Müslüman ülkelerin birbirine bakışı ne durumda... Herhangi bir Müslüman halk başka bir Müslüman ülkenin halini meraklanıyor mu...

Asya Müslümanları ile Afrika Müslümanlarının ortak psikolojileri diye bir söz açabilir miyiz...

Ortadoğu Müslümanları, Osmanlı Devleti`nin boyunduruğundan İngilizler sayesinde kurtulduktan (!) sonra İngiltere`nin, Fransa`nın işgaline uğramışlardı. Ortadoğu paylaşılmıştı. Şimdi Araplar bir bütün halinde yaşamak değerini Birinci Dünya Savaşı`ndan sonra yitirdiklerini idrak etmeliler... BAĞIMSIZLAR AMA BÖLÜ NDÜ LER... farkında bile değiller. Traji-komik.

Görmelerine elbette bağımsızlıklarını kazanmış olma duygusu engel oluyor... Din birliğinin sağlayacağı duyguyu, kavim ve aynı dili konuşmak sağlamaya yetmiyormuş Arapların içinde bulunduğu dramatik geçicilik duygusu bize bunu apaçık göstermektedir...

İslâm coğrafyasında ortak paydayı yapacak olan değer ne olabilir bunu aramak, düşünerek aramak zorundayız...

Ortak payda 'medeniyet` duygusudur. Böylece İslâm medeniyeti tezine gelmiş oluruz... Bu ise büyük düşünürümüz Sezai Karakoç`un tezini meraksamak demektir.

A.B.D. ve yandaşlarının Körfez istilâsı günleri pek hatırlanmıyor halkımızca. Pek bir fikirleri veya bilgileri de yok ne olup bittiği hususunda. Bu durum gençlerimiz bir yana, o dönemleri yaşamış, gençliği o yıllarda geçmiş insanımız için de geçerli. Çünkü bilgilendirici, dolayısı ile de aydınlatıcı bir basın-yayın anlayışı mevcut değil Türkiye`de. Doğrusu bizden başka Müslüman toplumlarda durum nedir, pek fikir sahibi olduğumu söyleyemeyeceğim...

'Kendi medeniyetimiz' duygusunun sırf Anadolu`yu içermesi olacak şey değil. Bize göre 'yeterli' değil. İslâm Medeniyeti diye bir tarihî -sosyolojik realite var.

Eğridir`de Selçuklular çağından bir caminin avlu duvarı üstüne inşa edilmiş minaresi bir mimarî hârikasıdır. Meselâ işte o minare bir İslâm medeniyeti ögesi birimidir. Hangi ırk veya kavimden olursa olsun her Müslümanı heyecanlandıracaktır. Sınır tanımaz bir güzelliktir o...

Bir Doğu sineması var yaşadığımız dünyada. Doğusuyla, Batısıyla maşruktan mağribe bir Müslümanlar sineması var. Müslüman ülkelerde olan bir sinema var, budist doğu ülkelerinde bir sinema var. Birlikte Doğu sinemasını oluşturuyorlar.

Çok geçmeyecek bir İslâm 'sineması' kavramı da doğacak... Bu ise İslâm 'medeniyetinin' modern bir ögesi olarak doğaldır, sevindiricidir, hayatımızın içindedir... Orijinal film öyküleri gereği vardır. Hızla aşama yaşamak dönemidir.

Türk Sineması da yükselen Doğu sinemasına uyandığı ölçüde bir özgünlük umabilir... Aslında senaryoda Türkiye pek bir aşama kaydedebilmiş değildir. Toplumumuzda SENARYO CESARETİ gösterilemiyor heniz. Teknikte ilerledik senaryo yerinde sayıyor. 'Sinema Dili' çok zayıf...

Gezi duygusu en insanî ihtiyaçlardan birisidir. O kadar doğal. Elbette maddî denge gerektirir. Fakat benim diyeceğim bir şeye bilmem katılır mısınız? Türkiye`de gezi duygusu Batıya şartlanmış durumda. İnsan belki her yeri görmek ister. Ama en dramatik durumlardan birisi de Amerikan toplumundaki dünyadan başka gezegenleri merakın doğal boyutlarını aşarak onların bilinçaltında yer tutmuş olmasıdır... Bu aşırılıktan korunaklıyız çok şükür. Ama turizmde Batı`ya endeksli olmak da pek içaçıcı sayılmaz.

Son büyük seyyah Evliya Çelebi... Eğridirli Karçınzâde Süleyman Şükrü Bey de çağımızın büyük bir seyyahıdır. Tuttuğu notları 1907`de Petersburg`da yayınlanmıştır. Abdürreşid İbrahim Efendi tarafından. Esaslı bir seyahatnâmedir. Adını da Seyahat-i Kübra koymuştur...

Bin dereden su getiriyor gibiyim değil mi? Korkarım Pazar sabahının durgunluğu içinde 'O söz lebimde' kalacak... İyisi mi baklayı ağzımdan çıkarayım.

Efendim, azıcık kendimize bir güzellik yapmaya bakalım. Çok rutin durumdayız. Kendimizi o kadar yalnız hissediyoruz ki çay bahçelerinde yeni bir deprem korkusunun belirtileri var. Ve tabiî Ü çüncü Dünya Savaşı ihtimalinin derecesi. Çıkalım şu tek kişilik ümitsizlik hücrelerimizden, biraz tanıyalım çevremizi. Okuyarak, izleyerek, hatta, neden olmasın, gezerek... Ama daha önemlisi kalıcı fikirlerle donandırıcı okumalar yaparak.

Komşu ülkeleri ünlü ülkelerden daha az tanıyoruz. Parantez: Ü nlü ülke` deyişi biraz alışılmadık oldu ama pek de yanlış sayılmaz!..

Hem bir şey diyeyim mi? Tembellik ümitsizlikten sızıyor içimize... İkisi birbirini besler.

On beş yıldır benim için önemli olan şehirlerdir İslâm coğrafyasında. Ü lke adları sonra gelir oldu içimde. Paylaştığım ve yayılmasını dilediğim bir duyarlık bu. Kahire, İsfahan, Şam, Bahçesaray, Bâkû , Kudüs, Ü sküp, Saraybosna vb...Kıtalara uzanarak. Nerde bir müslüman halk varsa, onların kültürünü tanımak...

Bir Doğu turizmi de olmalı... Anlam yüklü şehirlerimiz az şey değil bizim için. İslâm Coğrafyasında.

Yanımızda da bizimkilerden bir kitap... İslâm ülkelerinin şiir birikiminden zevk almayı bilmeliyiz. İlk adımı tanımak şiir geçmişlerini. Sonra sadece geçmiş çağımız şairlerinin isimlerinin dimağımızda yer tutması. Çok önemlidir bu. Batının çektiği sınır telleri şiirle, romanla, öyküyle, sinemayla aşılır. İslâm coğrafyasında ORTAK BEN sadece duygu ile oluşamaz. Yetmez de ondan. Sanat ve Fikirde karşılıklı beslenmekten geçiyor olsa gerek bunun.

Son yıllarda Briinci Dünya Savaşı`nda Ortadoğu`da İngiltere`ye karşı verdiğimiz savunma savaşlarını konu alan dizilerde, senaryo alanında kısırlıktan kurtulma iradesinin ilk örnekleri görülmüş oldu. Kutluyoruz. Daha da gelişmelidir elbette. Kut`ül Amâre dizisi epey başarıdır.