Değerli okuyucularımız, araştırmacı, yazar, Eski Orta Asya Edebiyatı uzmanı, halkbilimci, şair, yazar Dr. Yusuf Emrah İlik`le gerçekleştirdiğimiz sohbetimizin e-sohbetimizin ikinci bölümünün öznesinde Orta Asya Edebiyatı, Cengiz Aytmatov ve Orta Asya`da unuttuğumuz kardeşlerimiz yer alıyor.

`height=
Dr. Y. Emrah İlik ve İ. Ethem Gören Sultan Köşesi nde

İbrahim Ethem Gören: Eski Orta Asya Edebiyatı gündeminize nasıl girdi?

Dr. Y. Emrah İlik: Bu alana yönelmemin altında yatan sebep Afganistan`da bulunan ve modern Çağatayca konuşan Türk halkları diyebilirim. Kazakça ve Özbekçe bildiğim için diğer Orta Asya dillerini çözmede zorluk yaşamıyorum. Afganistan`da bulunduğum yıllarda Dariceye (Afganistan Farsçası) yöneldim. Özellikle Belh ve Mezar-i Şerif`te yani kuzey Afganistan`da hâlâ yaşayan bir dil Çağatayca. Bu da benim Ali Şir Nevai ile buluşmama zemin teşkil etti. Yani sorunuzun cevabı tek kelimeyle Ali Şir Nevayi ve onun tezkiresi Mecalis`ün-Nefâis.

Çalışmalarımı kendime sorduğum soruların belirlediğinden bahsetmiştim. Yani akademik bir kariyer veya karşılığında farklı bir amaçdüşünmeden başlıyor genellikle araştırmalarım. Çünkü kendi ihtiyacım olunca daha bir zevkli hale geliyor yaptığım çalışmalar. Özellikle Eski Orta Asya Edebiyatı hatta Çağatay alanı ile ilgili de çalışma yapma fikri bu şekilde gelişti. Çağatay edebiyatının en önemli şehirlerinden olan Herat şehrine ziyarete gitmiştim. İstanbul`dan önceki kültür ve edebiyat merkezi olan bu şehir adeta beni büyüledi. Bildiğiniz gibi sadece Herat Ali Şir Nevai, Hüseyin Baykara, Molla Cami, Fahrettin Razi gibi devasa şahsiyetlere ev sahipliği yapıyor. Bunun yanında Gazne ve Belh şehrine sanırım ileride değineceğiz. 

İnşallah;

Herat dönüşü sonrasında Ali Şir Nevai, Hüseyin Baykara ve onların eserleri üzerine yöneldim. Fark ettim ki bu ve bunlar gibi büyük şahsiyetlerin neredeyse hepsi yaptıkları diğer ilmi çalışmalarının yanında, bulundukları dönemde yaşamış ve yaşadıkları çağa yön vermiş önemli kişileri ayrıntılı olarak anlattıkları tezkire tarzında eserler kaleme almayı kendilerine birer vazife olarak görmüşler. Özellikle Nevai`nin yazdığı Mecalis`ün-Nefâis adlı muhteşem tezkire sayesinde birçok şair, sanatkâr ve devlet adamından haberdarız. 

