyi gelecekleştirerek yapamayız.

Prof. Dr. Selçuk: Eğitim çocukları şimdiye uyandırmak şeklinde görülmelidir

Eğitimi insanları, çocukları geleceğe hazırlamak değil şimdiye uyandırmak olarak görmedikçe bunu yapmamız da mümkün değil. Eğitim çocukları şimdiye uyandırmaktır, geleceğe hazırlamak değil;

'Çocukların özgelecek yazmasını teşvik etmeliyiz.'

Geleceğin muhayyel tasavvuru bizim bugünkü özgeçmişimizle sınırlıdır. Biz çocuklarımız için bir özgeçmişten ziyade bir özgelecek tasarlamak gibi konu üzerinde durmalıyız ve çocukların özgelecek yazmasını teşvik etmeliyiz. Bugün önümüzde çok ilginçbir süreçgörüyoruz. Bu süreçinsanlık tarihinin Göbeklitepe`den alın, 12-13 bin sene deyin, en büyük kırılmasının yaşanacağı bir döneme şahitlik ediyoruz.

'Yeni bir çağ söz konusu; '

Burada dijital olanın, biyolojik olanın ve fiziksel olanın aynı bedende bedenlenmesiyle ortaya çıkan yeni bir çağ söz konusu ve bu çağın öğrenmesinin muhakkak surette yıkıcı bir inovasyon birikimiyle karşımıza çıkacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Sıvı içerek öğrenmenin söz konusu olabileceği, insan beynine yazılım yüklenmesinin söz konusu olabileceği ya da insanların beyinlerini ana bilgisayarlara bağlayarak kapasitelerini artırmaya gayret edebilecekleri bir çağa doğru gidiyoruz.

'Heidiger`den sonra insan-teknoloji ilişkisinin yeni bir yoruma ihtiyacı var'

Bütün bunlar bize şunu gösteriyor insanla teknoloji arasındaki ilişkinin Heidiger`den sonra yeni bir yoruma ihtiyacı var. Ve bu yorum eğer yeni bir dil kurularak inşa edilemezse bizim bunu çözümlememiz gerçekten çok mümkün görünmüyor.

`height=

'Eğitimde kadim olan ile güncel dengelenmeli.'

'Dördüncü kırılma diyebileceğimiz bu yeni siber çağın eğitimi etkilemesi ne şekilde olur?' sorusuna baktığımızda da bunun yanıtı aslında çok açık. Bizim eğitimde kadim olanla güncel olanın dengesini sağlama ihtiyacımız var. Yani biz bugün eğitimle ilgili kullandığımız bütün parlak, cafcaflı kelimeleri, kavramları yeniden düşünmek zorundayız. Örneğin '21. Yüzyıl becerileri' gibi bir ifade çokça kullanılıyor -ki bir hipnoz altındaymış gibi- toplum bu kelimelere takılmış vaziyette. Kelimelere baktığınızda işte ekip çalışması, yaratıcılık, eleştirel düşünme vs. bu kelimelere baktığınızda bunların

'Bu çağın lineerlik vurgusu yeniden ele alınmalı.'

Matrakçı Nasuh`ta olmadığını, Da Vinci`de olmadığını, Mimar Sinan`da olmadığını kim söyleyebilir. Bu çağın lineerlik vurgusunu yeniden ele almakta yarar var. Bu lineerlik vurgusu, progresif anlayışın aslında bize bir yanılsama getirdiğini ele almak zorundayız. Biz bu lineerlikten kaçınıp aslında doğanın mentalitesinin bir döngüselllik üzerinden inşa edildiğini, bir lineerlik üzerinden inşa edilmediğini görmek zorundayız ve 'geleceğin becerileri' denilen aslında insanlığın medeniyet tarihinin becerileri olduğunu ve bunların kadim beceriler olduğunu, popüler olanla kadim olanın karıştırıldığını rahatlıkla izah etmek mümkün olabilir.

Sn. Selçuk: Dünyanın gittiği yere gitmek istemiyorum.

Peki, temelde dünya böyle bir yere doğru giderken bir soru sorsak, biz dünyanın gitmek istediği yere gitmek istiyor muyuz? Ben şahsen gitmek istemiyorum. Çünkü bugünkü dünyanın bizi yönelttiği eylem daha çok epistemolojik bir çerçeve çiziyor. Ontolojisiz, yani zeminsiz bir medeniyet çerçevesine bizim bir şekilde şekiller inşa etmemiz, çok yakında bu şekillerin yıkılacağını da gösterecektir.

`height=

'Eğitimde yeni bir anlayışa ihtiyaçvar.'

