Hitabe

'GENÇLER!

Ayasofya üzerinde çok lâf ettik! Ama lâfta bile onu tasarruf edebilmiş, mülkiyetimiz altına alabilmiş değiliz!

Bana öyle geliyor ki, yalnız mâziyi anlasak, yalnız onu yerine getirebilsek Ayasofya`nın kapılan sabır taşı gibi çatlar, kendi kendisine açılır. İsterse açılmasın ondan sonra her şey, küçük bir tatbikat işinden ibaret kalır' sözleriyle başlamaktadır. Devamında '126 yıl boyunca, dışarıdan Batı emperyalizmasının, içeriden de onların sadık ajanları sıfatıyla kozmopolitlerin, Yahudilerin, masonların ve nihayet hepsinin birden ana sermayesi ve gönüllü fedaisi halinde, adı Türk küfür tip ve zümrelerinin idare ettiği bu cereyan, Ayasofya yı müzeye çevirmekle, sağlık müzelerindeki balmumundan frengili suratlar şeklinde, Türkün öz ruhunu müzeye kaldırmış oldu' diyerek bu duruma kimlerin sebep olduğuna vurgu yapmaktadır.

Necip Fazıl Kısakürek`e göre 'Ayasofya işte bu incecik mildir, bu çividir onu İslâm kıskacına yerleştiren Fatih Sultan Mehmet dir ve eğer ondan sonra kıskaçkapatılamadıysa suçkapatamayanlardadır. Fatih e düşen şerefse, erişilir soydan değildir. Kendisinden sonra, Kanuni Sultan Süleyman gibi, iyi ve kötü arasındaki ayırıcı çizgiden başka bir şey olmayan meccani ihtişam kahramanı, karaların ve denizlerin yüce hakanına kadar süren muazzam (aksiyon) akışında en büyük hız payı, yine Fatih`indir. Kanuni devrinde teşekkül eden büyük âhenk tablosunun unsurları, Ebussuud Efendi gibi Şeyhülislâm, Sokullu gibi Sadrâzam, Bâki gibi şair, Sinan gibi mimar ve Barbaros gibi amiral, sadece ve sadece, Fatih`in, hareket noktasına bu mili yerleştirdiği kıskaçyüzü suyu hürmetine yetişmiş büyükler...

Demek ki, Ayasofya, ne taş, ne çizgi, ne renk ne cisim, ne de madde senfonisi sadece mâna, yalnız mâna...

İstanbul daki Süleymaniye, Edirne de ki Selimiye, bunlara karşılık da Roma`daki (Sen Piyer) ve Paris`teki (Notrdam), bizde ve onlarda daha niceleri, madde ve hatta gayelerine bağlı mâna kıymeti olarak, Ayasofya`nın eşik taşına bile denk olamazlar. Zira bunlardan her biri, kendi gayesinin tabii şartları içinde, tek taraflı olarak yükseltilmiş eser... Ayasofya ise bunların yanında bir kümes bile olsa öyle bir nasibin sahibi ki, ne madde, ne de tek taraflı mâna ölçüsüyle ona varmak kabil; Ayasofya, bir mânanın, zıd mânaya taarruz ve onu zebun edişinin, bütün dünyada eşi olmayan âbidesi...

Türk ün, ruhiyle beraber maddesini, maddesiyle beraber de ruhunu Hristiyanlık âlemine peşkeş çeken, 'buyurun, ne duruyorsunuz: gelin ve bizi esir edin' diyen bir hava yaşatıyor. Ayasofya`nın hilal hâkimiyetinden uzaklaştırılmasıyla düşmana aşılanan gayret, bir ordunun harp plânlarım satmaktan beter bir tehlike ve suçbelirtir. Eğer o kökünden traş edilse ve yıkılsa bir şey değil de. Bu haliyle bütün bir milleti ve tarihi her ân öldürüp yine dirilten ve tekrar öldüren bir felâket...

Böylece Batı dünyasının bize içimizden, içimizdeki ajanları vasıtasıyla yaptırdığını, ne Haçlılar yapabildi, ne Moskof, ne de Ayasofya`nın gözü dönmüş şehvetlisi Yunanlılar...' diyerek hitabe devam etmektedir.

Necip Fazıl Kısakürek`in hitabesi

'Ayasofya`nın kapılarıyla beraber ruhumuzu kilitlediler. Her mânâ, her hikmet, her münasebet Ayasofya ya bağlı...

Ayasofya açılmalıdır. Türk`ün bahtıyla beraber açılmalıdır.

Ayasofya`yı kapalı tutmak, mânâda bütün camileri kapalı tutmaktır. Çünkü onların hepsi bir mânanın mekânıdır. Ayasofya ise ruh..,

Ayasofya`yı kapalı tutmak. Yunanlıya 'ben yapamıyorum sen gel de kendi hesabına aç!' demekten farksızdır.

Ayasofya`yı kapalı tutmak Birleşmiş Milletlerde Afrika`nın yamyam devletlerine kadar aleyhimizde rey verdirip kendileri müstenkif geçinen Batılılara 'Artık benim hayat hakkım kalmadı!' demektir.

Ayasofya`yı kapalı tutmak, bu toprağın üstündeki 30 milyon ve altındaki 30 milyar Türk`ün, semaları tutuşturan lanetine hedef olmaktır.

Ayasofya`yı kapalı tutmak, Allaha sövmeğe, Kur`an`a tükürmeğe, Türk tarihini kubura atmaya, Türk iffetini kirletmeğe, Türk vatanını satmaya denk bir suçtur.

Gençler! Bugün mü, yarın mı, bilemem!

Fakat Ayasofya açılacak!.. Türk`ün bu vatanda kalıp kalmayacağından şüphesi olanlar, Ayasofya`nın da açılıp açılmayacağından şüphe edebilirler.

Ayasofya açılacak!.. Hem de öylesine açılacak ki, kaybedilen bütün mânalar, zincire vurulmuş masumlar gibi onun içinden fırlayacak!.. Öylesine açılacak ki, bu millete iyilik ve kötülük etmişlerin dosyaları da onun mahzenlerinde ele geçecek... Ayasofya açılacak!.. Bütün değer ölçülerini, tarih hükümlerini, dünyalar arası mahsup sırlarını, her iş ve her şey hakkındaki gerçek miyarları çerçeveleyici bir kitap gibi açılacak...

Allah tarafından mühürlenmiş kalplerin mühürlediği Ayasofya, onların aynı şekilde mühürlemeğe yeltenip de hiçbir şey yapamadığı, günden güne kabaran akınını durduramadığı ve çığlaşacağı günü dehşetle kolladığı mukaddesatçı Türk gençliğinin kalbi gibi açılacak...

Ayasofya`yı, artık önüne geçilemez bu sel açacak...

Bekleyin gençler!.. Biraz daha rahmet yağsın.. Sel yakındır' sözleri ile tamamlanmaktadır.

Görüldüğü gibi Büyük Doğu dergisindeki Ayasofya ile ilgili yazıların hepsinin ortak konusu müzeden tekrar camiye dönüştürülmesidir. Yazılar Ayasofya`nın müze haline dönüştürülmesine tepki niteliğindedir.

Bugün de Ayasofya, hala camii haline dönmeyi beklemektedir.