Depono 4.Belleklere format kalbe düğüm atıyor

Abone Ol

Özgün ismi ve modern yapısı ile yeni bir kültür sanat alanı Konya’da açıldı. Açılış şerefiyle şahane bir sergi ile ziyaretçilerine kaliteli vakti vaadediyor “ medeniyet kur/an şehir” aslında böyle bir iddiaları olmamakla birlikte ben böyle bir kazanım olacağını düşünüyorum. 1935 yılında Tekel ofis ve depo binası için yapılan bina uzun süre atıl kaldıktan sonra Darü’l Mülk projesi kapsamında başarılı bir restorasyon sürecinden sonra tekrar kullanıma açıldı. Sergi izlenimlerimden bahsetmenin yanında bende neleri çağrıştırdığını da paylaşmak niyetindeyim belki gezenlere ilham olur ve merak uyandırır. —a1 anakart -motherboard- Düğüm metaforu; Sergi ile ilk karşılaşma noktamız. İnce Minareli Medrese taç kapısı üzerinde bulunan düğüm ve düğümden geçen Yasin ve Fetih surelerinin , yapıldığı dönemde hangi niyetle seçildiği üzerine fazlaca söz edilebilir. Düğüm motifi cami, medrese , türbe gibi yapıların kapı, pencere, mihrap gibi önemli mimari elemanlarında Allah’a yönelmeyi ve bağlılığı tekrarlar. Belki de bu düğümler bir taraftan İslâm’a, Allah’a imanı tazelerken diğer taraftan hayatın sonunu da hatırlatıyor olabilir. Göbek bağının düğümlenmesi ile başlayan insan hayatı, ölümünden sonra kefenlenen cesedin baş ve ayak taraflarına atılan düğümlerle nihai sona hazırlanır. Yani bir düğümle başlayan hayat yine bir düğümle sona erer. İnce Minareli Medrese bir “Dârülhadis” yapısı yüzyıllarca insanlar düğümün altından geçerek ilim için bu okula girmişler , kimler yetişmiş kubbesinin altında ve her bir talebenin anakartına neler işlenmiş..Kimilerinin düğümleri çözülmüş kimilerinde ise birikenler düğümlenip başka coğrafyalarda yaşayan yeni sahiplerine ulaşmış.Hafıza ve belki kollektif bilince doğru birer adım atılmış. Özgün eser de ise ; anakarta giren bilgilerin belkide parlak fikirlere dönüşerek ,kapıda bulunan düğüme gelip yayılması olarak canlandırılmış. Kullanılan teknik kültür aktarımında dijitalliğin artık vazgeçilemez bir yöntem olduğunun altını çiziyor.

—a5 piksel dokuma -pixel weave-; “ Aramak böyle başladı. Toprak ve onun bitirdikleri ve ona canlılık veren su ,güzeli arayanın elinde damla damla düştü belirsizliğe. Her nokta bir düğüm sayıldı, her düğüm bir piksel-duygu. Işın demetlerinden düğümler atıldı. Bin yılın hikayesi Türk’ün eliyle böyle düğümlendi” 15. yy Konya halısı eserinin çıkış noktasını ve duygusunu bu satırlar anlatıyor. Babaannemin ördüğü yün çetiklerde ve eklediği her figürde, saçının örgüsünde, küçükken sayfanın kenarına yaptığım zincir motifinde tam da bu piksel-motifler vardı. İşte benim bildiğim üç nesil kullanmıştı bu aktarımı.Peki ya dahası…

Yunan kaynakları Doğu’nun halıları için “Doğu’nun lüksü” tabirini kullanır.Homeros m.ö. 9’ da halıdan bahseder. Crivelli. Carpaccio, Ferrara gibi meşhur Avrupalı ressamlar 15. yy da halı figürlerini resimlerinde kullanmışlardır. Gösteriyor ki Anadolu halıları farklı coğrafyalara ulaşmıştır.Batının belkide tüm mesajlarını aktardığı resim sanatında, halı ögesinin kullanımı aristokratlar için bir prestij simgesi haline geldiğinin nişanesidir.Sergide bir kültür parçası olarak halıya yer verilmesi üstelik interaktif oluşu motiflerin detayını görme ve düşünmede kullanılan tuşlama yöntemi çok başarılı bir seçim olmuş. (1486 tarihli içinde bir Türk halısının da yer aldığı Carlo Crivelli’nin Meryem’e Müjde adlı eseri.)

—b1 söz -Word- ; enstelasyonu büyüleyici bir ortam hayal edilerek oluşturulmuş olacak ki , tecrübe sahibine de aynı etkiyi yaşatıyor. “Gece ile gündüzü, gökte yedi yıldızı, Levh’ de yazılan sözü cümle vücudda bulduk” Yunus Emre’ nin bu sözlerini karanlık bir ortamda kendi kavuğunun altında işitmek etkileyici bir deneyim sunuyor. “Söz zamanı aşar” diyor üstad.. Zaman ve boyut nedir?Söz ise kimin nasibidir? gibi ve daha birçok soru ile ayrılabilirsiniz bölümden. Duygu/düşünce ikilisini aktife ederek beyni ve kalbi harekete geçirmek hedeflenmiş ise, başarılı olduğunu söyleyebilirim.

Toplamdan 16 bölümden oluşan serginin her aşaması kendi içinde derinlikli ve bir yandan da bir bütün oluşturur nitelikte. Sergi küratörü Yasin Tütüncü “ geleneksel kültürü kontrast bir dille aktarmaya çalıştık fakat medeniyet nostaljisi yapmadık. Medeniyet birikimini monitör olarak tanımlayabileceğimiz eserler üzerinden modern insana okutmak istedik” sözleriyle hem amaçlarını hem de serginin yöntemini özetliyor. Türk İslam düşünce tarihi profesörü Abdurahman Aliy; “ Artık dijital yolla kültür aktarımı olmak zorunda” diyor ve ekliyor “en eski metinlerde de gelecek nesil kavramı geçiyor bu demek oluyor ki insan sadece anı yaşayan bir varlık değil geleceği kurmaya çalışan da bir varlık ” diyerek eser bırakmanın insanlık tarihinde ki önemine dikkat çekiyor. Türk sanatları bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Zuhal Türktaş ; Çatalhöyük’te ilk dokuma keten kumaşın tarihinin 9000 yıl önceye dayandığına, Türk kültüründe halının ve dolayısıyla düğümün önemine ve kültür aktarımında el sanatlarının önemine dikkat çekiyor. Prof. Dr. Haşim Şahin ; “ Hangi zamanda ve mekanda olursak olalım aslında bir’in sırrını bir’in hakikatini anlamaya ve anlatmaya çalışıyoruz.Bu ana hatları vermeye çalışan sergi gelenek ile geleceği birleştiren bir çalışma oldu.” diyerek binlerce yıldır değişmeyen ‘bir’ kavramına dikkat çekiyor. Depo No 4 sanat yönetmeni Hacer Yeğin ; serginin 1,5 yıllık hazırlık sürecinden ve mekanın restorasyon detaylarından bahsederken “ mekan ile insan ilişkisini sağlıklı bir şekilde kurma istedik ve şehrin sanatçıları ile sanatseverleri arasında doğal bir alan oluşturmaya çalıştık” diyor.