Metrobüste kendisine yer bulduğu için çok mutluydu. Ayakta da olsa cam kenarından bir yer bulmak spor müsabakalarında yarış kazanmaktan daha da önemli hale gelmişti. Hayatın yoğunluğu Metrobüste her şekliyle vardı. Metrobüs, eşittir hız, vakit demekti. Hızlı olmayan binemez ve vaktinde işine gidemez. Hem süratli olacaksın hem de en ufak bir boşluğu değerlendirme tecrübesine sahip olacaksın. Bu öyle bahsedildiği gibi kolay bir iş değil.

      Metrobüs üzerine o kadar çok mizah unsuru var ki, şaşar kalırsınız. Şimdi metrobüs konusunu geçelim ve Bay X`e söz verelim. 

Bay X de cam kenarında öylece etrafı izliyordu. Bir taraftan da kulağında kulaklık bangır bangır bir ses. Sadece onda değil yolcuların neredeyse tamamında aynı durum vardı. Herkes kendi dünyasında görünüşte mutluydu. Ancak hem içleri kan ağlıyordu hem de işler göründüğü gibi değildi. 

Nasıl bir müzik bu? Anlamak zor iş. Yanında duran kişiyi rahatsız eden bir durum var ortada yani. Birkaçdurak öylece yol aldı. Neden, niçin? Bu müziği dinlediğini sorgular gibi oldu. Canı sıkıldı birden kulaklığı çıkardı. 

  • 'Müzik dinlemeden yoluma devam edeyim!' dedi. 

Ancak bu cümleyi henüz söylemişti ki, camdan etrafı izlemek de sıkıcı oldu.

  • 'En iyisi ben telefonumda bulunan oyunlarla meşgul olayım.' diyerek başladı oynamaya.

Birkaçdurak geçti öylece. Oyunun tam ortasında müdürü Bay X`i aradı. Telaşla ve uykulu bir ses tonuyla, 

  • 'Alo buyurun Müdür Bey!' dedi. 

Müdür Bey de ona,

  • 'İş yerine yakınsan seni her zaman aldığımız mağazanın önünden alabiliriz.' dedi. 

Bay X iş yerine yakındı ancak morali, keyfi olmadığı için olacak;

  • 'Uzaktayım!' deyip telefonu kapattı.

      Oyuna da devam etmek istemedi. Sıkılmıştı. Yolculuk, müzik, oyun, Müdür Bey`in araması onu iyice germişti. Metrobüsten bu düşüncelerle indi ve iş yerine yakın bir pastaneden bir simit ve poğaça aldı. Parasını vermek için elini cebine attı. Cebinde bozukluk yoktu yüz lira vardı, onu verdi ancak pastaneci: 

  • 'Abi bozuğumuz yok, bozuk ver ya da bir yerlerde bozdur, öyle gel.' deyince birden almaktan vazgeçti. Pastaneciye kızdı.
  • 'Ne olur yani, bozuk para bulundursan? Ben dükkân dükkân dolaşıp para mı bozduracağım? Almıyorum!' deyip çıktı pastaneden. 

Ancak bütün bu cümleleri sadece hayali olarak söyledi. Bozduracakmış gibi çıktı ve dönmedi. Doğruca iş yerine gitti. Kapıda karşılaştığı müdürle yarım ağız selamlaştıktan sonra içeri girdiler. Ancak Müdür Bey, Bay X`in halini görünce bir şey söyleyecek gibi oldu, vazgeçti. 

Bay X biraz suçlanmıştı sanki. Telefonda iş yerine yakın değilim, demişti oysa. Ancak yalan daha yeni söylenmişti ki, üzerine bu durum yaşandı. Canı öyle sıkıldı öyle sıkıldı ki öfkeden kontrolünü kaybetmek üzereydi sanki. Karnı da açtı. Neyse ki iş arkadaşlarından birinin getirdiği simitten birkaçparça yedi. Ü zerine içtiği çay da iyi oldu. Geçti masasının başına ve bilgisayarda çalışmaya başladı. Aslında bir sürü şey yapabilecekken  oflayıp puflamaya  devam ediyordu. 

