Yaşadığımız hayat, 'Modern hayata övgü' ile geçiyor dersek yanlış olmaz gibi geliyor bana. Bu durum, kesin bir aşırılık değil de nedir? Modern hayat pirincinin taşını ayıklamayan bir insan belirmekte. Son yıllardaki çocukların birbirinin aynı tepkilerine bakarsanız, ne demek istediğimiz bir açıklık kazanacaktır. Eskiden çocuk davranışları yöreden yöreye, şehirden şehire farklılıklar taşıyor idi. Sırf çocukların dünyasına dikkat etmiş bir eski zaman seyyahı bulunsaydı kim bilir neler neler çıkacaktı karşımıza... Modern zamanların, elektronik, mikroçip vâdisindeki son buluş icatlarla kazandığı nedir gittikçe ivme üstüne ivme mi? Bir hız, bir hızlanma ama gidilmekte olan ne, neresi? Hangi olgular, hangi değerler kendini yeni hayat diye dayatmakta!.. Ve bir şekilde, öyle ya da böyle, isteyelim istemeyelim çocuk hülyasını kendisine av seçmiş bir istilâ bu... Bu istilâya her ân tanık oluyoruz. Her yeni kuşağın anne-babaya yaşattığı endişeden farklı bir şey bu yenisi. Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan gelgiti örneği, insan düşünmeden edemez: Sinema dünyasında onlar nasıl senaryo yazarlarıdır ki, daha icadı olmamış bir takım gider ve uçarları körpelerin gözü önüne sererler bilim dünyasının yeni icatçıları da daha sonra bunları yaparlar!.. Yoksa bunun tersi mi bir takım gizliliklerde ulaşılmış olan bulguların eşyaya uygulanması gerçekleşiyor ve bu senaristler aracılığı ile görsel basına ustalıkla püskürtülüyor!..

Büyük şair ve şiir-merkezli düşünür, 20. yüzyılda sağduyunun kalelerinden Paul Valery der ki: Zahirî boş zaman henüz varlığını sürdürüyor ve hatta kendisini savunuyor ve yaygınlaşıyor. (...) İş günleri kanunla ölçülüp, saatleri sayılıyor. Ama, ben derunî boş zamandan söz ediyorum bambaşka bir şey o, ve gitgide yok oluyor.

Boş zamanımızı yaşayabiliyor muyuz? Mikroçiplerin karşımıza getirip binbir renk ve binbir hareket halinde insanı teshir eden, yani bir büyü etkisinde tutan bu etkileyiş, işte henüz kir tutmaya başlamamış kalplerin, Mutlakın yaşamadaki yansı ve yankılarına hazır körpe dimağların kaldıramıyacağı bir hızla maruz bırakıldığı bu evrensel şok ne yapıyor? Ergene tâ çocukluğundan başlayarak, kendi varoluş, insan oluş zamanının verilerini, o verileri çalıp, üstelik değiştirerek, ama dayanılmaz, karşı konulması imkânsız bir çekicilikte en ince ile en gergin arası bir duyarlıkta, kıvrılıp bükülerek altın tepside  sunuyor.

'Derunî boşzaman'... Â şık olunacak bir söz bu. Bizim tâtil kavramını tereddüt ile karşılayışımızı destekliyor. Uyku bile bir tâtil değil. Tâtil diye birşey yok. İnsanın safhalarına göre tanımlanacak süreler var. Gerisi, en aldatıcı tatlı dillerle insan eline almış modern dünya sihircilerinin başarısı!.. Acı değil mi ama gerçek. 1990`larda şaha kalkmış bir yeni doymazlık bu... Gizli öznenin uğursuz patronluğunda, farkında bile olmadığı yeni bir esaretin günlük, haftalık uyumluluğuna mecbur bir anlamda dünya-vatandaşlığı. Çağdaş dünyada, ülkeler arasındaki sınırlar dursun bile isteniyor belki. Birilerince asıl önemli olan körpe beyinlerdir, daha kir tutmamış gönüllerdir.

Onlar hayâl gücünün ölçülemez zenginlikte madenidir ya, göz dikilmiş. Ejderhanın içekranında gözükmüşler. Biz köhneler dış ekranda olan bitenden habersiz, orada bir nasılsa hür kalmış belirtilerle avunup duruyoruz aslında.

Topu birdenbire eğitimciye atmaya hakkım var!.. Sert geldi deyip tutamayışına mazeret arayacak... Olsun topun varlığını inkâr edemeyecek olduktan sonra...

Bir ideali olmak gerek. Dışarıdan ideal giydirirler sonra... Ergenin dünyasını kendine kaygı edinmişlerden olunuz. Nefsten ibaret tatlı hayallerin büyüsünün bir boa yılanı gibi sarmış gençler realitesi yaşanıyor ülkemizde. Göze görünmez yanlış bir gidişin tapınağı olmuş ortalık. Sinemanın ultra-gerçekçiliği, döneniyor ve insanı orta dünyadan çekip alıcı bir ağ örüyor. Yabancı ve musallat bir öz yüzünden oluyor bu biraz da. Var mısın bunu görmeye?

Modernite, yaratıcılık olarak anlaşılırsa iyidir. Kendi özünü besleyici kılmakla. Dengeler bozulmuştur. Babalar allak bullaktır, allak bullak edilmek üzere olan çocuklarının içhalini sezmek derdinden?..