Dünya üzerinde bayramı olmayan bir milletin varlığından söz etmek mümkün değildir.

Türkler, Türk ve Akraba toplulukları, “Milli ve Manevi Bayramlara” sahip, anane, kültür, gelenek ve görenekten ve dahi İslâmiyetin ruhaniyetinden beslenen “Milli İradesi” güçlü bir millettir.

**

Dün yalnızca, bayramlarımız vardı. Bugün ise, geleneksel formdan gelmeyen, ancak dünyadaki sosyo-kültürel değişimlerden etkilenerek kendine açık bir yol bulan ve hemen hemen bütün milletlerin kültürlerinde giderek yaygınlaşan, kendine geniş bir kutlama sahası açan ve her takvim gününe sanki özel bir çaba ile yerleştirilmiş onlarca “özel gün(ler)” var.

Bu özel günler; içinde barındırdıkları “özel anlamla” birlikte yapılan faaliyetlere, düzenlenen etkinliklere “katılım sağlama” baskısı uygulamakta, katılımdan uzak durulması halinde insanların bilinçaltına ayıplanabilecekleri korku ve endişesi yerleştirerek, yapılan çeşitli kampanya ve araçlarla toplumu “tüketime” zorlamaktadır.

Bugün, tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de kutladığımız “Anneler günü” bu özel günlerden biridir.

Bunun ilk adımı olarak sosyal medya kullanıcıları sayfalarında; hayatta olan annelerini sevindirmek, ölen annelerini rahmetle anmak için özel görsel, fotoğraf, yazı ve anılarını paylaştıklarını görüyoruz.  

**

Milli ve manevi kültürümüzde ve dahi inancımızda kadın dolayısıyla anne; eş olarak, abla olarak, teyze veya hala olarak, yenge olarak önemli ve özel bir yere sahiptir. Her şeyden önce kadın, erkeğin 'hayat ve yol arkadaşıdır”. Aile üzerinde baba kadar kadının da söz hakkı ve saygın bir yeri vardır. Türk aile yapısında annenin, hiçbir hakkından mahrum ve mazlum bırakıldığını göremezsiniz.  

**

Kadının en önemli biyolojik vasfı ve niteliği anaç, yani “doğurgan” oluşudur. Anne; doğurmuş/doğum yapmış kadın demektir. Bebek dünyaya getirmek, doğuran kadını anne yapar. Yeni doğan bebek hayatını devam ettirebilmesi için tabii ihtiyaçlarını bile karşılamaktan acizdir ve belli bir zamana kadar da mutlak olarak annesinin bakımına, himâyesine ve şefkatine muhtaçtır. Doğurduğu yavrusuna kayıtsız ve şartsız bakan, onu her türlü olumsuzluklara karşı, kendi hayatını tehlikeye atarak koruyan ve himâye eden önce annedir.

O anne ki, gerektiğinde yemez yedirir, giymez giydirir. Onun kucağı sevgidir, şefkattir, güvendir, sığınaktır. Atalarımız “Ana gibi yar, vatan gibi diyar olmaz” diyerek bunu çok güzel dile getirmişlerdir.

Bebek, annenin varlığıyla kendini bütünleştirir, anne vasıtasıyla hayata hazırlanır. Annelik, yalnızca çocuk doğurmak değildir. Gerçek annelik doğurduktan sonra bebeğe emek vermekle başlar. Çünkü bebek, emek verdikçe gelişir ve büyür. Bir bebeği sağlıklı büyütmek, bedensel gelişiminin yanısıra ruhsal gelişimini tamamlamasına özen göstermek, geleceğe özgüvenle bakan bir birey olarak yetişmesini sağlamak, bebeği doğurmaktan çok daha önemlidir. Çünkü bebeğin, hayatla tanışmasını ilk sağlayan ilk öğretmeni, tanımadığı bir dünyaya açılan penceresi, geleceğe hazırlayan ve dahi yetiştiren annedir. Anne, hayatta gideceği istikameti bilmeyen çocuğuna yön veren, onun yolunu aydınlatan bir el feneridir. Kişiliğinin ilk oluşumunu anneden alan çocuk, sevgiyi de, nefreti de, iyili de kötülüğü de, fenalığı ve çirkinliği de ilk anneden öğrenir.