Mecalis`ün-Nefâis`ten sonra Orta Asya`da yazılan tezkireleri araştırmaya başladım. Ve hâlâ Türkçeye tercüme edilmemiş olan Hasan Hoca Nisari`nin Müzekkir-i Ahbab adlı tezkiresi karşıma çıktı. Asıl ilginçolan ise Fuat Köprülü`nün Müzekkir-i Ahbab`tan alıntılar yaparak en önemli eseri İlk Mutasavvıflar adlı çalışmasını kaleme almasıydı. Bildiğiniz gibi Fuat Köprülü bu kitabında Ahmet Yesevi`nin önemini vurgulamış, Ahmet Yesevi`nin üstadı Arslan Baba hakkında bilgi vermiş ve Anadolu`ya bu iki şahsiyeti tanıtmıştı. Ayrıca kitabında Ahmet Yesevi ile Arslan Baba arasındaki meşhur hurma menkıbesinden bahsetmiş ve bu bilgiyi Hasan Hoca Nisari`nin Müzekkir-i Ahbab`tan almıştı. Ben hem bu kitabı okumuş hem adı geçen şahsiyetlerin bulunduğu coğrafyada yaşamıştım. Daha sonra Türkiye`de Müzekkir-i Ahbab ile ilgi yapılan bir iki makale dışında başka bir araştırma olmadığını fark edince bir hazineye ulaşma heyecanıyla Müzekkir-i Ahbab ile ilgili çalışma kararı aldım. En azından bu eserin tercüme edilmesine katkı sağlamaya ve içerdiği şahsiyetleri tanımaya karar verdim. Ve böylelikle her ne kadar halk bilimi ve kültürel araştırmalar daha çok ilgi alanım olsa da ben de diğer çalışmalarım yanında bir tezkire ile bu büyük kültür dünyasını tanıtma yolunda bir adım atmak istedim. 

Ne güzel; Manas destanına gelmezden önce Kırgızları ve Türkistan kültürünü konuşmak vakıa mutabık olacaktır. Kırgız Türklerine ve Türkistan kültürüne dair bir paragraf açalım; Kırgız kültürünün anahtar kelimeleri nelerdir, mühim kahramanları kimlerdir?

O kadar geniş bir kültür ki neresinden başlamak lazım açıkçası kestiremiyorum. Çünkü bu kültürü İslam öncesi ve sonrası, Sovyet Rusya öncesi ve sonrası diye bölümlere ayırmak yerinde olacaktır. Hâlâ kültürel öğelerin yaşandığı ve yaşatıldığı bir coğrafya Kıpçak bölgesi. Özellikle Kırgızlar ve Kazaklar başlarından birçok badire geçmesine rağmen çok şaşırtıcı bir şekilde nerdeyse bütün geleneklerine sahip çıkmışlar, bu eşsiz kültür mirasını, Sovyet Rusya zamanında bile sözlü ve yazılı olarak nesilden nesle aktarıp günümüze kadar getirmişler. Bu sözlü kültürün bazıları yazıya geçirilmiş bazıları ise hâlâ halk arasında üzerinde çalışacak araştırmacıları bekliyor. 

Kırgız kültürünün iki anahtar kelimesi: Manas destanı ve Cengiz Aytmatov

Kırgız kültürünün en bilinen ve en önemli iki anahtar kelimesi Manas Destanı ve Cengiz Aytmatov`dur demek yerinde olacaktır. Manas destanına sanırım ileride değineceğiz o yüzden burada Kırgızların en önemli şair, yazar, ilim ve siyaset adamı Cengiz Aytmatov a değinmek istiyorum. 

`height=
Dr. Y. Emrah İlik Arizona çöllerinde

Söz sizde Yusuf Emrah Bey.

Cengiz Aytmatov gerçekten sayfalarca yazmak ve üzerinde konuşmayı gerektiren bir konu. Özellikle bildiğiniz gibi Cengiz Aytmatov Kırgız halkını ve kültürünü yeniden canlandıran çok önemli bir isim. Eserleri neredeyse 160`tan fazla dile çevrilmiş. Ü lkemizde de tanınan ve eserleri senaryolaştırılıp filmleri çekilmiş bir kalem üstadı. Tabii ki benim ondan bahsetmem ve eserleri ile ilgili söz söylemem haddimi aşan bir konu. Burada onun eserlerini okumuş ve etkilenmiş bir birey olarak bir şeyler söylemek sanırım daha uygun düşecek. Yoksa ülkemizde gerçekten de Cengiz Aytmatov ile ilgili çalışmalar yapmakta olan çok değerli ilim adamları ve onların eserleri var. 

Ü stadın vefâtından sonra Elveda Gülsarı` serlevhalı bir yazı kaleme almıştım. Sizi hangi eserleri tesir altında bıraktı?

