Aile nüfusu yenilendiği, milli kültürün taşındığı, çocukların sosyalleştirildiği, ekonomik, biyolojik, psikolojik tatmin fonksiyonlarının yerine getirildiği bir müessesedir.

Günümüzde, batı toplumlarında aileler, bu fonksiyonlarını yerine getirememektedir. Bunun sonucu olarak bu toplumların en önemli sosyal sorunlarını aile` oluşturmaktadır. Bu nedenle Batılı devletlerin büyük çoğunluğunda 'Aileye yönelik politikalar' da en önemli altyapı politikaları içermektedir.

ABD Başkanı Carter, 70`li yılların sonunda, 'belki ulusal hükümetin aileden yana bir politika izlemesi zorunludur. Bundan daha önemli sorun olamaz' diyordu. Hemen akabinde başkan olan Reagan`a göre ise 'geçmiş hükümetler aileye ihanet etmiştir'.

Kendisi en cömert aile yanlısı politikaları uygulayan Reagan, başkanlık seçimi öncesi ana sloganı: 'aile, komşuluk, iş, barış ve hürriyet' temalarından oluşmuştu. 'Her iktisadi politikanın değeri aile hizmetinin ağırlığı ile ölçülmelidir' diyen Reagan, bu görüşleriyle demokratların ellerinden çok önemli bir kozu alıyordu.

Sadece Amerika`da değil. Avrupa`nın birçok ülkesinde de devlet adamları ve devletler aileyi kurtarma yönünde ciddi çalışmalar yürütmektedirler. Amerika ve Avrupa`daki bu ülkelerin en temeldeki problemi, aile denilen müessesenin çöküşü, yok oluşu ile yeni ve farklı yaşama biçimlerinin yaygınlık kazanmasıdır. Amerika`nın Chicago şehrinde yapılan araştırmada, yetişkinlerin en azından seksen altı farklı biçimde bir araya geldikleri saptanmıştır. Yetkililer ve hükümetler Batı toplumlarında yaşanan bu allak-bullak edici gelişmeler karşısında çaresiz kalmaktadırlar.

Nitekim Amerika`nın Massachusetts Ü niversitesi`nden emekli sosyoloji Profesörü Charles Mark da, İstanbul Ü niversitesi`nde 17 Kasın 1994 tarihinde verdiği bir konferansta bu çaresizliği dile getirmiştir. Mark`a göre: 'Bugün, çağdaş Amerika`nın en büyük sorunları arasında, çekirdek ailenin yok olması, ailelerin artık geleneksel şekilde kurulmaması, çocuklu ailelerin sayı olarak azınlığa düşmesi, tek başına yaşam ve her türlü ilişki şeklinin mevcutluğu; ' gibi sorunlar başta gelmektedir. Amerika`da günümüzde çekirdek aile oranı yüzde beş oranına inmiş olup, bu oran Avrupa ülkelerinde de zamanla aşağı düşmektedir.

Batılılar, en küçük sosyal birim olan ailenin dramına sebep olan olguların başında boşanma oranının çok yüksek oluşunu göstermektedirler. Bu drama, sanayinin meydana getirdiği bireysellik, nüfus artışının çok düşük oluşu, ekonomik rahatlık; gibi faktörler de tuz biber olmaktadır. Ayrıca karı-kocanın birbirine yakın olmaması, paylaşımının ve çocuğun az oluşu, karı kocanın birbirlerini hayatlarının dışında tutmaları, vicdan ve sorumluluk duygusunun az oluşu, ilişkilerin yakın ve içten olmaması, gençişsiz sayısının gittikçe artması; gibi daha bir sürü problem de Batı toplumlarının aile yapılarını olumsuz yönde etkileyen unsurlardır.

Batı`daki bu yüksek boşanma oranın sonucunda grup evliliklerinin, komünlerin, yalnız yaşayanların, yasal formalitesiz yaşayanların, tüp bebek edinenlerin, eşcinsel birlikteliklerin, çözülen (karı-koca ilişkilerinin çok zayıf olarak düzenlendiği), tamamlanmamış (gayrimeşru çocuklarla anne-babaların), parçalanmış (dul eşle çocukların) eklemeli (iki boşanmış çiftlen evlenmesiyle oluşan ailelerin), lezbiyen yaşamı sürenlerin, sözleşmeli, anlaşmalı ve geçici evliliklerin ve daha bir sürü yaşam şekillerinin de sayısı artmaktadır.

Batı`da aileyi çöküşten kurtarmak yönünde birçok devlet adamı, politikacı, gazeteci ve fikir adamı proje ve fikirler üretmektedir. Bunların birisi de Amerikalı toplum bilimci Alvin Toffler`dir. Toffler`e göre ' Elektronik Geniş Aile' modelinin yaygınlaşmasıyla Batı`nın aile dramı` çözülecektir. Yani bilgisayarın, faksın, tele sekreterin, karı-koca ve çocukların bir arada bulunduğu, birlikte üretim ve tüketimin yoğun yaşandığı elektronik köşk` aile ile ilgili problemleri çözecek biricik kurumdur. Toffler` in 'elektronik köşkte yaşam' ütopyası ayrı ve geniş bir çalışmasının konusudur. Ancak, Batı`da aile ilgili resmi ve ilmi bütün görüşler, ailenin geleneksel özelliklerini ve fonksiyonunu yeniden üstlenmesi yönündedir. Yani ' Avrupa`da, uzun dönemde, cemaatvari ilişki örneklerinin, tekrar toplumu kurma ve kurtarma yolunda bir araçolarak kullanılması düşünülmektedir'.

Türkiye`de maalesef son yirmi yılda Avrupa`daki kervana katılmıştır. Bir zamanlar hararetle savunduğum Aile Bakanlığının kurulmasından sonra aile meselemiz çözümsüz hal almıştır. Aile mahkemelerinin sayısı mütemadiyen artmaktadır. Boşanma ve aile içi geçimsizlik, kin ve nefret sonucu cinayetler artmıştır. Adeta bütün iş ve işlemler Türk ailesini parçalamak, yok etmek ve işlevsizleştirmek üzerine kurgulanmaktadır. 1990`lı yıllarda kurulan Aile Araştırma Kurumu`nun faaliyetlerinin üzerine bir dirhem bile konulmamıştır.

Toplum, devlet, ülke, ilim, siyaset ve fikir adamları olarak, aile meselemize sağduyulu bir şekilde, toplum ve devlet çıkarlarımız temel alınarak bakmamız gerekmektedir.

Günümüzde olduğu gibi, yakın gelecekte de dünyanın en büyük derdi 'ailelerin erozyona uğraması' olacaktır.

Eğer, 'büyük devlet olacaksak' toplumun en küçük ve en hassas birimi olan Türk ailesi ve onun problemleri altında 'debelenmememiz' gerekmektedir.