Bir zaman Asitane`nin manevi muhafızlarından Özbekler Tekkesi Şeyhi İbrahim Edhem Efendi 'hû ' diyerek ebru teknesini açtı; 'Hû hû ; 'Ü sküdar`daki dergâhın gedikli kumrularının ezkârı 'hû -hû 'lara karıştı;

Hezarfen Ü stad, bereketli ömrünün ahir zamanına, son sekiz ayına yetişen Necmeddin Okyay`a sadece teknesini değil gönlünü de açtı.

Edhem Efendi Kuddise Sirruhu, 'Zamanımız sürat çağıdır' diyerek ötelere, öteler ötesine, bir güvercin kanadı üzerinde ankaribuzzamanda kanat çırpacağını sezmişçesine ebru namına uhdesinde ne varsa Necmeddin Efendi`ye bitamamiha aktardı.

Necmeddin Efendi de hocasının tetebbuatını hüvesi hüvesine milimi milimine sadrına ve gönlüne nakşetti; '8 ay gibi kısa bir sürede ebru öğrenilebilir mi?' demeyin; Necmeddin Bey çok çalıştı, hocasının anlattıklarını özümsedi, günlerce ebru teknesinin başından kalkmadı, renk bilgisini Hoca Ali Rıza`dan öğrendi ve böylelikle ebrular teknede halka halka büyüdü.

`height=

Vakt-i merhunu gelince Hezarfen Necmeddin Efendi, soyadı gibi düzgün bir adama Mustafa Düzgünman`a ebru namına tüm bildiklerini öğretti. Teknede battal ebrularla birlikte birer ikişer çiçek ebruları da açmaya başladı.

Mustafa Düzgünman Hoca yıllar yılı teknesiyle konuştu, kitresiyle halleşti, sergeniyle dertleşti; Tam otuz beş yıl tek bir ebrusunu satmadan, satamadan, hiçkimse ebrularına 'aferin' demeden, sabırla, sebatla, ısrarla, azimle ebru yaptı;

Onun, içten gelen coşkulu ebru yapma iştiyakı, eskilerin, 'Marifet iltifata tabidir/Müşterisiz meta zayidir' tesbitinin istisnası oldu. Yüzlerce, binlerce ebruyu evinde kız çocuklarının çeyizlerini düzenlediği gibi istifledi; Kendisine tabi olacak talebelerin gelip bendesi olması için yıllar yılı Sani-i Hakiki olan Cenab-ı Mevla`ya niyaz etti, tazarruda bulundu.

Arayan bulur, bulanlar arayanlardır. Bir zaman, Alparslan Babaoğlu nâm gençmühendis, hocasının kapısını çalıp da hoca ile talebe namzedi gözgöze geldiğinde 'elkalbi minel kalbi ilel kalbi sebila' dendiği üzere kalbi bir bağlılık husule geldi.

Hoca, talebesine kol kanat gerdi. Talebe, hocasının dizinin dibinden ayrılmadı; Manevi mirasçısı oldu, hâsılı talebelik yaptığı şu kadar yılda Mustafa Hoca teknesiyle birlikte ruhunda, gönlünde ebruya ve ebrunun hakikatine dair ne geçiyorsa talebesi Alparslan Babaoğlu`na öğretti... Böylelikle klasik ebru teknesi biiznillah kışlayacak/yazlayacak sağlam bir liman buldu;

Ebru halka halka büyür; Boyalar, teknenin içine Nisan yağmuru gibi aheste aheste iner; Fırça, suyun üzerinde açıveren kırmızı bir gülün goncasının etrafını dolanırken ebrucunun dili ile birlikte tüm vücudu letâifleri, Habî b-i Kibriya Efendimize (sav) salâvat okumaya başlar: Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammed.

Boya, döne döne yana yana teknenin içinde en güzel lâle suretine dönüşürken ebrucu üçlere, yedilere, kırklara karışır, Sinan-ı Abdülmennân zamanına gider, Süleymaniye`nin zarif minarelerine koşar adım çıkarak seher vaktinde 'Essalât-ü hayr`un mine`n-nevm' der; Namaz uykudan hayırlıdır;

Boya, suyun içinde gelincik suretine bürünürken ebrucu on altıncı asra kanat çırpar, İznik atölyelerinde Sultanahmed Camii`nin çinilerini pişirir, çinilerle birlikte ruhu da pişe pişe kemâle eder ve 'Hamdım, piştim, yandım' demeye başlar; Yana yana, döne döne, yaka yaka birbirinden âlâ ebruları teknesinden teker teker besmeleyle çıkarır.