Bir okuyucu olarak en çok etkilendiğim eserleri eminim herkesin bildiği Cemile, Gülsarı ve Selvi Boylum Al Yazmalım`dır. Bu eserlerin bazılarını da sinema perdesinde izlemiştim. Bunun yanında enfes sembolik anlatımlar ve insan tahlillerinin yapıldığı Gün Olur Asra Bedel ve Toprak Ana eserleri de oldukça meşhurdur. Fakat yazarının Aytmatov olduğunu alanla ilgilenenler ve araştırmacılar dışında bilenlerin sayısı maalesef çok azdır. Eserleri diğer yazarlara ilham kaynağı olmuş. 

Dr. İlik: Aytmatov Kırgız halkını yeniden kendine getirmiştir.'

Kırgız halkını yeniden kendine getirmiştir. Bişkek`te Kırgız İlimler Akademisi`nde bir projeye başlamıştım. Cengiz Aytmatov yeni vefat etmişti. Kırgız ilim ve edebiyat dünyasının önemli şahsiyetlerinden Prof. Dr Abdullacan Ahmetaliev ile Aytmatov ve onun eserleri ile ilgili konuşurken bana Cengiz Aytmatov`un eserlerinde tipler ve motifler üzerine bir çalışma yapmamı teklif etmişti. Ben o sıralar Manas destanı üzerine çalışmayı düşündüğümden bana sunulan bu fırsatı kabul edememiştim. Ahmetaliev`in Aytmatov`u anlatırken gözlerinin dolmasını ve heyecanlı bir şekilde onun eserlerinden bahsetmesini unutamıyorum. Ama bu teklif, bende Aytmatov`un eserlerine karşı bir ilgi uyandırmıştı. 

Cengiz Aytmatov`da neler keşfettiniz?

Cengiz Aytmatov şair ve edebiyatçı olmasının yanında aynı zamanda bir siyaset ve devlet adamı. Ne zaman onun yazdığı satırlar arasında seyahate çıksam eserlerinin birçok kritik yerinde bu siyasi kimliği eritmiş ve halkına, hatta Anadolu insanına bir şeyler anlatmaya çalışıyor gibi hissederim.  Sovyet Rusya zamanında bile gözünü hep Anadolu`ya çevirmiş sanki bir şeyler söylüyor gibiydi. Çünkü dili bir, dini bir, kültürü bir kardeşler ayrı düşmüştü. 

Aşk neydi? Aşk emekti`. 

Nedense ne zaman onun eserlerinden birini okusam veya filmlerinden birini seyretsem hep bu vurguyu hissediyorum ve ne zaman Aytmatov aklıma gelecek olsa özellikle hep bir sahne gözümün önünde canlanır. Her Anadolu insanının seyrettiği Selvi Boylum Al Yazmalım filmindeki o meşhur sahne; Bildiğiniz gibi o filmde muhteşem bir aşk hikâyesi vardır. Kavuşamayan iki farklı dünyanın insanı ve bir de çocukları karakterize edilir. Bilindiği gibi bu filmde Asya oğlu Samet`in geleceğini düşünerek âşık olduğu halde İlyas`ı değil ona ve oğluna sahip çıkan Cemşit`i tercih etmektedir. Ve film şu vurucu cümleyle biter ve Asya âşık olduğu İlyas`a şu efsaneleşmiş sözlerle çaresiz bir şekilde mecburen veda eder. Aşk neydi? Aşk emekti`. 

Asya karakterinin gerçekte Türkistan coğrafyasını, İlyas ve Asya`nın oğulları olan Samet`in orada yetişen yeni nesli, İlyas`ın Anadolu`yu ve Cemşit`in Rusya`yı temsil ettiğini düşününce Anadolu halkı olarak Orta Asya`ya ne kadar kayıtsız kaldığımızı ve Asya`nın aşkını ve ümidini bir kenara bırakarak kendisine ve nesline emek veren Rusya`nın yanında kaldığını düşünürüm. 

