Bundan birkaçyüzyıl önce... Danimarka Krallığı`nın başşehri Kopenhag`daki büyük katedralde bir pazar ayini... Kral, kraliçe, başbakan, bakanlar, generaller, amiraller, büyük bürokratlar, seçkinler... Vaaz kürsüsüne gençbir papaz çıkıyor, konuşmaya başlıyor... Ü çbeş dakika sonra başta Kral olmak üzere herkesin gözü fal taşı gibi açılıyor. Gençpapaz çok acayip, keskin laflar ediyor. Cümlelerinden biri şu:

'İsa İsa diye diye, İsa Mesih`in kabrine tükürdünüz...'

Bunu Danimarka`nın en meşhur filozofu Kierkegaard yazmış, bendeniz kırk yıl kadar önce Ecclesia isimli Fransızca bir dergide okumuştum. Hatırımda kaldığı kadar naklediyorum.

Paris`teki Notre-Dame yangını bana o gençvaizin vurucu, delici, kesici cümlesini hatırlattı.

Bu yangın sıradan, olağan, herhangi normal bir yangın mıdır? Hayır, hayır. Bu yangın bir uyarıdır, bir tokattır, bir silledir.

Fransa`nın kalbi sekizyüz yıllık tarihî bir kilise, ateş alıyor, saatler boyunca cayır cayır yanıyor. Fransa atom bombası yapan, uçak gemileri, kruvazörler, nükleer denizaltılar, tanklar üreten, ilimlerde ve tekniklerde sınırları zorlayan, dünyanın kültür merkezi bir ülke. Şu devirde yangına karşı gereken tedbirleri almamış olabilir mi?

Le Figaro gazetesinde okudum, bu yangın için biri 'metafizik yangın' diyordu. Evet alevlerin ötesinde bir takım gerçekler var.

Kırklı, ellili yıllarda Fransa Katolik kilisesinin Büyük Kızıydı (Fille ainee de l`Eglise). Bu kız şu anda hızla Hıristiyanlıktan, Allah inancından, ahiret endişesinden, ahlaktan uzaklaşmış bulunuyor.

Fransa hedonist bir ülke olmuştur. En âdisinden, en kalitelisine kadar hedonizmin her türünü orada bulabilirsiniz.

Cemaati kalmayan binlerce kilise satılıyor. Rütbeli bir Katolik papazı şöyle beyanat vermiş: 'Satılan kiliselerin batakhane olmaktansa cami yapılmasını tercih ederim.'

İkinci Dünya Savaşı`nda Almanya`ya savaş ilan eden o ülke, Hitler`in ordusu karşısında birkaçhaftada çökmüştü. Hâlbuki iki devletin orduları eşitti, hatta Fransızların donanması daha güçlü idi.

Fransız çınarını içinden kemiren kurtlar var.

Notre-Dame de Paris, bir kiliseden çok müze vazifesi görüyordu. Birkaçihtiyar dışında cemaati yok ama her yıl dört beş milyon turist ziyaret ediyor.

Fransa`da her yıl doğan çocukların büyük kısmı nikâhsız çiftlerin veletleri.

Hıristiyanların Kitab-ı Mukaddes`inde ne kadar yasak ve günah varsa Fransa onları fütursuzca, umursamazca hatta küstahça işliyor.

Evamir-i Aşerenin (On Emir) pabucu dama atılmıştır.

Fransa 'Sodome Gomore'yi gölgede bırakmıştır.

Bu satırları kaleme alan bendeniz Fransız kültürüne borçlu bir insanım. Fransızca bilmeseydim Fransızca yazılmış fikir kültür edebiyat tarih sanat eserlerini okumasaydım çok eksik kalırdım. Bu borcumu ve minnetimi unutmaksızın doğruları söylemek zorundayım.

1948`de henüz Siyonist devlet kurulmadan önce biri Akdeniz`in doğusunda biri batısında iki Yahudi devleti kurulmuştu...

Bir Müslüman olarak Fransa için bir ümit kapısı, bir ümit yolu görüyorum: İslam...

Ondokuzuncu ve yirminci asırda sömürgelerdeki zalimane acımasız idaresi dolayısıyla Fransa çok 'ah' almıştır. Belki de Notre-Dame`ı o 'ah'lar tutuşturdu. Fransa`da yangın sadece o ünlü kilisede olmadı Fransa sosyal kültürel siyasi yangınlar içinde kavruluyor. Bunun farkında olan kaçkişi çıkar.

Artık Fransa`nın bir De Gaulle`ü yoktur.

Müslümanlara ateş püsküren Charles Martelciler Fransa`nın kendi içkötülüklerini hedef alsalar daha iyi ederler.

Fransa`yı ilimlerde fenlerde düşüncede bu kadar ilerleten Descartes zihniyet ve felsefesi madalyonunun arka yüzünde keşke yüzde elli Pascal`de olsaydı.

Bu bir başlangıçtır. Fransa`yı ciğerinden yakan bu büyük yangın bir uyarıydı, bir tokattı, bir silleydi. Uyanmazlar, toparlanmazlar, kendilerini ıslah etmezlerse başka yangınlar yakacaktır.

Bana inanmayan 'Kitab-ı Mukaddes'i açsın, Allah`ın emirlerini yerine getirmeyen, yasaklarından uzak durmayan azgın toplumların akıbetleriyle ilgili kıssaları okusun.

Yirminci asrın ilk yarısında Bernard Shaw Hindistan`da yayınlanan The Ligth gazetesine şu mealde bir beyanda bulunmuştu:

'İngiltere`de demokrasi kemaline ermiş son sınırına varmıştır. Bundan sonrası İslam`dır'.

Fransa`da İslam hızla ilerliyor. Bu ilerleme demografik bir ilerlemedir, durdurulamaz.

Fransa`nın iyiliğini ıslahını doğru yola girmesini arzu ve temenni ediyorum. Ne de olsa kültürlerine çok borçluyum.

AK Parti İstanbul Belediye seçimlerini kazanabilir miydi? Çok kolay kazanabilirdi. Lakin kazanmanın şartlarına ve sebeplerine riayet edilmedi.

Seçimlerden önce Almanların İkinci Dünya Savaşı`ndaki Lili Marleen şarkısına ve müziğine benzer, halk yığınlarını cezbedecek, sihirleyecek bir müzik bulmaları lazımdı. Lili Marleen tarzında, üslubunda bir müzik mi? Hayır, onun kadar tesirli, onun kadar çekici yepyeni bir müzik.

Önceki seçimlerdeki Orta Asya`dan alınma Dombra müziğinin yüzde iki fazla oy kazandırdığı iddia ediliyor. Lili Marleen gücündeki bir müzik yüzde beş daha fazla oy kazandırabilirdi.

Bu müzik nasıl bir şey olabilirdi? Bu konuda fikrim yok.

Bireylerin psikolojisi ile kütlelerin psikolojisi bir değildir. Kütleler, eskiden çöllerde uzun kafileler halinde giden develer gibidir. Sürücüler aruzla neşideler okumaya başlayınca develer yorgunluklarını unutur zindeleşir silkinir ve koşarcasına ilerlemeye başlarmış.

AK Parti SP ile anlaşmış olsaydı seçimi yine kazanacaktı.