`src=

Ebrucu, akkase ebru için 'Garik-i bahr-i isyanem dahî lek ya Rasulallah' ibaresini keserken, Mescid-i Nebevi`de huzur ve huşu içerisinde Kur`an-ı Kerim tilavet eden Peygamber âşıklarının gönlü gibi temiz ve pak bir nasiye ile teknenin başına oturur.

Ebrunun kitabetle, yazmakla, okumakla ifade edilemeyen, kelâma sığmayan, lâhû tî bir yönü vardır. Bu anlatılamayan yön, usta çırak münasebetiyle öğrenilir, hâl ilmiyle gelişir, ihlâs ve samimiyetle pekişir; Bunun içindir ki ebru kitaplardan öğrenilemez, usta gerekir, mükemmel ve mükemmil bir usta, üstad;

Bir ebrucunun ustalığı zamanındaki hattatların ebrularına eserlerinde çokça yer vermeleriyle doğru orantılıdır. Bunun içindir ki Necmeddin Efendi`nin ve Mustafa Düzgünman`ın ebruları Hacı Kamil Akdik`in, Halim Efendi`nin, Hamid Bey`in, Macid Ayral`ın, Beşiktaşlı Nuri Efendi`nin, Kemal Batanay`ın eserlerinin etrafında gizli bir zikri dillendirmektedir.

Ebru battal ebrudur. Klasik ebru battal ebrudur. İşlem açısından en basit ebru çeşidi gibi görünür olmakla birlikte netice itibarıyla tekneden çıkarılması en zor olan ve ustalığa delalet eden ebru battaldır.

Düzgünman Hoca`nın hayrülhalefi Ebrucu Babaoğlu klasik ebrunun niçin battal ebru olduğunu 'Battal ebru yapmak, sadece fırça ile boyaları teknenin yüzeyine serpmekten ibaretmiş gibi görünse de suyun üzerinde ortaya çıkan deseni meydana getiren damlaların büyüklükleri, birbirilerine göre nispetleri ve dağılımları bir noktadan itibaren ebrucunun kontrolü dışındadır ve zuhû râta tabidir. Bu yönüyle tasavvufta cüzî irade ve küllî irade bahsi anlatılırken misal olarak gösterilen battal ebruyu ahenkli renklerle ve güzel yapabilmek, onu yapanın hangi duygu ve düşüncelerle ve nasıl bir teslimiyetle ebru yaptığının bir göstergesidir ve yaptığı battal ebru, ebrucunun kalbinin adeta aynası hükmündedir.' cümleleriyle tarif ve tavsif ettikten sonra Ebruname`ye kulak vermemizi istiyor:

'Zan etme ki bu eşkâlin hâlikıyız senle ben,

Gafil olup şirke dalma bir fâildir iş gören,

Fırça, çanak, boya, tekne vâsıtadır bilmiş ol,

Hep suver-i ilmiyyedir mezâhirde görünen.'

Ebru aşkla tekneden çıkartılır, aşkla, sadakatle; Hocanın, üstadın izinden hüvesi hüvesine, milimi milimine adım atmakla ebruculuk öğrenilir.

Ebru, himmetle, şevkle, heyecanla, aşkla yapılır. Ebrucular hocalarının eline, eteklerine tutunur; Tıpkı Necmeddin Efendi`nin Edhem Efendi`ye, Düzgünman Hoca`nın Necmeddin Okyay`a, Ebrucu Babaoğlu`nun Mustafa Düzgünman`ın eteğine tutunduğu gibi;

Ebrucular el ele tutunur, heyecanla ebru yapar ve dillerinden aşk-ı tabii ile cennetmekân Düzgünman Hoca`nın ebruculuk tarihine geçen şu mısraları dökülür:

Bî nudû d-i zevk-i elvan ebrû culuk san`ati

Erbâbının nazarında çoktur onnu kiymeti,

Her varakta sırr-ı cemâl âşikârdır zâhidâ

Bu ebrû lar, bu safâlar hepsi aşkın himmeti

Not: 2014 yılında kaleme aldığımız ve geride kalan zaman diliminde Son Devir haber portalının linklerinden düşen, bir nevi nisyana terk edilen bu yazıyı gördüğümüz lüzum üzerine redakte edip yeniden yayınlıyoruz.