Sonra da,

  • 'Çok sıkılıyorum ve ne yapsam ne etsem?' diye diye günü bitirdi. 

Hiçbir şey yapmadan, koca bir günü can sıkıntısıyla heder etmişti. Bilgisayarda bir şeyler yapmaya çalıştı ama olmadı bir türlü. İşine odaklanamıyordu, canını sıkan şeyin ne olduğunu arıyordu sanki. Bütün gün öylece bunun sebebini düşündü. Sonuçkoca bir hiçve daha çok can sıkıntısından başka bir şey değildi.

 

***

      Her zamanki can sıkıcı günlerinden birini bitirmek üzereydi Bay X. O gün çok sevdiği ve birkaçyıldır severek giydiği ayakkabısını tamir etmek için ara sokaklarda bulunan yetmişine merdiven dayamış derme çatma tabelasında 'Tamirci Mehmet Usta' yazan küçük kulübeye girdi. Küçük mütevazı, her tarafı çeşitli eşyalarla dolu ayakkabı dükkânıydı burası.

  • 'Selamün Aleyküm Dayı!' diyerek söze başladı.
  • 'Aleyküm Selam ve Rahmetullahi ve Beraketüh.' dedi, Mehmet Usta, kendinden emin ve güven veren bir ses tonuyla. Bay X ayakkabısıyla ilgili problemi anlattıktan sonra, etrafı izlemeye başladı. 

İşini yapan Mehmet Usta söze başladı,

  • 'Evladım, senin canını sıkan bir şey mi oldu? Keyifsiz, solgun gördüm seni!' deyince. 

Bay X, şaşırdı,

  • 'Allah Allah! Nereden bildi bu ihtiyar keyfimin olmadığını?' 

Mehmet Usta devam etti konuşmaya,

  • 'Evladım! Benim bir torun var. Bazen ben ilgileniyorum. Torunumun yanına ne zaman gitsem internette oluyor. 

'Dede benim internette işim var.' diyor, başka da bir şey demiyor. 

Hep orada. Ne işi bitiyor ne de keyfi düzeliyor. Her zaman sıkılan bir çocuk. Annesi babası bir sürü oyuncak almış, ancak onlara bakan kim? Varsa yoksa internet. Geçenlerde yalvar yakar bana bir tabldot(!) aldırdı.

  • 'Dayı o tablettir.' Dedi, Bay X.
  • 'Evladım her neyse işte!'

  Birkaçgün onunla oynadı hem de sabah akşam. Bir hafta sonra tekrar eve uğradım. Bir de ne göreyim. Tabletin camını kırmış, bozup atmış. Neymiş efendim, iyi çalışmıyormuş, sürekli donuyormuş. Oyunlarını istediği gibi oynayamıyormuş. Vurmuş cama kırmış. Annesi de cezalandırmış tabi. Anne bunalmış, torun bunalmış. Tuhaf bir halleri var.

  • 'Dayı şimdi senin bu torunun hali ne olacak daha doğrusu bu çocukların hali ne olur?'
  • 'Ah be oğlum! Ne olacağı belli ne yapılacağı da belli aslında. Ama dinleyen kim, yapan kim? 
  • 'Sen anlat hele Dayı!' 
  • 'Oğlum yapılacak iş belli. Şükür yok, yokluk nedir hiçbilmezler, her birinin sayısız elbisesi, ayakkabısı var. Çocuk ne derse ne isterse alınıyor. Zannediyorlar ki her imkвnı verince her şey düzelecek! Düzelmez evladım. İnsan yoklukla, hiçlikle, zorlukla pişer. Bu nesil ham nesil. Hepsi dalından kopmuş tatsız tutsuz bir nesil yani.'

Her türlü maddî imkâna sahip olmasına rağmen can sıkıntısı duyan, hayatın yaşanmaya değmez olduğundan bahseden torunum ve kızım işte bu eksiklik olduğu için böyleler. Yani çok hamlar. Bu hamlıkla hata üstüne hata yapıyorlar.