Bu anlamda eğitimde yeni bir anlayışa ihtiyaçvar. Eğitimi OECD`nin de katkısıyla endüstrinin ihtiyaçlarını karşılayan bir kurum olarak sınırlayan bir anlayışla karşı karşıyayız. Eğitim, endüstrinin ihtiyaçlarını karşılayan bir kurum değildir. Eğitim, beşerlikten insanlaşmaya doğru giden yolculuğun bir aracı olan bir kurumdur. Biz bu yüzden eğitimi çift kanatlı olarak özellikle değerlendirmekte vurgu yapıyoruz. Çünkü çift kanatlı olmayan, yani maddeyi ve manayı birlikte kuşatmayan bir eğitimde insanlaşmanın söz konusu olamayacağı bir bağlam yaratacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.

'2023 vizyonunu yeni bir dil üzerine inşa edeceğiz.'

MEB olarak yapmaya çalıştığımız şey biraz önce izah etmeye çalıştığım bir dil üzerinde 2023 vizyonu çerçevesi çizmek. Bu çerçevenin çizilmesinin temel koşulları var. Bu koşullar bize şunu getiriyor: Eğer eğitime bir sistem olarak bakılmayıp alt sistemlerden birkaçtanesinde geçici olarak yapılan çalışmaların ya da üretilen çözümler olarak bakarsak bir sonraki problemimiz olduğunu fark ederiz. Yani şu anda çözüm diye önerdiklerimizin ilerde problemimiz olduğunu fark ederiz. Bunu yapmamak için sistem teorisi içerisinde bizim eğitimi yeniden kurgulamamız gerekiyor ve eğitimin bütün alt sistemlerinin ve alt sistemlerin bütün bileşenlerinin birlikte senkronize olarak dönüşümünü etkileşim partnerlerinin yeniden inşa edilmesi ve bunların fizibilitesinin yapılması lazım. Bizim şu anda yaptığımız şey budur. Peki, bunu niye yapıyoruz? Çünkü bir karar destek marifetiyle eğitimde alınacak bütün kararların ve bunların üretebileceği bütün problemlerin çözüm olasılıklarını önceden görmek istiyoruz. Bunu yapabilmek için bir şekilde bu toplantıda da konuşulacak olan yapay zeka, çeşitli yazılımların bir dijital entegrasyon marifetiyle eğitim sisteminde kullanılması vs. bütün bunları önemsiyoruz.

'Büyük veriden büyük bilgiye giden bir yolculuk; '

Yapay zekayla ilgili kendi manifestomuzu, kendi yaklaşımımızı da kamuoyuyla paylaşma imkanımız da olacak. Fakat burada vurgulamak istediğimiz şu: Bugün bize büyük veri olarak sunulan çerçevenin aslında dünyanın yeniçağının ilkel bir hali olduğunu unutmamak lazım. Büyük veriden büyük bilgiye giden bir yolculuk aslında bu; Büyük datadan büyük bilgiye, büyük bilgiden büyük bilgeliğe doğru giden süreci vizyon olarak görmek zorundayız. Bunu görmediğimizde biraz önce söylediğim sadece epistemolojiyle sınırlandırılmış bir Aristocu felsefenin sınırları içinde kalırız ve bir ontoloji kuramadan insan eğitiminden söz etmek zorunda kalırız. Bütün bunların bağlamı içerisinde şimdiye kadar çok güzel şeyler yapıldı. Ben eğitimle ilgili hiçbir şey yapılmadı, her şey çok kötü denilmesini çok doğru bulmuyorum. Biz son 16-17 yılda birçok şey yaptık ve bu yaptıklarımızı 1, 2 ve 3 olarak görüyoruz, şu anda 4, 5, 6 demekle meşgulüz. Şu ana kadar yapılmış her şey için teşekkür etmek ve oturup ödevimizi yapmakla meşgul olmamız gerektiğini düşünüyoruz. Bütün bu çerçeveleri çizdiğimizde bunu nasıl başarırız?

'Eğitim Fakültelerinde yeni bir dönem başlıyor'

Bunun elbette somut koşulları var. Yani günlük yaşamın içinde okulun kendi içerisinde okul profili marifetiyle, port folyolar marifetiyle, Eğitim Fakültelerinde bizim öğretmen yetiştirme damarımızın canlandırılacağı yeni bir dönem başlıyor. Belirli eğitim fakültelerinin pilot olarak seçilmesi ve burada o damarın yeniden canlandırılmasıyla ilgili YÖK`le güzel bir işbirliğimiz var.