Dr. Y. Emrah İlik: Aşk gerçekten emeğe yenildi!

Orta Asya Türkleri de bu emeğin karşılığında -üzülerek söylüyorum- Anadolu insanının da geçkalmışlığı neticesinde mecburen Rusya tarafında kaldı ama gönlü Anadolu insanından yana oldu. Evet, aşk gerçekten emeğe yenildi gibi duruyor. Son yıllarda özellikle bağımsızlıktan sonra ilişkilerimiz artsa da daha çok emek sarf etmemiz gerekiyor gibi görünüyor aşkı geri kazanmak için;

Biz de gözlerimizi içimize, Anadolu coğrafyasına mıhladık, kardeşlerimizi, ihmal ettik. Türkistan illeriyle tesanüdü artırıcı yeniden ateşleyici bir güce ihtiyacımız elzem;

Önemli bir konuya değindiniz. Bu vesileyle şunu ifade etmek istiyorum. Alanımla alakalı olduğu için Orta Asya araştırmalarını yakından takip ediyorum. Amerika`da ve Avrupa`da Orta Asya ile ilgili çalışma yapan birçok kurum ve kuruluş var. Özellikle takip ettiğim kadarıyla özel üniversiteler bünyesinde son 10 yılda 25`e yakın Orta Asya ile ilgi araştırma merkezi açıldı. Ve bu merkezler Orta Asya Türkleri ile ilgili tarih, sanat, arkeoloji, edebiyat ve politika alanında çalışmalar yapıyor, her sene büyük çapta programlar organize ediyorlar. Tekrar üzülerek ifade etmek isterim ki bizim kaçtane sadece Orta Asya Türklerine yoğunlaşmış araştırma merkezimiz veya üniversite bünyesinde açılmış anabilim dalımız var? Bir elin parmaklarını geçmez. Ne zaman bir konu açılsa 'biz kardeşiz, dilimiz bir, kültürümüz bir' deyip tıkanıp kalıyoruz. 

`height=
DR. Y. Emrah İlik

'Orta Asya üzerinde durulması gereken bir mevzu.'

Orta Asya ciddi olarak masaya yatırılıp üzerinde hassasiyet ile üzerinde durulması gereken bir mevzu. Mesela şöyle bir soru sormak istiyorum. Batıda ve Doğuda yayınlanan günlük gazetelerin ve haber sitelerinin haberlerinde ne kadar sıklıkla bir Orta Asya haberiyle karşılaşıyoruz. Bir ara özellikle dikkat ettim Batıda neredeyse ayda bir iki haber ya çıkıyor, ya da Rusya` denilerek aslında Orta Asya`da olan bir hadiseden bahsediyorlar. 

Türkiye`de de durum pek içaçıcı değil;

Evet, İbrahim Ethem Bey, aynı durum biraz daha iyi seviyede olmakla beraber Türkiye medyası için de geçerli. Mesela alanı Orta Asya olan kaçkişi Orta Asya başkentlerini doğru sayabilir. Veya kaçkişi, birkaçdakika müddetince az önce bahsettiğim kardeşiz vs. söylemleri dışında Orta Asya müziği, edebiyatı ve kültür mirası üzerine birkaçkelâm edebilir. Neden bu konuyu özellikle vurguluyorum! 

Neden?

Çünkü genel olarak dikkat ettiğimizde Türkiye ve Anadolu ile ilgili olarak sağcı-solcu-İslamcı aydınlar hep bir arayış içerisinde ve Anadolu`nun çok kritik bir dönemden geçtiğine vurgu yapıyorlar. Kendi düşünce dünyalarına göre bazı fikirler ileri sürüp bazı çözüm önerileri sunuyorlar. 

Bu meyanda kanaatleriniz nasıl şekilleniyor?

