Önce şaka gibi geldi; Çin`de korona virüsü haberlerini 'uzaktan davulun sesi hoş gelir' gibi izledik;

Sonra İran`a yayılmasıyla 'bu iş galiba ciddi bir şey' filan dedik;

Bazıları dalga geçmeye başladı:

'Bu virüs petrol gibi bir şey galiba; Dört bir yanımızda var ama bir Türkiye`de yok'

Sağlık Bakanlığının sürekli açıklaması, 14 gün karantina öngörüsü ve halkı sürekli bilgilendirmesine rağmen bir kısım doğuştan muhalif ve özgüven fukarası kimseler virüsün aslında Türkiye`de de olduğunu ama açıklanmadığını fısıltı halinde dile getirmeye başladı;

Aklı başında olan kimselerden ses yükselmiyor muydu?

Onlar da diyordu ki: 'Eğer bakanlık bu kadar gayret gösteriyor da virüs Türkiye`ye henüz bulaşmadıysa bu büyük bir başarıdır. Eğer bulaştığı halde bulaşmadığını gizleyebiliyorlarsa bu daha büyük bir başarıdır'

Şöyleydi böyleydi derken geçtiğimiz hafta nur topu gibi bir virüs vakamız gerçekleşti;

İşin şakaya gelir tarafı olmadığını içimiz titreyerek, bir hoş olarak anladık;

Şimdi ne olacak?

Devletin yetkilileri gerekli tedbirlerin alındığını, takibatın sürdüğünü söylemekle birlikte bu defa halka virüs karşısında nasıl davranması gerektiğini de canlı yayın toplantılarıyla basın toplantılarıyla değişik sosyal medya görselleriyle vb. anlatmaya başladı;

Ardından birçok resmi kurum ve kuruluşlardan açıklamalar gelmeye başladı;

Bütün bu açıklamalar bizi panikletmeye yetti de arttı...

Meğer sessiz sedasız dururken;

Meğer vurdumduymaz davranırken;

Meğer Çin İran İtalya vb. ölüm haberleri geldikçe masal dinler gibi dinliyoruz derken;

İçten içe ürperiyormuşuz da haberimiz yokmuş;

Bir şüyuu vukuundan beter dedikleri durumun oluşması an meselesiymiş;

İnsanlar birbirini sakinleştireceği yerde birbirini panikletmeye ne kadar meraklıymış;

Depremde, savaşta, kuş gribinde filan sosyal hayatına, müzik ve eğlencesine hiçara vermeyen millet, korona virüsünün ülkeye girmesiyle bir panikledi ki tutabilene aşk olsun;

'Kolonya iyi geliyormuş' denilince kolonya firmaları da ne olduğunu anlamadan bütün kolonyaları arı kovanı gibi kuyruklarda bitiriverdik;

Maske satışları Çin için bir furya olurken sonra Türkiye`deki virüs haberiyle tekrar karaborsaya düştü; Fiyatları bire on bire yirmi bire elli artıranlar oldu her kalem üründe;

Buna rağmen e-ticaret siteleri sipariş yetiştiremez oldu; Marketlere akın edip ne kadar makarna varsa, bisküvi varsa, hazır konserve varsa daha kim raflarda ne bulduysa market arabalarına doldurup evimize taşıdık;

Ne aldığımızı bilmeden, bir aldığımızı bir daha aldığımızdan habersiz reyonları silip süpürdük;

Bütün bunlar olurken bir yandan da birer birer resmi kutlamalar, toplantılar, oturumlar etkinlikler iptal olmaya başladı;

Okulların kreşlerin tatil edilmesi ve herkesin evlerine gitmesi tavsiye edildi;

Toplu taşıma araçlarının mümkün olduğunca kullanılmaması önerildi;

Belediyeler toplu taşıma duraklarına dezenfektan aparatları koydular;

Yurt dışında birçok ülkeye uçuş yasağı getirdik;

Diyanet İşleri Başkanlığı Cuma namazlarına gelmeyip evde öğle namazı kılabileceğimizin fetvasını verdi.

Camilerde tespih çekmemeyi önerdi;

Yaşlıların cemaate gelmemesinin daha iyi olacağını söyledi;

Çalışan aileler çocuklarının bakımı için eşlerden birinin idari izinli olması gerektiğini söyledi.

Özel sigortalar korona virüsüyle hastaneye yatmanın masraflarını karşılayıp karşılamayacak mı soruları haberlerde konu oldu;

Sivil toplum kuruluşları insanlara fahiş fiyatta ürün satmamaları konusunda uyardı;

`height=

Tavsiyeler öneriler yağmur gibi geldi

Zaten artık kalmamış olan misafirlikler 'ziyaretçi kabul etmeyin' önerisiyle tarih oldu;

Birbirimize merhaba bile demez hale gelmiştik şimdi istesek de tokalaşamaz hale geldik;

Virüsün gençleri ve çocukları etkilemesi yaşlılara göre az olduğu halde bu panikten en fazla çocuklar ve gençler etkilendi;

Yaşlıların ölüm oranının fazla olmasından yola çıkarak 'yoksa yaşlıları temizleme operasyonu mu?' diye komplo kuranlar oldu;

Yaşı altmış ve üzeri olanlar kendilerinden korkar oldular.