'Teori ve pratik arasındaki ilişkiyi yeniden inşa ihtiyacı içindeyiz'

Bunun ötesinde bütün süreçleri yeniden sistem teorisi çerçevesinde yapılandırarak -ama bunu çok sessiz bir biçimde, çok sakin bir biçimde- 3 yıllık bir program ortaya koyduk. 'Bu programda ay ay, sene sene hangi iş ne zaman nasıl yapılacak?', 'Eğitimde önümüzdeki 3 senede Türkiye`yi ne bekliyor?' sorularının yanıtlarını ortaya koymaya çalıştık. Bir yapbozun parçalarını adım adım yerleştiriyormuş gibi bu çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Her bir çalışmamız bir partenere hizmet ediyor ve birbirini destekleyen alt sistemleri yapılandırmakla meşgul; Bunların detaylarını zaman zaman kamuoyu ile paylaşıyoruz. Pratiğin ve teorinin bu kadar ayrışmasını çok doğru bulmuyoruz. Teori ve pratik arasındaki ilişkiyi yeniden inşa ihtiyacı içindeyiz. Ve tasarım beceri atölyeleri ile de bunu yapmaya çalışıyoruz.

Bakan Selçuk: Yaşam soru çözmekle ilgilenmiyor.

Çocukların sadece soru çözerek, kâğıt üzerinde bazı işlemler yaparak bir yaşam başarısı elde etme ihtimali yok. Yaşam soru çözmekle ilgilenmiyor, sorun çözmekle ilgileniyor, eleştirel düşünmeyle ilgileniyor, akıl yürütmeyle, yorum yapmakla ilgileniyor. Böyle baktığımız zaman okulun aslında öncelikle mekaniğinin dönüşmesi gerekiyor, mekanik dönüştükten sonra kültürünün yavaş yavaş dönüşmesi gerekiyor ve bir nesil içerisinde zihniyetin dönüşmeye başlaması gerekiyor.

'Çayın demlenmesini beklemek zorundayız!'

Eğer biz bugün hemen bunların tümünü yapmaya çalışırsak asla hayata geçiremeyiz. Çayın demlenmesini beklemek zorundayız. O yüzden kaçay geçti hâlâ Mili Eğitim yeni bir eğitim sistemi kurmadı, eğitimi değiştirmedi deniyor. Eğer birkaçayda eğitim sistemi değiştirilebiliyorsa bence bakanı değiştirmek lazım! Böyle bir şey yok. Her şeyin zamanı ve zemini var. Eğer biz bilim hayatımızda uyguladığımız metodolojiyi burada uygulamazsak ve popüler olana, güncel olana doğru seyredersek bu doğmamış çocuklarımızın hakkına, hukukuna zarar vermek olur.

Toplum elbette beklenti içerisinde, ama her şeyi kendi tabiatı içerisinde değerlendirmek zorundayız. O sebeple de 3 yıllık program neyi gerektiriyorsa biz onu yapacağız. Bütün bu çerçeve -aslında örneğin tasarım-beceri atölyeleri- çocukların sadece soru çözerek, kapatın defterleri, kitapları hafızanızı ölçeceğiz dermiş gibi yapılan sınavlarla bir yere varılamayacağını biliyoruz. Çocuk gerçek hayatta hiçkapalı kitapla karşılaşmıyor. İstediği şeyi istediği yerde arama özgürlüğüne sahip çocuklar. O zaman bizim bunu niye yaptığımızı kendi kendimize sormamız lazım.

Prof. Dr. Ziya Selçuk: Eğitim hafıza ölçmekle ilgili değil.

Bütün bunlar yani eğitimin kendisi hafıza ölçmekle ilgili değil. Eğitimin kendisi çocuğun şimdiye uyanmasıyla ilgili bir konu değil. Çocukların sadece 3 parmaklarıyla yazarak değil 20 parmağı birden kullanabilecekleri bir atmosferden söz ediyoruz.

Tasarım ve beceri atölyeleriyle eğitimin teori ve pratik sanılan bu ayrımını bütünleştirmek ve çocuğun tüm uzuvlarıyla bu meselenin içine girmesini sağlamaya çalışıyoruz. Bunu yapmak çok zor değil. Bunun pratiğiyle ilgili inanın en ufak bir endişemiz yok. İşin içine girdiğimizde bu işin çok rahat yapılabileceğini görüyoruz. Buna dair bir endişemiz yok. Sadece belirli bir finansman ve zaman ihtiyacı söz konusu;

`height=

'Okullar, sektörlerin ihtiyaçlarını gözetmeli.'

