Ü nlü Fransız romancısı Stendahl`in De l`amour adını taşıyan bir denemeler kitabı vardır. 1882`de Paris`te yayınlanmıştır. Stendahl, Şeyh Galib öldüğü zaman bir delikanlı idi. Namık Kemal doğduğu yıl da bir bebekti. Biliyorum bu son cümle elindeki gazetesinden okuyana, göz ufkunda internet ekranından bakana 'ne alaka' dedirtecek. Efendim, ben kendi hayatımızın bizim için önemine her gün inananlardanım. Bu bende günlük bir dikkat haline gelmiştir. Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, dışarının değer, olay ve kavramları esas haline geliyor ve bizde yerleşiyor. Bunun farkında olmak, akışı kendi haline bırakmakla olacak şey değildir. Biz, biz olarak özel bir gayret içinde olmalıyız. İster kendiliğimiz deyin, ister yerlilik deyin, korumamız gereken kendi aziz değerlerimiz vardır. Ü zerine titrememiz varoluş bilinci gereği olan şeylerdir bunlar.

Stendahl`in bu kitabının Türkçe karşılığı Aşk olur. Romancı, Fransız toplumunda kendi zamanına kadar oluşmuş bulunan 'en asil âdetleri' kurcalamaktan kendini alamamakta ve araştırmaktadır.Bir sonuca varmıştır. Kitap onun tanıklıklarının neler olduğunu karşımıza getirir. Çok değerli bazı kitaplar bırakmış olan Dağıstan diyarından Haydar Bammat`ın İslâmiyet`in Manevî ve Kültürel Değerleri adıyla çevrilmiş olan (Çevirmen: Bahadır Dülger, 1963 Ankara) kitabından öğreniyoruz. Stendahl şöyle diyor: 'X`uncu asırda Provence`da yaşamış olan insanlar, dünyada yağma, ırza geçme ve döğüşmekten daha ince zevklerin mevcut olduğunu Araplardan görüp öğrendiler.'

Stendahl`in bu yargısını dönüştürerek, ama hayattaki tamlığına kavuşturmak iyi niyetiyle okuyan herkes anlar ki kendi toplumu ile yabancı kültür arasında durmuş, olup biten nedir kaygısını çeken vicdan kayıtçısı, Stendahl demek istiyor ki, Fransızlarda eksik olan bir şey vardı. Bu eksik olan, medeniyet özü idi. Fransız kültürü bunu kendözünden doğuramadı yoğuramadı.

Korkulur ki Fransa`da ve onun ile birlikte bütün Avrupa`da halklar, tâ Roma İmparatorluğu yüzyıllarındaki toplaşıp birikip kabına sığamaz hale gelişlerinden itibaren, özde yoksunluk sorununa bir türlü hakikî çareyi bulamamak ve fakat o yoksunluğa rağmen ilerilik ve üstünlük iddiasının köpürtmesi ile âdil olamayış, hoşgörüsüzlük ve sürekli itham etme psikolojisini taşımak bir karakter halini almıştır.

Gerçekten Batı medeniyeti halklarında çelişkilerine rağmen olgunluk ve hatta bilgelik ilânı, onları ve bizi derin derin düşündürecek bir sorundur. Bir insanda bu ne anlama gelir az çok bellidir. Toplumlarda da buradan bir kıyasla örneklendirme yapmak güçdeğil.

Stendahl Camille ile Bosaina arasındaki aşkı anlatan, Aşk Divanı (le Divan de l`Amour) adlı eserinden aynen alınan bir parçada: 'Muhammed ibni Cafer Elahuzadi anlatıyor. Camille kendisini nihayet öldürmüş olan illetten hasta olarak yatıyordu.' İbn Süheyl diye biri vardır ve Camille, Bosania`yı seven bu Fransız gençona Allah`tan başka bir Allah bulunmadığına ve Muhammed`in O`nun Resulü olduğuna inanan biri olduğunu açıklar. İbni Süheyl o zaman: Senin Müslüman olduğunu bilmiyordum diye devam etti, halbuki sen yirmi seneden beri Bosaina`yı seviyorsun ve şiirlerinde onu göklere yükseltiyorsun. Camille mukabele etti: İşte şimdi ben bu dünyanın son gününü ve öbür dünyanın ilk gününü yaşıyorum. Eğer Bosaina`ya ayıp sayılacak bir maksatla el sürdümse kıyamet gününde Hazreti Muhammed`in şefaatinden mahrum olayım.'

Şimdi, bugünkü günde, Avrupa şapkasını önüne koyup düşünmelidir. Gerçekte bin yıl öncesine göre insanın yaradılış asaletine göre nerdedir? Aşk`ta patinaj yapmakta olduğunu itiraf edecek mi? Bu öyle bir patinajdır ki, ilerisi bu kafayla yok. Patinajdan kurtaracak imdat elini çünkü istemiyor, o eli biliyor, o eli hor hakir görmek şehvetiyle patinajı yeğ tutuyor. Manevî ameliyat masasına yatmak istemediği için vehmettiği 'ilk günah' iddiasının pençesinde kıvranırken, sonunda ne oluyor İslâm`ın insanın içyolculuğunda ulaştığı ve ulaştırdığı menziller onda haset uyandırıyor.

Doğru ya! Müslüman denilince öldüren bir insan modeli! Hıristiyan dogmatizmi ile kavimler göçü insanın Avrupasının vardığı sonuç! Avrupa, belki kendi gözünden gizlemek için ikinci bir hayat telâkkisine yönelmiş ve bunu kendince başarmıştır. İyi ama bu yapma hayat doğal hayatla örtüşüyor mu? Avrupalı ve Amerikalı için önemli olan temel zaafını unutmak! Biz buradan, itham edilen toplumuz ama, itham edenlerin ruhunu gösteren görüye sahibiz... İslâm medeniyetinin devamı nesiller olarak.