Hem Orta Asya`da yaşamış ve Türk İlleri`ni batıdan gözlemleyen biri olarak Orta Asya`nın ateşleyici bir güçolarak yeniden ele alınması gerektiğini düşünüyorum. İster yeni bir medeniyet inşası diyelim, ister ekonomik özgürlük diyelim, ister sosyal daralmanın neticesinde bir çıkış yolu diyelim, ister kapitalizmin pençesinden kurtulma ve tam bağımsızlık diyelim veya başka bir şekilde ifade edelim. Hepsi aynı kapıya çıkıyor. Bu tür büyük kültürel, siyasi ve ekonomik atılımların ve sosyolojik dönüşümlerin arkasında hep ateşleyici bir güçve bu gücü temsil eden ilim insanları ve onların kitapları olmuştur. 

Mesela;

Mesela Selçuklu devletinin ateşleyici gücü Ahmet Yesevi`nin kazanından çorba içip Anadolu ve Balkanlara giden sanatkârlar ve erenler olmuştur. Osmanlı devletinin Osmanlı medeniyetini kurmasındaki unsurlara bakarsak İbn Arabi`yi, Mevlâna ve Mesnevi`yi görürüz. Nedense bu insanlardan etkilenip göçeden insanları derviş, işi gücü ibadet olan dini kişilikler olarak tasvir ederek hata yapıyoruz. Bunların arasında ciddi mimar ve sanatkârlar, ticaret erbabları var. Ayrıca, Fatih`in de İstanbul`u medeniyet merkezi haline getirmek için İstanbul`dan önceki medeniyet merkezi olan Herat`ta ne kadar âlim, sanatkâr edebiyatçı varsa karşılığında çok ciddi paralar ödeyerek İstanbul`a davet ettiği, ortadayken neden hali hazırda kapalı bir kutu gibi görünen, dünya basınında doğru dürüst haber çıkmayan ama bunun yanında sessizce ve planlı bir şekilde açılan araştırma merkezleri faaliyet alanlarını genişletirken Anadolu coğrafyası olarak hem coğrafik özellikleri bakımından hem de kültür-sanat derinliği açısından yanımızda duran Orta Asya`ya karşı kayıtsız kalıp başka Orta Doğu toplumlarıyla uzun ve yorucu ve kısmen sonucu belli olan bir flörtleşmeye giriyoruz açıkçası anlamış değilim. 

Kendimizi farklı yerlerde mi konumlandırıyoruz?

Sanki; Bence bize çok yakın olduklarından ve kendimizi farklı bir yere oturttuğumuzdan elimizdeki fırsatı değerlendiremiyoruz. Az önce ifade ettiğim muhtelif ülkelerde açılan araştırma merkezleri bazılarının bu ateşleyici gücün farkına vardığını gözler önüne seriyor.

`height=
Dr. Y. Emrah İlik Doktora hocasıyla

Ya Anadolu!

Anadolu`da ise değerli akademisyen ve yazarların çalışmaları hariçbu ateşleyici güç, bazı şovenist ve mübalağalı sözlerle nargilelere köz oluyor maalesef.  Yani adım atmak için 50 veya 100 tane daha merkezin açılmasını beklersek yine geçkalırız. Ve tekrar vurgulamak isterim ki Asya yine emeği tercih eder ve bizi aşkımızla baş başa bırakır. Ve biz toplum olarak yine hamasi cümlelerle dolu, neticesi olmayan ve bizi sadece rahatlatıp hiçbir sonuca vardıramadığımız sohbetlerde, kendi elimizle yitirdiğimiz ve kaybettiğimiz bu önemli şansın nutuklarını atarız. Merdi kıptı gibi şecaat arz ederiz, nasıl bir fırsatı kaçırdığımızın farkında bile olmadan.  İşte Cengiz Aytmatov`un bende uyandırdığı tesir ve eserlerinde hissettiğim çaresizliği böyle özetleyebilirim.

-İkinci bölümün sonu-

Yarın: Dr. Y. Emrah İlik: Manas yaşayan bir destandır!