**

Allah’ın (CC) yarattığı canlılar içerisinde insana en çok yakın olan ve insan üzerinde en çok hakkı bulunan varlık annedir. Anne, babadan daha çok zahmet çeker. Çocuğunu karnında dokuz ay taşır, doğurunca onu emzirir, besler, geceleri uykusunu böler. Çocuğunun hizmetini seve seve, hiçyorulmadan yapar. Sıhhatli büyümesi için hiçbir fedakârlıktan kaçınmaz. Yetişmesi için büyük bir özen gösterir. Ayağını taştan esirger. Deyim yerindeyse her bir çocuğu için aynı orantıda saçını süpürge eder…

Ve o çocuk; ne kadar büyüse de, ne kadar meslek ve kariyer sahibi olsa da, ne kadar yaşını-başını alsa da anne gözünde hiçbüyümez, hep çocuk kalır…

**

Dikkat buyurun, önemli bütün kavramların başında “ana” kelimesini vardır.

Mesela; bir devletin yönetim biçimini belirten ve bireylerin temel haklarının hangi şartlar altında devlet tarafından kullanılabileceğini belirleyen temel kanunlara “Anayasa” denmesi gibi…

Mesela; toplumların yurt tuttukları ilk yer, devlet yapılanması sağladıkları ilk topraklar, insanın doğup büyüdüğü, ailesinin tarihi kökenlerinin olduğu ilk yerlere “Anavatan” denmesi gibi...

Mesela; dört mevsimi bir arada yaşadığımız, üçtarafı denizlerle çevrili olan yurdumuzun verimli toprakları, her türlü bitki, meyve ve tahılın yetişmesine imkân veren iklim şartları ile bol su kaynaklarına sahip, birçok medeniyet ve uygarlıkların beşiği olan “Anadolu” gibi...

Mesela; bilgisayardan tutun televizyon ve cep telefonlarına varıncaya kadar birçok elektronik alet ve devrelerin üzerinde bulunan kart slotları, yonga setleri, devreleri, ram yuvaları ve diğer bileşenlerle o cihazın eksiksiz ve tam uyumlu çalışmasını sağlayan kartlara “anakart” denmesi gibi…

İşte “Anne veya ana” sözcüğü bu kadar değerli, bu kadar kıymetlidir.  

**

Aile topluluğu içinde “anne ve anne hakkının” ilk planda bulunduğuna dair birçok hadisi şerif vardır.

Evlatların annelerine  karşı göstermeleri gereken saygının, onlara itaat etmenin, onları üzmemenin, kalplerini kırmamanın, onların hak ettikleri gerçek sevgi ve yardımda bulunmanın cennetin ilk anahtarı olduğuna işaret eden Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (asm) bir Hadis’i Şerifte şöyle buyurmuştur:

«Cennet annelerin ayakları altındadır.»
Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm) efendimizin bir başka hadisinde de şöyle dediği rivayet edilir.

“Üçdua var, bunların kabul olacağında şüphe yoktur: Mazlumun (haksızlığa uğramış olan kimsenin) duası, misafirin (ikramını gördüğü kimseler için) duası ve anne-babanın çocuklarına olan duasıdır.’’ (Tirmizî)

**

Bebeklerini dünyaya getirmeleriyle birlikte onları besleyen, büyüten, himâye eden. Manen ve ruhen kucaklayan, koruyan, kollayan. Onları ülkemizin geleceğine hazırlayan, onlarla güzel zaman geçiren ve dahi milli ve manevi ruh ve duyguyla teçhiz edilmiş birer insan olarak yetiştiren...

Şehit anneleri başta olmak üzere;

Annelerin, anne adaylarının, yaşadıkları sağlık problemleri veya sahip oldukları hastalık nedeniyle anne olamayan, ama annelik duygusunu içlerinde hep diri tutan bütün kadınların “Anneler Günü’nü” tebrik ediyorum…

**

Bizler, anne ve babalarını yalnızca özel bir günde hatırlayacak ve bu özel gün dışında unutacak bir millet değiliz…

Velhasıl; bize birgün değil, hergün anneler günüdür…