MAHMUT YÜKSEL

Doç. Dr. Süleyman DOĞAN ile 'Koronoya 100 Mektup' kitabı üzerine söyleşi gerçekleştirdik. Gazetemiz yazarı Doç. Dr. Süleyman DOĞAN’a soru ve cevaplarla birinci bölümü siz aziz okurları baş başa bırakıyoruz.

Sayın hocam bu kitabı neden yazdınız?

Covid-19 salgınının başlamasıyla birlikte üniversitelerde uzaktan eğitime geçildi. Bu zaman zarfında öğrencilerimizle canlı video konferans yöntemiyle dersler yaptık. Öğrenciler evlerinde sanal dersleri takip ederken tedirginlikleri hal ve hareketlerinden kolaylıkla okunabiliyordu. Bu nedenle, geleceğe tarihi bir kayıt düşmek ve bilim dünyasına bir katkı sağlamak adına onların, bu tedirginliklerini, Koronavirüs ile ilgili düşüncelerini yeni hayata uyum süreçlerini ve geleceğe dönük beklentilerini mektup şeklinde yazmalarını istedim. Bu amaçla öğrencilerime, 'Covid-19’ın Lisans Öğrencilerinin Günlük Yaşamına ve Eğitimine Etkisinin İncelenmesi' başlığını taşıyan bir ödev verdim. Bu ödevin bir sorusu da, 'Koronavirüse mektup yazmaları' idi. Mektupları bilimsel yayında ve kitapta kullanacağımı da ifade ettim. Üç ayrı sınıfta 199 lisans öğrencim büyük bir titizlikle Koronavirüse mektup yazdılar. Çalışma, dersimi seçmeli olarak alan, her sınıf düzeyinde, her branştan, her bölümden, 18-23 yaş aralığında kız ve erkek öğrenciler arasında yapıldı. Dolayısıyla bu çalışma, üniversitenin tamamını içine alacak bir örneklem teşkil etmektedir.

Mektup yazmak günümüzdeki pek uygulanan bir iş değil?

Evet. Öncelikle bu kitap bir nevi ihtiyaçtan dolayı çıktı desek mübalağa yapmış olmayız. Bendeniz andemi yerine 'Çin salgını tabiri kullanıyorum. Bu salgın dolaysıyla eğitim ve öğretim uzaktan internet yoluyla yapıldı. Şimdi de uzak eğitim yapılacak. Bu salgın sürecinde üniversite öğrencilerinin salgın hakkında görüşlerini almak istedim. O vesileyle kitap ortaya çıktı.

Öğrencilere yazı yazdırmak zor olsa gerekir, değil mi?

Evet. Hiç şüphesiz. Yazı yazmak, özellikle de mektup yazmak, duyguların dışavurumunda önemli etkinliklerdendir. 21. Yüzyılın en büyük salgını olan Koronavirüs günlerinde meydana gelen bu eser, insanların aslında ortak bir duyguya sahip olduğunu açıkça bizlere gösteriyor. Her şeye rağmen içinde güzel ümitler besleyen gençlerle bir araya gelmemizi, hepimizin aynı gemide olduğumuzu hissetmemizi sağlıyor. Zor zamanlarda herkesin eşit ve ölümlü olduğunu, doğanın insanların davranışlarına âdil bir şekilde karşılık verdiğini, maddiyatın yetersiz kaldığını, uzayda bile hayatın bir yolculuk olduğunu yeniden kavrıyoruz. Okuduğum mektuplarda olaylar, kişiler, zamanlar mektupların sayısı kadar farklıydı, fakat özüne baktığımda aslında ortak kaygının ölüm korkusu olduğu görülüyor.

İnsanoğlunun çaresizliği!

Koronaya nasıl değerlendiriyorsunuz?

2019 yılının sonunda bir anda yaşamımıza giren Covid-19 Koronavirüs salgını, tüm dünyayı görünmez harp alanına çevirdi. Ancak bu harp yani savaş top, tüfek ve bombalarla yapılan bir savaş değildi. Elle tutulmayan, gözle görülmeyen bu virüsün en dikkat çeken özelliği, oldukça hızlı olması ve yüksek tahrip gücüne sahip olmasıydı. Neredeyse yüz yıldır dünya sathında böylesi görülmemişti. Dünya irkildi. Koronavirüs, çıkış noktası itibariyle Çin virüsü; yaşlılar, gençler, bebekler, çocuklar, kadınlar, erkekler, zenginler, fakirler, hâsılı her kesimden insana istenmeyen misafir olabiliyor. Üstelik, bu salgının ne zamana kadar süreceği hakkında henüz hiçbir ülke net bir bilgiye sahip değil. Bu durum, tüm dünyada büyük bir panik havasına neden olmaktadır. Bu kitabı hazırlarken dünyada yedi milyondan fazla Koronovirüs vakası ve dört yüz binden fazla hayatını kaybeden insan olduğu bilgisi verilmekteydi. İnsanlığın çaresizliği yüreğimizi dağlıyordu.

