Hıristiyan Batı`nın sol kolunu ileriye doğru uzatarak: 'Orta Doğu!' der gibi işaret ettiği İslâm halkları coğrafyası, gittikçe artan bir yoğunlaşma halinde, yeni-yeniden` Haçlı seferlerine girişmesi, aramızdaki tuhaf tarih bilinince, hiçde beklenmedik bir gelişme değildir. Tuhaf tarih deyişimiz ne için? Yirminci milâdî yüzyıl ile gelen yirmibirinci arasında geçmişin büyük olaylarını bir zamandizim akışında, zihninde kendisine mal edememiş kuşaklarız da onun için. Tarihi algılayışımızdaki, ara ara karanlıklar var ve biz o karanlıklara yavaş yavaş, hiçde farkında olmadan giriyoruz. Girmişiz, o aydınlanmamış kısımlar bizi kendi kendimizle ihtilâf halinde tutuyor. Kendimizle barışık olmamamızın bir nedeni de bu olsa gerek. İnsanlar yaşadıklarını, kendilerinden önce yaşanmışların, başka insanların, halkların, eski kavimlerin, batmış ya da büyük kırılma`ya uğrayarak, dönüşmüş bir şekilde süren kavimlerin yaşadıklarının hikâyesinin yanına koymuyorsa, kaldıramıyacakları bir yükün altına girmek olmaz mı?

Akıp giden hayatta, fazlalıkları tarih dikkati ayıklamaktadır. Bunun farkında olmamız gerekiyor. Batı Medeniyeti, tarihi, İslâm dünyasını bir uykuda tutacak şekilde biçimlendirmiştir diyebiliriz. Avrupa`nın karanlık devirlerine karşılık Doğunun büyük geçmişini belli bir devirden öncesinde bir meçhul kabul etmek!.. Örneğin, tarihi Sumer`le başlatmak, Batılıların dünyayı kendilerinden ibaret saymak psikolojilerine bağlıdır. Sumer toplumu, besbelli Nuh Tufanı ertesi bir vakıadır. Fakat onlar Nuh kavmi üzerine bilgileri Tevrat`la sınırlı olduğu için, bir boşluğa düşerler. Tufan olayını, İslâmî kaynaklardan izlemeye direnmeleri yüzünden, Sumer`den evvelini mağara devriymiş gibi görürler. Ve gösterirler. Bu noktada önemli bir ayrıntıyı gözden kaçırmamak gerekir. Sumer-öncesi Ortadoğu`nun ilkel ve uygarlık dışı olduğunu telkin etmiş oluyorlar böylece. Biz onların, gemiyi aramak fantezisi içinde bulunduğuna da tanık oluyoruz, onların Nuh Tufanı ile Avrupa`yı ilişkilendirmeye çabaladığını da görüyoruz. Şimdilerde Tufanı Karadeniz`e kadar getirdiler!..

İslâm medeniyetinde Ortadoğu`nun, İran`ın, Turan`ın, Hind`in, Çin`in uzun geçmişi ciddî yaklaşımlarla, tahmin edemiyeceğimiz boyutlarda tesbit edilmiştir. Çok esaslı kitaplar vardır. Bunlar başta Arap olmak üzere, Fars ve Türk dillerinde yazılmıştır. Küçük bir örnek: Akkoyunlular`ın devlet ve toplumuna dair bir tarih olan Kitab-ı Diyarbekriyye`de geçen gece Nuh`un elçi kılındığı kavmin hükümdarının adını görmek beni heyecanlandırdı. Bu veri bir Batılı`yı pek ilgilendirmeyecektir. İlgilendirse de olsa olsa hayıflandıracaktır. Çünkü, Sumer-öncesine düşen bir veri ışığı, Batı`nın her bakımdan kuşatmak azmi içinde olduğu Ortadoğu`da, gerçekler tarafından yalanlanması demektir. Sonra, Avrupalıların, Amerikalıların, Ortadoğu ülkelerinden eski eser ve kitap kaçırıp kendisine mal etmesinin böyle bir yüzü de vardır. Ü zerinde düşünürsek...