Felsefe Sözlüğünü açıyorum. Abdülbaki Güçlü, Erkan Uzun, Serkan Uzun, Ü . Hüsrev Yolsal (Bilim ve Sanat Yayınları, 2008. Logosu gözlük. Mercek yerine kitap.). Türkçesi madde başlığı yapılmış: Didişim. Osmanlı yüzyıllarındaki Arapça ağırlıklı ilim Türkçesinde: müşâgabe. Batı, Eski Yunanca`da 'kavga', 'çekişme', 'tartışma' anlamlarına gelen eris sözcüğünden türetilmiş olan eristikeden hareket etmiş. Şimdi İngilizce eristic üzerinden Yunanca`daki eristikeye 'didişim' demekteyiz.

Bu terim, doğruyu bulmak adına karşıtlıklar içinde ilerleyen gerçek tartışma sanatına gönderme yapan 'diyalektik' teriminin aksine, tartışma sırasında çeşitli mantık oyunlarıyla karşısındakinin savını ne pahasına olursa olsun saçmaya indirgeyerek çürütmeye dayalı tartışma yöntemine verilen addır. İlkin geçdönem sofistlerinin kullandığı didişim sanatını bir yöntem olarak geliştirenler, 'Didişimciler' olarak da bilinen Megara Okulu`ndan bir grup filozoftur.

***

Tarihçi Dr. İsmet Konak 'Rusya`da din karşıtlığının` anatomisi' başlıklı (BirGÜ N Pazar 27 Ocak 2019) yazısının sonuna doğru, sözü Tolstoy`un durumuna getirir:'Bolşeviklere gelmeden önce Rusya`da kilise ve birey arasındaki antagonizmanın en önemli numunelerinden biri de Tolstoy`a yönelik anathema`ydı.' Dünyaca ünlü edebiyatçıyı 'pis kokulu bir ceset' olarak telakki eden Kutsal Sinod, Tolstoy`u dinî akidelere göre yargılamış ve aforoz etme kararı almıştı. Yani onu kiliseden dışlayıp 'şeytanın ellerine' teslim etmek istemişti. Aforoz kararını Şubat 1901`de bir mektupla deklare eden Kutsal Sinod, Tolstoy`u 'yalancı öğretmen (ljeuçitel)' olarak itham etmiş, Tanrı`nın ona bağışladığı yeteneği Tanrı`ya karşı kullandığını, İsa`ya ve Tanrı`ya başkaldırdığını dile getirmişti. Tolstoy ise birkaçay sonra verdiği cevapta geri adım atmamış, Ortodoks ritüellerin hepsinin birer boş inanç(sueveriye) olduğunu belirtmiş, Ortodoksluğu büyücülük ve üfürükçülük yapmakla suçlamıştı. Yazar en sonunda kendi dinî öğretisini (:evangeliye Lva Tolstogo) oluşturmuş ve kilisenin hegemonyasını metanetle reddetmişti. Lenin`in 'Rus devriminin aynası' addettiği Tolstoy, Putin Rusya`sı ve Moskova Kilisesi tarafından telin edilmeye devam etmektedir.

İki kelimenin anlamlarını verelim: antagonizma`, düşmanlık veya antipatinin özellikle aktif ifade edilişi. Anathema` ise sözlük anlamıyla hor görülen veya kabul edilemez bir şey veya biri. Grekçe anatithenai kelimesinden Latince`ye anathema olarak geçmiştir.

20. yüzyılda Birinci Dünya Savaşı`nın toplumlara saldığı dehşetin çok yönlü bir yıkıma yol açtığı hemen hemen bir ortak kabul halindedir. Şiir bile bu dehşetten payına düşeni almak zorunda kalmıştı diyebiliriz. Bile diyorum, çünkü şiir çadırı tutan orta direk mesabesindedir. Gök kubbenin altında, yer kürenin üstünde bir hayat yaşayan ademoğlunun hayatında şiir diye bir oluş, bir olgu, hatta bir varlık var. Mutlak ve tek Yaratıcı, Nuh Tufanı`ndan sonra insanlığa ismini açıkladı. İbraniler onu Eloh şeklinde telaffuz ediyorlardı. Hz. Musa`nın peygamberliğine iman edenlere karşı yaklaşık 600.000 kişiyi bulan topluluk arasından bazıları, az zamanda, Sina dağından Tablet`i kucaklamış inen Musa`yı aykırı bekliyorlardı. Samirî adlısı (Datan) altın emri verdi, getirenlerin altınlarını eritti ve ondan bir buzağı döktü. Rüzgâr ağzından girdikçe böğürüyordu buzağı. Kısaca topluluktan buna kapılanlar Babil panteonuna bağlılıklarını ortaya koymuş oldular. Eski Ahid`deki Yahve adı, Babil boş inanındaki mabutlardan birinin adıdır. Eloh`tan Musa`ya gelen vahiyle hiçbir ilgisi olmayıp vahye sonradan katmadır. Tevrat`ın muharref hale düşüşünün başlıca nedeni budur. Hz. Davud ve oğlu Süleyman onlara galip geldiler. Davud, o zamanın tevhid devletini kurmuştu. Oğul Süleyman da bir nebî ydi. Toplum sadece hikmette değil, bilimde de ilerledi. Binbir Gece mesellerindeki, örneğin Uçan Halı, o döneme işaret eden bir imge-motiftir. Melek hızı diyebileceğimiz bir gerçek günlük hayata girmişti. Askerî güçde muazzamdı. Süleyman`ın donanması Tarsis (Tarsus) limanında sefere hazır beklerdi. Bu konularda ve bir çoğunda Rabguzî `yi ve Evliya Çelebi`yi öneririm.

Davud`a inen Zebur şiir ahengindeydi. Allah, birliğine inananlara şiiri vermişti. Bâbil çoktanrıcılığına devam edenler yüzünden zamanla şiir Yahudi toplumunda körelmeye yüz tutmuştur. Süleyman da, imge de devreye girmişti oysa. 18-19. yüzyıl Avrupasında ün yapan 20. yüzyılda, şiir anlayışının bir yargılanışına dönüşen Fildişi Kule tarihsel olarak Süleyman`ın bir metaforudur aslında. Bir dilberin boynu onu öyle teshir eder ki, 'boynu fildişinden bir kule' teşbihini yapar. Neşideler Neşidesi`nde durup duruyor öyle.

Yazıma Didişim ve Didişimciler ile başlamıştım. Hazret-i İsa, derinleri sarsacak uyarılarını yaparken, onu tehlikeli bulan Sanhedrin, yani kendilerine kutsallaşmış rahipler, hahamlar denir, Didişimcilik`tir yaptıkları. Mahiyeti, tesbit ve tarihinde yatmaktadır.

Aşırı gelecek nerden nereye atladık denecek belki ama Tolstoy`un da bir Didişimcilik ters mantığına tâbi tutulmuş olduğu görülüyor. Evrensel bir romancıdır. Sorgulayıcı bir entelektüel idi. Sarsıcı risâleler yazdı. Muhammed risâlesi de vardır. Post-Sovyet Rusya`da bu kitap da yayınlanmıştır. Günümüz demokratik Rusya`sı da onu bir problem olarak karşısına almış. Didişimcilik devam ediyor demek ki.