Dil ile kültür, devletten de ordudan da kalıcı ve uzun ömürlüdür. Zira Osmanlı Devleti örneğinde olduğu gibi bir devlet bozulan ordusunu tekrar tekrar düzenleyebilir, yerine bambaşka bir ordu kurabilir. Ve yoluna bu yeni ordu ile devam eder. Yine kurulan ve yıkılan on altı Türk devleti örneğinde olduğu gibi, dil ve kültürünü yaşatmayı başaran bir millet her seferinde düştüğü yerden kalkar ve şahlanan bir şuurla, hatalardan dersler çıkartarak daha da güçlü devletler kurar. 'Devletler yıkılmaz, eğer millet yıkılmazsa, millet de yıkılmaz dil ve kültürü yok olmadıkça..' sözü bu gerçeği ortaya koymaktadır.

Bugüne kadar kurulmuş olan on altı büyük Türk Devleti, Cumhurbaşkanlığı forsunda her biri bir yıldız ile ifade edilmektedir. Dolayısıyla anlıyoruz ki on altı devlet çeşitli sebeplerden yıkılmış, orduları bozulmuş fakat milletimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti`ni kurarak, varlığını devam ettirmektedir.

Tarihte yıkıldıktan sonra halkları diğer halklar arasına karışan ve eriyip giden devletlerin bir ortak bir özelliği vardır sahip oldukları dil ve kültürlerini unutmaları, yaşatmamaları ve sonraki nesillerine aktaramamaları. Zira kültür unsurları çoğunlukla dil ile inşa edilir ve ikisi birbiri ile kenetlendiğinde milli şuur yaşama zemini bulur.

Anadolu tarihte bir uygarlıklar ve medeniyetler beşiğidir. Bu kadim topraklarda çok sayıda uygarlık ve medeniyet kurulmuş sonra da yerini başkalarına bırakarak tarih sahnesinden çekilmişlerdir. Mesela Hititler, Çorum-Boğazkale-Hattuşaş`ta sadece bir devlet değil büyük bir imparatorluk kurmuşlar. Mısır İmparatorluğu ile girdikleri mücadeleler sonrasında orduları yenilir ve Hitit Devleti yıkılır. Bu konudaki en önemli soru yıkılan büyük bir devlet olan Hititlerin halkı nerededir? Mısırlılar tamamını yok etmediğine göre varlıklarını günümüzde sürdürüyor olmamalarının sebebi nedir? Peki, Likyalılar, Frigyalılar, Lidyalılar, Asurlular, Babiller ve daha niceleri; bu büyük devletleri oluşturan insanların tamamı yok olmadığına göre, neredeler? Cevabı çok net kendi dillerini ve kültürlerini kaybettikleri için başka milletlerin arasında eridiler ve torunları varlıklarını başka bir kimlikle sürdürüyorlar. Genleri aramızda fakat dilleri ve kültürleri yok olmuş bir şekilde...

Dil ve kültürün, bir milletin varlığını sürdürmesi üzerindeki etkisi bu kadar büyüktür. Dünya tarihinde her dönem ortaya çıkan bazı baskın uygarlıklar vardır. Bu uygarlıklar medeniyet seviyesine yükselemedikleri için diğer milletlere kendi dil ve kültürlerini dayatmayı, boyun eğdirmeyi doğru olarak görmektedirler. Bu dayatmalara boyun eğmemek en büyük milliyetçilik göstergesidir. Günümüz Avrupa ve Amerika uygarlıkları uyguladıkları emperyalist politikaları ile dillerini, yeme-içme, giyim, teknoloji vb tüm silahlarını diğer milletlerin öz benliklerini erozyona uğratacak ölçüde dayatmakta ve tek kültürlü bir dünya inşa etmeye çalışmaktadırlar. Milletler açısından çağımızda verilebilecek en kutsal savaşlar bu alanda verilecek savaşlar olsa gerek!

Din ise dil ve kültür olgularını adeta bir şemsiye gibi muhafaza etmekte, bir arada yaşamalarına imkân sağlamaktadır. Dil ve kültürünü muhafaza etmediğinde yok olmaktan kurtulamayan bir millet, farklı coğrafyalara dağılsa dahi dinini muhafaza ettiğinde dil ve kültürüne de her daim yakın bir yerde konumlanmaktadır. Türkistan`dan Balkanlara ve Anadolu`ya yapılan büyük göçler sonrasında Bulgarlar ve Gagavuz Türklerinin Hristiyanlaşması gibi örnekler bu acı gerçeği gözler önüne sermektedir. Müslümanlıklarını muhafaza edemedikleri için dil ve kültürlerinden de uzaklaşan bu topluluklar, büyük Türk milleti ile de bağlarını koruyamamışlardır. Günümüzde Avrupa`da yaşayan Türklerin bir kısmı, özellikle ilk göçeden kuşak bir şekilde değerlerini korumuş ve günümüze taşımış olsalar da sonraki kuşaklar için durum hiçde içaçıcı görünmemektedir. Ciddi bir devlet politikası uygulanmaz, Avrupa`da yaşayan gençlerimiz ile din, dil ve kültür köprüsü kurulmazsa bir iki kuşak sonra birçoğu, Türklüğünü unutacak, ortalama bir dünya vatandaşı olma yoluna gireceklerdir.

Dilimizi muhafaza etmek konusunda atılması gereken onlarca adım varken, kendi içimizde milli şuurdan yoksun bazı kimseler eliyle, zaman zaman Türkçemiz üzerinde akla hayale gelmeyen çeşitli tahrif hareketlerine girişilmiştir. Bunlar sonraki yazımızın konusu olacak. Görüşmek dileğiyle;