Dr G.Ay, Dr.Hümeyra Türedi’ye  sordu “Damgalamalarla” başedebilmek için, güçlü bir kimlik şart mı?”..(2)

Abone Ol

AY: Amerika`nın, Rusya`nın, AB ülkelerinin, zaman zaman ülkemiz ile/Türk imgesi ile ilgili 'damgalarına' örnek verebilir misiniz?

TÜ REDİ: Aslında AB ve Türkiye arasındaki ilişkiler Damga Teorisi`ne çok güzel bir örnek; Avrupa bizi yüzyıllarca tembel, barbar, kirli, despot, doğulu, cahil, geri, Hasta Adam, Doğu Despotu gibi damgalarla itibarsızlaştırmaya çalışmış; Aslında temelde kendini tanımlaması için bu ötekileştirmeye de ihtiyacı olmuş. Ötekileştirmenin en önemli aracı olarak damgalamayı kullanmış;

Bize yöneltilen tüm bu damgalamalara Damga Teorisi çerçevesinden bakıldığında, Avrupa`nın da Amerika`nın da Türkiye`yi sevmediği, istemediği ortaya çıkıyor aslında, sadece diplomatik açıdan durumu idare ediyorlar.

Damgalayan grup, zaman zaman damgaladığı aktöre iyi görünebilir. Damgalı aktörü sanki aralarına kabul edecekmiş gibi bir görüntü verebilirler. Ancak damgalı aktör, normallerin grubuna hiçbir zaman kabul edilmeyeceğini bilmelidir. Eğer damgalı aktör bunu unutur ve gerçekten bu 'normal gruba' dahilmiş gibi bir tavır içerisine girerse hemen uyarılır; Tehdit ve şantajlar başlar; Aslında kim olduğuyla ilgili ifşalarla tehdit edilir; Goffman, damgalarını ya da kusurlarını ortaya dökeceğini söyleyerek, normaller grubunun damgalı aktörü istendik davranışları sergilemeye iteceğini söylemektedir. Damgalı aktör, ya bu tehditlere boyun eğecek ve istekleri yerine getirecektir, ya da normaller grubuna katılmayı tamamen aklından çıkarıp kendi kimliğini açıkça taşımayı seçecektir.

Özellikle hem ABD`de hem de Avrupa`daki ülkelerin meclislerine her yıl Sözde Ermeni Soykırımı tasarısının gelmesini, Goffman`ın bahsettiği bu şantaja benzetiyorum. Biliyorsunuz, Türkiye, Sözde Ermeni Soykırımıyla her zaman tehdit edilir. Aslında bu, Batı`nın gözünde Türkiye`nin ne ifade ettiğinin dolaylı olarak hatırlatılmasıdır. Barbar Türkler damgası hiçbir zaman sona ermez; Sona ereceğini beklemek beyhude bir bekleyiştir. Kopenhag kriterlerini tamamlasa da yeni kriterler ortaya konur; Tüm kriterler tamamlansa da yenileri ortaya çıkacaktır; Bir oyalama taktiği vardır ve Goffman bu oyalamanın damgalı grup tarafından her zaman kullanıldığını yazmaktadır.

Damgalı grup, damgaladığı aktörü her zaman izler. Kendi kodları doğrultusunda hareket etmesini ister. Eğer bu kodlar doğrultusunda hareket ederse alkışlar, etmezse 'yolunu şaşırdığını' söyler. Goffman`ın bu tespitleriyle AB`nin ve ABD`nin politikalarının bu kadar örtüşmesi hayret verici doğrusu; Bugün bile Ayasofya`nın açılması nedeniyle gelen tepkiler, normallerin dikte ettiği kodlardan uzaklaştığımızın bir göstergesi gibi. AB bizi kınarken, Papa içinin acıdığını söylüyor. ABD ise 'hayalkırıklığı'na uğradığını ifade ediyor. Tüm bu söylemler, damgalama gücünü elinde bulunduran kesimin damgalı aktöre üst perdeden konuşma örnekleri;

Kitabımda da belirttiğim gibi, Türkiye damgalandığını bilmektedir ve damgalanmışlığın tüm belirtilerini göstermektedir. Normaller grubu (Batı) tarafından kabul edilmek için çalışmaktadır. Ancak damgalarının silineyeceğini bilmeli ve AB`ye alınmayacağını anlamalıdır. Bu yüzden, kimliğinden utanmayı bırakmalı 'huzura ermeli'dir. Zira Goffman sürekli 'mış gibi' yapmanın damgalı olanı çok yorduğunu söylemektedir. Hakikaten hem iktidarlar hem de halk olarak çok yorulduğumuza inanıyorum.

Rusya konusunda ise durum biraz farklı; Evet, Rusya da bizi damgalıyor. Ancak kendisi de Batı tarafından damgalanmış bir ülke. Komünist olarak yıllarca damgalandı, hala dışlanıyor ve bu damgası sona ermeyecek. NATO, Rusya`nın damgalarının bir simgesi gibi! Rusya da Türkiye gibi Doğulu ve despot olmakla suçlanıyor. Bu açıdan Türkiye ve Rusya aynı damgalanmış kulübün üyeleri olarak görülebilir. Damgalanmış aktörler, birbirlerinin desteğini arayabilir. Kendi damgalılar kulübünde yıldız olmayı tercih edebilirler. Belki de Şangay Beşlisi ve Türkiye`nin bu beşli ile ilişkisi, damgalanmış grubun bir dayanışması olarak okunabilir. Zira Çin de Batı tarafından damgalanmış bir ülkedir.

Dolayısıyla damgalanma siyaseti üzerinden sadece içdeğil, tüm dış siyaset de yorumlanabilir. Ve bence damgalama açısından dış siyaset tahlili oldukça başarılı sonuçlar verecektir. Bu tahlillere önem vermeliyiz.

Şunu da belirtmek isterim ki, bugün damgalama gücünü elinde bulunduran Batı`dır (Avrupa ve ABD). Dünyadaki milletler Batılıların belirlediği normlara bağlı olarak damgalanıyor. Birgün bu güçdengesi değiştiğinde, damgalanan aktör Batı olacaktır.

AY: Türkler`in kendi içinde, günlük yaşam içinde ortaya çıkan 'damgalar' var mı?

TÜ REDİ: Olmaz olur mu var tabi; Damga da zaten bir ay sürüp sonra silinen bir süreçolarak işlemez. Yaygındır, derindir, silinmesi imkansızdır. O yüzden, 2. Abdülhamid`e vurulan 'kızıl sultan' damgası yıllara rağmen yaşamakta; Örümcek kafalı, softa, yobaz gibi ülkemizde bir kesime vurulan damgalar da hala yaygın; Bugün vatan haini, din düşmanı, Gezici gibi damgaları da görmekteyiz; 'Göbeğini kaşıyan adam', 'Beyaz Türk', 'Makarnacı' gibi siyasal ve sosyal açıdan birbirine karışmış damgalarımız da mevcut; Sanırım, insan ve siyaset var oldukça damga siyaseti devam edecek gibi;

Devam edeceğiz;

&nbsp

&nbsp