  • 'Evladım nefis her daim sıkılır, boş işlerle, malayani meşgalelerle zamanı öldürür. Çünkü kalp onlarla mutlu olmaz, sükû net bulmaz. İnsanlığın kaçırdığı nokta bu işte! Daha büyük evler, dev televizyonlar, lüks arabalar, ihtiyaçolmayan bir sürü madde.'

 

'Yazık değil mi zamana, emeğe tüketilen doğal değerlere?' Kızıma sürekli söylüyorum.

 

  • 'Evladım bu çocuğun her işini yapmayın, yatağını, dolabını kendisi düzeltsin, bir an önce Kur`an-ı Kerimi öğrensin, namaz surelerini ezberlesin, evin içinde yapabileceği belirli işleri- ekmek almak, sofrayı hazırlamak; - ona yaptırın. Yani çocuk hayatı öğrensin, internetin dışında canlı kanlı bir hayatın olduğunu fark etsin.'

Almışlar eve sınırsız bir internet, olmuş sınırsız rezalet. Yazık değil mi? O da yetmemiş bir de cep telefonlarına almışlar sınırsız olanından.

  • 'Ee evladım! Böyle bir ortamda çocuğa kızmak hak olmaz. 

Torunumun can sıkıntısından kurtulmasını ben de istiyorum ve bu yüzden ona bir sorumluluk yükleyin hem de en ciddi olanından, dedim. Ama söz geçiremediler şuncacık çocuğa. Esiri oldular hem çocuğun hem de internetin. Elbette her zorluğun bir kolaylığı vardır. Yeter ki biz üzerimize düşen manevi vazifelerimizi de yapalım. Bak o zaman neler oluyor! 

Şairin dediği: 'Of... Hep aynı şey, aynı şey, aynı şey/Aynı, aynı, aynı, aynı, aynı...' demekten vazgeçeriz.

Bay X rüya âlemindeymiş gibi hisseti. Mehmet Usta torununu değil karşısında duran Bay X`i anlatmıştı sanki. Mehmet Usta`nın yukarıda söylediği onca söz çok derin anlamlar ifade ediyordu. Bay X, hatasını anlamıştı. Kılmadığı namazları, tutamadığı oruçları, yalanları, kusurları bir bir hatırladı. 

  • 'Oluk oluk küfre akan insan selinin elbette ki can sıkıntısı olacak!' dedi kendi kendine.

'Kalbimi internet sevgisinden, onun nefsani ortamlarından uzaklaştırdığım gün bu bitmez tükenmez dediğim can sıkıntısının yerine bir huzur gelecektir.'

Bay X zihninden geçen bu cümleleri nasıl söylemişti ona da şaşırdı. Mehmet Usta zihninde yeni bir güzellik bahçesinin kapısını aralamıştı sanki. 

  • 'Allah senden razı olsun Ustam! Bizi de aydınlattın. Ne kadar borcumuz var?' 
  • 'Evladım, gönlünden kopan neyse onu ver. Küçük bir işti, sen bilirsin.' dedi. 

Bay X bu cümleden sonra uçar gibi oldu. 

  • 'Al şu 50 lirayı deyip ayrıldı.'
  • 'Evladım, bu para çok fazla, alamam!' dediyse de çoktan çıkıp gitmişti, Bay X. 

Ne can sıkıntısı ne de kulaklığımdan bangır bangır gelen müzik sesi vardı. İlk defa bu kadar keyiflenmiştim. Can sıkıntısı olsaydı bu 50 lirayı asla veremez ve üçbeş lira için olmadık sözler sarf ederdim. 

  • 'Yahu ne güzel bir şeymiş bu gönül rahatlığı!' 

'Ne güzel şeymiş, Allah Allah!' 

'Ben boşuna kendimi yiyip bitirmişim bunca yıl!' diyerek gözden kaybolup gitti Bay X.

  Adı gibi bir bilinmeyenden kurtulup bilinen ve huzur veren bir dünyaya adımını atmıştı. Can sıkıntısının, bunalımın, cinnetin, of pufun olmadığı bir yaşam.