Buradan hemen birkaçsomut örnekle devam etmek istiyorum. Elbette bu yapılan işlerin somut karşılığını toplum merak ediyor. Örneğin mesleki ve teknik eğitimde yapmaya gayret ettiğimiz önemli bir paradigmal dönüşüm var. Buradaki paradigmal dönüşümden kastımız mesleki eğitimde dal ve ana dalların sektörlerle örtüşme yüzdesinin çok çok düşük olması. Yani sektörlerin ihtiyaçlarıyla okullarda okutulan dal ve ana dallar arasında çok düşük bir korelasyon var. Okul, sektörün talebi ne olursa olsun biz bildiğimiz dallar okutmaya devam ederiz dememelidir. Bunları birbiriyle yüzde yüz örtüştürmemiz gerekiyor. Bu yapılabilir, yapmaya da başladık. Bu konunun mevzuat alt yapısıyla ilgili ciddi sıkıntılarımız vardı. Onların çok büyük bir kısmını çözdük. TOBB ile OSB`ler ile çok uzun yıllardır imzalanamayan anlaşmalar vardı, onları imzalamaya başladık. Mesleki okullardaki bütün iş ve işlemlerin yapısal dinamiklerini dönüştürdük. Yani öğrenci iş üzerinde öğrenmek, üretirken öğrenmek gibi yeni bir yaklaşımla karşılaşacak. Aslında bu yeni bir yaklaşım değil, eski bir yaklaşım. Bunu yeniden inşa etmekle meşgulüz.

Mesleki eğitimdeki askerlik sorunu, OSB`lerle ihtiyaçduyulan hamilik anlaşmaları, ihtiyaçduyulan dış ticaret açığıyla ithalat listeleri ve kalemleriyle okulların ilişkisinin yeniden organize edilmesi, öğretmen eğitimlerinin yeniden yapılandırılması, içeriklerin yeniden dönüştürülmesi, tüm bunların hepsinde epey mesafe aldık ve hemen Eylül ayında çalışmalara başlıyoruz. Aslında birçok şeyi de yapmaya başladık. Bu söylediklerimin yüzde yetmiş beşi bitmiş vaziyettedir. Aselsan`ın, Havelsan`ın içine okul açmak, teknoparkların içine okul açmak ve bir şekilde nerede, ne ihtiyaçvarsa ilgi alanımıza giriyor. Örneğin ahşap oyuncak Türkiye`nin çok önemli bir ithalat kalemi. Ama bununla ilgili ülkemizde okul yoktu. Şimdi dört adet açtık, çok daha fazla da açacağız. Bunun gibi yüzlerce örnek de verebiliriz. Piyasada çok ihtiyaçolduğu halde eğitimde bir karşılığı olmayanın hemen dönüştürülmesi çok kolay.

'Çocukların bütünsel gelişmelerini önemsiyoruz.'

Aslında bizim yapmak istediğimiz şey çocuklarımızın duygu, düşünce ve eylem olarak bütünsel gelişmesidir. Sadece düşüncenin sınırlı bir alanına hizmet eden bir eğitimle bir yere varmamız mümkün değildir. Çocuk eğer duygu eğitimini, şahsiyet eğitimini almazsa, çocuk eğer hareketsel, eylemsel eğitimini almazsa bu üçü de birleşmez. Tüm bu saydıklarım eşgüdümlü, senkronize olarak hayata geçirilmezse, yani duygu, düşünce ve eylem birlikte hareket etmezse çocukların ruh sağlığı açısından çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalırız.

Prof. Selçuk: Çocukların fıtratına hürmet etmeliyiz.

Bizim aslında problemlerimizin çok büyük bir kısmı çocuğun tabiatına, fıtratına hürmet etmemekten kaynaklanıyor. Bunun önüne geçebilirsek eğer -ki geçmek mümkün- bunu yaptığımızda insanımızın, çocuğumuzun bütünsel olarak geliştiğini göreceğiz. Bütün bu gelecek tasavvuru, gelecek cerrahisi, kavram cerrahisi dediğim bugünkü dünyaya, uygarlığa yeni bir bakış açısı dediğim her şeyi aslında kendi eğitim sistemimiz bağlamında dünyaya verecek bir mesajımızın da olduğunu vurgulamaya çalışıyoruz. Ama önce kendi asgari ihtiyaçlarımızı karşılamak zorundayız. Bu da geleneksel bir disiplin odaklı anlayışla olması mümkün olmayan bir şeydir.

`height=

Transdisipliner bir anlayışa ihtiyacımız var.

Transdisipliner bir anlayışa ihtiyacımız vardır. Birlikte çok çalışmamız lazım, birlikte çok düşünmemiz, tartışmamız lazım. Bu şüphesizlik ve kesin kanaatlerden biraz uzaklaşmamız lazım. Bizim şüpheye ve kesin olmayan kanaatlere çok daha fazla ihtiyacımız var. Biz el ele vererek Türkiye`deki eğitimi nasıl yükselteceğimiz ve bunun nasıl bir mutluluk doğuracağı konusunda yeni çalışmalar yapmaya ihtiyacımız var. Eğer konuşmamın başında bahsettiğim bu dili yeni bir dili kurmayı başarabilirsek bizim dünyaya anlatacak aslında çok şeyimiz var. Ben bütün bu çalışmalar içinde emeği geçen herkese ayrı ayrı katkı ve katılımlarından dolayı teşekkür ediyorum.'