Kimseleri yanlarına yaklaştırmamaya başladılar;

Ve daha neler neler;

Bu arada 'alo kaynanamın ateşi yüksek çıktı. Kendisinde Korona virüsü olmalı. Hemen gelip karantinaya almanızı ihbar yapıyorum' türü yapılan ve sosyal medyada yayılan korona virüs fıkra ve esprilerini saymıyoruz;

***

Korona virüsü;

Katil virüs;

Dünyanın başının belası;

Dünyanın pandemi (salgın) saydığı virüse

Çözüm için bakın ne öneriyorlar;

Ellerinizi sık sık su ve sabun ile 20 saniye boyunca ovarak yıkayın;

Bulunduğunuz ortamları sık sık havalandırın;

Öksürme ve hapşırma sırasında ağız burnunuzu tek kullanımlık mendille kapatın. Mendil yoksa dirseğinizin içkısmını kullanın.

Kapı kolları, armatürler, lavabolar gibi sık kullandığınız yüzeyleri her gün temizleyin.

Bütün bunlar zaten bizim kültürümüzde var olan ve tavsiye edilen kişisel bakım ve temizlik yöntemleri değil mi?

`height=

Temiz hava, su ve çevre

Bizim inancımızda 'temizlik imandandır' denilmiyor mu?

Biz de öteden beri her fırsatta 'temiz su, temiz hava, temiz gıda' üçlüsünü hep dile getirmiyor muyuz?

Bugün, insan kaynayan metropollerden bir virüs sebebiyle nereye kaçacağını ve korunacağını bilemeyen şehir insanının bu vesileyle hatırına şu soru geliyor mu?

'Yahu demek ki köyden de bu kadar kopmamak gerekiyormuş. Sahi biz bunca insan bu kalabalıklarda ne arıyoruz?'

Bir virüs ile hayatımız allak bullak oluyorsa; Sokağa çıkamayan Çinli bir vatandaşın uçak yaparak parasını sokağa uçurduğu görüntülerde olduğu gibi paralar birer kâğıt parçası haline geliyorsa; Bir yerlerde yanlış mı yapıyoruz?'

Doğal hayatın da şehir hayatı kadar at başı korunması ve yaşatılması gerektiğini Dr. İsmail Maraş hocamız hep söylerken meğer büyük bir vizyon ortaya koyuyormuş;

Onun yıllar önce verdiği bir röportaja bu açıdan dikkat çekmek istiyoruz:

'Önümüzdeki 5-10 yıl içinde 10 bin köye akupunktur uygulayan doktor yerleştir(e)mezsek, köylerin sağlığını koruyucu hekimlikten mahrum etmiş oluruz.

Şunu da yeri geldiği için önemle vurgulamalıyım ki, koruyucu tedavi akupunktur ile olduğu kadar temiz çevre, temiz gıda, temiz hava ile de doğrudan ilgilidir.

Mesela 2006`da yayınlanan 'Sağlınıza kavuşmak için 100 Soruda Akupunktur' isimli kitabımın her sayfasına bir yiyecek resmi koymuşum. Koruyucu ilaçaslında yediğimiz gıdalar içinde saklıdır. Ama günümüzde yeni yeni anlatılmaya başlanan incir, üzüm, pekmez, yoğurt, süt, dereotu, maydanoz, soğan, sarımsak gibi besinlerin tanıtılması ve önerilmesi en az akupunkturun insanlara tanıtılması ve önerilmesi kadar önemlidir.'

`height=

Şimdiki gıdalara bakınca pek de doğal değiller ama...

Olsun, Batı`nın ekolojik denilen gıdalarından bizim hormonlu gıdalarımız daha sağlıklıdır. Çünkü bizim arazilerimiz henüz bozulmamıştır. Batı, fenni gübreyi zamanında 5-10 kat fazla kullanmıştır. Yani bizim dağlarımız, ovalarımız hâlâ mümbittir.

Akupunkturun yaygınlaştırılması için bu saatten sonra ne/neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Devletimiz bu sahaya girsin girmesin, biz bu uğurda doğru bildiğimiz yolda yalnız da olsa ilerlemeye devam edeceğiz. Bize inanan birkaçfinansör çıksın ben 5 yıl içinde her köye bir akupunktur doktoru yetiştiririm.

Köylümün romatizmalarını yerinde tedavi ederim. Örnek olarak bir köye bir KBB uzmanı veya bir Göz uzmanı veya Ü roloji uzmanı gitsin, kendi branşındaki hastaya yardımcı olabilirken örneğin bir migren hastasına veya örneğin bir romatizmalı hastaya veya bir astım hastasına tedavi uygulayamazlar. Ama yetiştirip köye göndereceğiniz bir akupunktur uygulayıcısının, bu hastalıkların hepsine yardımcı olma şansı vardır.

Çünkü yeryüzündeki 45 bin hastalığın hemen hepsinde akupunkturun farklı oranlarda etkisi vardır. Biz projemiz hazır halde, bize inanacak ve bu hayırlı projemizi ülke insanının hizmetine kazandıracak hayır sahibi bir sponsor bekliyoruz.'

`height=