Covid-19 yani salgına bu kitapta başka yönden de bakıyorsunuz değil mi?

Elbette. İnsan, evrenin içinde bir mucize, evren de insanın içinde bir mucizedir. Covid-19 süreci ister istemez bizlere kendi evrenlerimize giriş yapma imkânı sundu, ancak kimimiz bu fırsatı değerlendirerek kendi iç dünyasına yöneldi, kimimiz ise kendine yabancılaşmanın getirdiği uzaklığı devam ettirdi.. Bazılarında sevdiklerini kaybetme, bazılarında ise şahsi kaygılar vardı.

Bu süreçte ölüm üzeri bir insan psikolojisiyle karşı karışa kalıyoruz?

İnsan psikolojisi gereği, insanoğlu ölüm üzerine hiç düşünmemiş olsa dahi içgüdüsel olarak yaşlı bireylerin ölümünü daha normal karşılayabiliyor. Bu salgın, genelde yaşı fazla olan bireyleri etkilediğinden, başlangıçta ölümlere daha doğal yaklaşsak da, ölüm meselesini, hayatın ayrışmaz bir parçası olarak kavramamızda önemli bir etkide bulundu.

Salgın kaynağı konusunda da öğrenciler farklı görüşler önü sürüyorlar değil mi?

Evet. Salgının kaynağı ve hakikati konusunda hâlâ kesin bilgiler elde edilemese de, sürekli bahsi edilen yeni dünya düzenine geçiş aşamasında belki de zayıf olanın dışlanması amacı söz konusuydu. Bu nedenle global bir salgın olması ya da kaynağının hayvanlara bağlanması, insan eli ile yapılma ve korkunç amaçlar taşıdığı ihtimallerinden daha kabullenilir oldu. Acının da sevincin de hayatın içinde olduğunu biliyoruz. Bu salgın, yenidünya düzenine geçmeden önce belki de kendi içimize bir yolculuk yapmak, kendimizi gözden geçirmek ya da kendimizle tanışmak için bir fırsat olarak sunuldu.

Korana türü salgınlar ne ilk ne de son olacak gibi görünmüyor?

Evet bu tür olaylar Dünyada ilk değil, son da olmayacak. Aslında her gün açlıktan, kanserden veya trafik kazasından ölen binlerce insan var. Belki günlük olarak açlıktan ölen insanların her gün vaka sayılarını izlemek zorunda bırakılsaydık kısmen açlık sorunu çözülebilirdik. İnsan çocukluk çağında, kültür mirası olan büyüklerinin sözlerini çok iyi anlamıyor. Bu süreçte 'Allah sıralı ölüm versin' duasını idrak ediyoruz belki de.

Tarihe not düşmek!

Sizin çalışmanız bir tür tarihi düşülen bir not diyebilir miyiz?

Kesinlikle öyle. 'Koronaya 100 Mektup' ile tarihe bir not düşülmesi açısından çalışmanın önemli olduğuna inanıyorum. Kitap vesileyle; hepimizin güzel yüreklerine dokunabilmesi dileklerimi bu kitapla sunmaya çalışıyorum.

Korona günlerinde dört kitap

Sayın hocam korona gönlerinde kitap yazdınız. Bu günleri fırsata çevirdiğinizi söylesek yanlış olur mu?

Evet bugünlerde evde kaldığımız için uzun bir vakit ortaya çıktı. Bir nevi zamanın ve vaktinde kıymetini idrak ettik. Korona, salgın bana şu öğretti: 'Ey Süleyman bugünün işini yarına bırakma ve yarına çıkmaya garantin yok!' Bu şuurla elimde beklettiğim bazı çalışmalarıma hız verdim. Bugünün işini yarına bırakmama adına eksik kalan kitaplarıma hız verdim ve hamdolsun dört kitap ortaya çıktı. Bunlar sırasıyla:

1-Hayatı Güzeleleştiren Hikayeler

2-Rektörler Konuşuyor

3-Koronaya 100 Mektup

4-Eğitim Felsefesi

Kötümser gibi görünen günleri iyimser duruma çevirmenin elimizde olduğunu bu salgın bana öğretti.