Niyetim coğrafi bir tanım mı, yoksa bir yön kavramı mı karar veremediğim Boğu ve Batı üzerine yazmak değildir. Zaten son yıllarda yüklediğimiz anlam da siyasal ve kültüreldir. Pek çok Türk düşünüre (!) göre medeniyet sorunudur. 'Akif`in 'Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar'ından günümüze Doğu ve Batı medeniyeti tanımlamalarını bir türlü anlayabilmiş değilim ama yine de güncel kullanımdaki Doğu ve Batı`yı dikkate alarak bazı sorgulamalarda bulunmanın doğru olacağını söyleyebiliriz.

Geçtiğimiz hafta içerisinde 16 yaşındaki İsveçli bir kız çocuğu Greta Tunberg, Birleşmiş Milletler`de konuşma yaptı. Küçük yaştan itibaren etkili bir çevre aktivisti olarak biliniyordu. Tutkuyla savunulan her düşünce gibi burada da ölçünün kaçtığı, adalet dengesinin kaybolduğu yönler olabilir. Zaten karşımızda 16 yaşında bir çocuğun muhakemesinden doğan kanaatler ve öneriler yer alıyordu.

'Çocukluğumu çaldınız' mesajını temel alan konuşmasında Tunberg, iklim değişikliğine karşı ülkelerin acilen tedbir alması çağrısında bulunuyordu. Kuzey Avrupa`nın sosyal refah seviyesi açısından hayli başarılı bir örneği olan ülkesi İsveç`te iklim felaketini dert edip mücadele bayrağı anlaşılır bir durum. Tunberg`in bu konuşmasının yankıları Dünya`da da oldu ama Türkiye`de biraz farklıydı.

Suriye`de savaş mağduru çocuklarla kıyaslanan İsveçli gençkızın tren yolculuğu sırasında yediği yemeği dahi eleştirenler oldu. Dünyanın gerçeğinin müslüman coğrafyadaki savaş, yıkım ve fakirlik olduğunu öne sürenler Dünyanın geri kalmış tabir edilen ülkelerindeki sorunların kaynağını Batı`ya ve Tunberg`e yüklediler. Doğuştan gelen bir sıkıntısının sonucu olan mimiklerini kötülüğünün simgesi olarak görenlere dahi rastladık. Yoğun tartışmalar ve polemikler sonunda yine geldi 'katil Batılı, masum Doğulu' ikilemine sıkıştı.

Tam da bu sırada Greta Tunberg`in ABD, Çin ve Hindistan gibi yoğun karbon salınımı yapan ülkeler dururken Türkiye`yi şikayet ettiği ve BM`de dava açtığı mesajları paylaşılmaya başlandı. Yeni bir nefret objesi için tamamlayıcı iddia ile birlikte yorumların dozu daha da şiddetlendi. Hakikat yine kör karanlıklarda kalmıştı. Komplo teorileriyle sıradan insanların şuuruna tecavüz etmekle bilinen bir yorumcu-yazarın paylaşımında 16 yaşındaki çocuğun girişimi de 'üstün aklın oyun alanı' olarak görülüyordu. En hafif eleştiri biçiminin 'proje' olduğu ülkemizde 'üst aklın' devreye girmesini garipseyecek bir durum da yoktu.

Oysa ki biraz araştırdığımızda farklı bir durumla karşılaşıyorduk. teyit.org sitesinden Ali Osman Arabacı`nın dikkatli makalesinde tüm bu tartışmaların nasıl başladığı ve ne şekilde geliştiği anlatılıyor. Tunberg`in bireysel olarak Türkiye`yi BM`ye şikayet etmesi söz konusu değil. 12 farklı ülkeden 15 çocuk, aralarında Türkiye`nin de bulunduğu ülkeleri BM`ye şikayet etmişti. İklim değişikliği ve karbon salınımı konusunda tedbir almadıkları savunulan ülkeler arasında Almanya, Fransa, Brezilya, Arjantin de yer alıyordu. Karbon salınımında Dünya`da 15. sırada olan Türkiye listede yer alırken ABD, Çin ve Hindistan gibi sanayi devlerinin olmaması Batı`nın ikiyüzlülüğünün ispatı olabilirdi.

Almanya ve Fransa`nın Batı`ya ait kabul edilmemesi yeni bir gelişme olmalıydı? Biraz dikkatli okurlar içinde Türkiye`nin de yer aldığı ülkelerin BM sözleşmesinin 2014 tarihli ek protokolüne imza koyduğumuzu hatırlayacaklardır. Bu protokolü imzalayan ülkeler, çocukların BM`ye bireysel başvuru yapabilmesi hakkını tanımışlardı. Yani biz ülke olarak çocukların bireysel başvurularını kabul ettiğimizi ve dikkate alacağımızı uluslararası bir anlaşmayla kabul ettiğimizi ilan etmiştik. ABD, Çin ve Hindistan gibi ülkeler ise çocuklara bu hakkı vermemiş ve protokole imza koymamışlardı. Simgesel bir anlamı olan bu hakkın kullanımından doğan şikayeti ise olgunlukla karşılamak gerektiği açıktır. Çocuklar BM`nin usulden kabul etmeyeceği bir yola başvurmamışlar, seslerini duyurmak için bu yolu tercih etmişlerdi. 15 çocuğun Türkiye ile özel bir dertleri olmadığı açıktı.

Her olayda karşılaştığımız Doğu ve Batı ayrımını bir kez daha gözlemlemek, üstelik de anlamsız bir yorumun merkezine yerleştirmek hiçde tutarlı görünmüyor. O kürsüde İsveçli bir çocuğun değil de Ortadoğulu bir çocuğun konuşması gerektiğini savunanlar için söyleyeceğim tek bir şey var. Eminim ki, o çocuğun konuşmasını da beğenmeyecek ve 'proje' olarak nitelendirecektiniz. Batı`dan çıkan her isim emperyalizmin ve sömürgeciliğin sesi, Doğu`dan yükselen her isim ise Batılı emperyalist güçlerin projesi ve oyuncağıydı.

Galiba bu keskin ayrımları bir kez daha tartışmanın ve Doğu-Batı ayrımlarını yeniden düşünmenin vakti geldi de geçiyor; Grupları, ülkeleri, coğrafyaları, milletleri ve koca bir insanlığı homojen bir yapı gibi görmenin kimseye faydası olmayacağı açıktır. Kolektif bir bilinçelbette vardır ama bireysel tutumlar da her zaman güçlüdür ve o güçinsanlığı değiştirebilir;