Hasta çocuğu kucağında, en son çare hastanenin başhekimine gidip derdini anlatmak isteyen
babaya güvenlik bir türlü izin vermiyordu.
Çocuğunun bacağına uygulanan yanlış tedavi sebebiyle çocuğun bacağı şişmiş ve
morarmıştı... Baba, gözünün önünde acı çeken çocuğuyla ilgili gerekli birimlerden destek
istemiş, çocuğunun ayağının niye bu hale getirildiğini öğrenmek istemişti. Her biri konuyu bir
başka birime havale ediyor ve babaya doğru dürüst cevap verilmiyordu...
Baba, olanca öfke kontrolü yapmasına, dişlerini sıkmasına; bir sonuçalmak için alttan alarak
konuşmasına rağmen kimsenin onunla ilgilendiği yoktu. En sonunda “sizi başhekime şikâyet
edeceğim!” diyerek başhekimin odasına doğru yürümeye başladı...
Güvenlik, bu şekilde başhekimle görüşemeyeceğini randevu alması gerektiğini filan
söylüyordu. Prosedürü uygulamak istiyordu... Baba ise kaçdefadır cevap alamadığı için iyice
öfkelenmişti... Canına tak etmişti... Neye mal olursa olsun bu durumu başhekime anlatmayı
kafasına koymuştu.
Güçlü kuvvetli baba, canhıraş bağırış çağırış arasında son bir gayretle kapı önündeki güvenlik
bariyerini de kenara savurarak kapıyı tıklatmaya bile fırsat bulamadan başhekimin odasına
randevusuz bir şekilde adeta baskın yapar gibi girmişti...
Tabii ki ardından güvenlik memurları babayı ardından çekiştiriyor dışarı çıkartmak istiyordu.
Hem başhekimin tepkisinden çekiniyorlardı. Hem de güvenlik bariyerlerini de aşmayı başaran
öfkeli babanın yapabileceği olası taşkınlıktan başhekimi korumak için çabalıyordu.
Bu hır gür içinde başhekim yerinden fırladı. O anda öfkeli babanın yanı başında hem korkmuş
hem acıdan ağlayan minik yavrucağı gördü...
Hiçkimseye bir şey demeden doğruca çocuğun yanına vardı... Çocuğun gözü hizasına kadar
çömeldi... “Ah güzel yavrum, ne oldu senin ayağına böyle” diyerek yavrucağa merhamet
gösterdi... Sevgi dolu sözcüklerle bacağını bir hekim olarak da inceledi...
O anda güvenlik birimleri de durmak zorunda kaldılar. Öfkeli baba da sessiz ve şaşkın bir
şekilde çocuğuyla ilgilenmeye başlayan başhekime odaklandı...
Başhekim, çocuğu bir hekim gibi şefkatle öte yandan bir baba gibi sevgiyle teselli ederken
usulca ayağa kalktı ve baba ile göz göze geldi... Öfkeli baba, böyle hassas davranan bir
hekimin odasına böyle patavatsızca ve öfkeyle girmiş olmanın mahcubiyetini de yaşamaya
başlamıştı. Başhekimin insani bakışlarından cesaret alarak mırıldandı:
-Sayın Başhekimim, özür dilerim. Benim yerimde olsanız bu çocuğun bacağı böyle
yapıldığında ne yapardınız?
Başhekimin verdiği cevap inanılmazdı:
-Sizin yaptığınızın aynısını yapardım...
Bunun üzerine o öfkeli baba gitti, yerine çaresizliğine çare olacak bir hekim bulmanın sevince
ve rahatlığıyla başhekimin boynuna sarıldı çocuklar gibi ağlamaya başladı...
-Ne olur az önceki kabalığım için beni affedin... Sizden çok özür diliyorum, odanıza böyle
geldiğim için... Bir baba olarak çok çaresizdim Efendim...
Müdür Bey, görevlilere “tamam çıkabilirsiniz” dedikten sonra babayı koltuğa misafir etti.
Gerekli bölümleri arayıp çocuğun durumuyla bizzat ilgilenmeye başladı...
Sorun çözülmüştü...
***

Hayat size her zaman aynı güzellikte yansımayabilir.
Bazen işler beklediğiniz gibi olmayabilir.
İletişim kurmak durumunda kaldığınız kişi sinirli olabilir. Sizden önce bir şeye sinirlenmiş
olabilir. O sinirlilik haline denk gelmiş olabilirsiniz.
Hatta sizin bir sözünüze bir hareketinize hiçbeklenmedik bir zamanda da sinirlenebilir...
Böylesi durumda iletişimi kesmemek adına nasıl bir yol denemeye çalışmalıyız?
Tabii ki bir anda bu söylenenlerin her birini gerçekleştirmek mümkün olmayabilir. Ama en
azından bu durumda nelere dikkat edilmesi gerektiği konusunda fikir sahibi olabiliriz.
Böylece iletişimde olumlu sonuçelde etmede başarılı olabiliriz...
Bunun için birinci şart, öfkeli ve sinirli kimseye “sakin ol, öfkelenmene gerek yok” gibi sözlerle
karşılık vermemektir.
Böyle sözler yangına benzin dökmek kadar tehlikelidir... O kimse bir kere öfkelenmiştir.
Duyguları kabarmıştır. O kabaran duygusu bir tsunami gibi taşmak durumundadır...
Ya ne yapmalıdır?
Sinirlenmiş kişi, ciddi anlamda dikkatlice ve iyice dinlenmelidir. Konuşması kesilmemelidir.
Neye öfkelendi ise bu öfkesini dile getirmelidir. Buna da imkân sağlanmalıdır. Böylece o
öfkenin nedeninin ne olduğu, problemin nereden veya kimden nasıl kaynaklandığı
anlaşılabilir.
Nitekim başhekim orada öfkenin, o çocuğun sağlık adına çözüme kavuşmayan durumundan
kaynaklandığını görmüş ve sorunun çözümüne odaklanmıştır.
İşte bu sürede en önemli konu sinirli kimseyi dinleyenin, asla sinirlenmeyecek şekilde kendini
kontrol edebilmesidir...
Burada empati devreye girerse sinirlenene sinirlenerek karşılık vermek yerine kendimizi onun
yerine koyma şansını yakalarız. Onu anlamaya çalışmak gerektiğini düşünürüz.
Biz de herhangi bir zamanda sinirlendiğimizde kendimizin anlaşılmasını istemez miyiz?
Böyle olunca sinirlenene, öfkelenene karşı surat asmanın gereksiz olduğunu anlarız...
Olumlu bir tavır takınırız... Bu da sinirli kimsenin sizin kendisini anlamak istediğinizi ona
hissettirir ve rahatlamasını sağlar... Sinirler sakinleşir ve iletişim kesintiye uğramadan olumlu
sonuçlanabilir...