Eğitim çöktü, battı, yandık, bittik değil de 'Nasıl yapsak, benim katkım ne olur?' diyebilirsek ve bunu laf olsun anlayışıyla söylemezsek inanın, iyi fikirler önce gönülleri sonra nesilleri fethedecektir.

Eleştirdikten hemen sonra onun çözümüne dair ayrıntılı maddeleri sıralayamadığımız takdirde, 'Bal yapmayan arı gibi vızıldar dururuz.' Ama biz de çiçek özlerinden bir şeyler toparlayıp kovana getirirsek o zaman sözümüzün, eleştirimizin anlamı olacaktır.

Evet, 'Gemi karaya oturdu.' sözünden ziyade 'Gemi okyanusun derinliklerine battı.' dersek eğitimin hali pürmelalini daha net ifade etmiş oluruz. Karaya oturdu dersek, kurtarma ihtimali olacaktır. Ancak kurtardığımız gemi, yine eski gemi olacağı için, onun üzerine yeni sistemleri, teknolojileri monte etmek pek de anlamlı olmayacaktır.

O yüzden 'Gemi okyanusun derinliklerine battı.' sözü durumun ciddiyetini daha açık, anlaşılır bir ifadeyle ortaya koymuş olacaktır.

At arabasının teker yapısı, dingil sistemi, boyunduruk ve diğer parçaları dronlar ve uçan arabalar için kullanılacak desek kimse inanmaz bize! At arabası da derinliklerde olan gemi de 'müzeler için' tarihi anlama ve ondan ders çıkarma adına kesinlikle kayda değer araçgereçlerdir.

Önce bu problemi kabul ederek işe başlamalıyız. Kabul etmediğimiz takdirde bunun acısını ilerleyen yıllarda bizden sonraki nesiller, kısmen de biz yaşamak zorunda kalacağız. Bu, şu ana kadar olan sistemi kötüleme adına değil, bundan sonrası için daha iyisini yapma adına bir an önce yapılması gerekenleri ortaya koyma fikriyle söylenmiş sözlerdir.

`src=

Kısacası 'Erken kalkan yol alır.' mantığının bir an önce hayata geçmesi meselesidir. Yakın gelecekte bu işin at arabası sistemiyle gitmeyeceğini herkes görecektir zaten. Asıl mesele tehlike tam da gelmeden hazırlığı yapmaktır.

Değişen ve gelmekte olan bu yeni sistemi ve onun dijital yazılımlarını yazmak için kolları sıvama vakti geldi geçiyor. 'Düşen, tutunacağı dalı seçemez.' diyor ünlü fikir adamı, Cemil Meriç.

Şimdiden hesap kitap ortaya koyalım ki, düşmeden tutunacağımız sistem hazır olmuş olsun. 'Bak ibret al yere düşen yaprağa, oda eskiden yukardan bakardı toprağa.' diyen Mevlâna hazretlerinin de sözü dikkatle değerlendirilmelidir. Yukardan bakma zamanı değil, görmezden gelme zamanı hiçdeğil. Bir an önce somut eserler koymak gerekiyor.

Bakın hepimizin en az bir kez kullandığı uygulamanın patronu Jack Ma, 'Çocuklarımız ancak eğitimi değiştirirsek makinelerle rekabet edebilirler.' Bize doğru gelen fırtınayı, kasırgayı, hortumu, lodosu, ılık esintiyi; görmezden gelemeyiz.

İş yapma şekli de iş içerikleri de her geçen gün değişmektedir. Robotlar çok yakın bir zamanda en az bir milyar insanın işini elinden alabilir.

Özellikle eğitim alanında biz eğitimciler, yani öğretmenler, 'Bilgi aktarmayı, öğretmeyi bırakacağız, ancak öğretmenlik devam edecek. Sadece görev şekli, yöntem ve usulleri, aktardıklarımız değişecek. İşte biz kendimizi ona hazırlamalıyız.

Dokunmatik telefona dokunamayan hayatın en tecrübeli insanlarına bir bakın. Biz de öğretmenler olarak o pozisyona düşmeyelim. Bu birçok iş alanında da böyle olacaktır.

Eğitimciler olarak bundan sonraki süreçte asıl işimiz, öğrencilerimize insani davranışları bizzat hal diliyle öğretmemiz olacaktır.

Yani her geçen gün, duygudan, insani değerlerden uzaklaşan, tabir caizse duygusuz, duyarsız, robotlara, zombilere dönüşen nesillere, 'değerlerimizi, inancımızı, bağımsız düşünebilmeyi, ekip çalışmasını, empatiyi, karşıdakine değer vermeyi, hayatın gerçekleriyle karşı karşıya kaldığında neler yapması gerektiğini...' öğretiyor olacağız.

İşimiz her tarafta bin bir çeşidi (yazılı, görsel, video, çizim, sanat, tiyatro, makale, kitap, sesli kitap; vb.) var olan bilgileri aktarmak olmayacaktır artık. Kısacası makinenin öğretemediklerini öğretmeliyiz.

Sıfatın tanımı, iskeletin yapısı, dört işlem bilgisi ile neyi nasıl yaparız sorusuna cevap aramak yerine sıfatların olduğu bir cümleyi, hikâyeyi, şiiri yazabilme yeteneğini teşvik etmek olacaktır işimiz. Bu da farklı alanları sanatla ifade etme işidir.

Makineler sanat konusunda da bir şeyleri ortaya koysa da henüz ruhu olmayan bir sanat taklidi yapıyorlar. İşte biz öğretmenler, öğrencilerimizin bir ruh taşıdığını, onların gönül dünyasını, hayata dair mücadelesini şekillendirmek ve onlara destek olmak için işimize devam edeceğiz.

Diplomaların da tarihin tozlu sayfalarında yeri çoktan hazırlandı. O yüzden artık ihtisaslaşma durumu çok daha erken dönemlerde başlayacaktır. Yani neyi, nasıl başaracağımızı belirleyip o alanda kolları sıvamalıyız. Ancak bu işi günümüzde olduğu gibi üniversiteyi bitirince değil, daha ortaokul lise yıllarında çalışmaya, başlamalıyız.

Eğitime dair birçok meslek alanı, ders konuları da değişecektir. Ders kitaplarımız 'girişimciliği, sorumluluğu, paylaşımcı olmayı, mücadeleyi, deneme yanılma yollarını, projeyi, hayal kurabilen nesilleri, sorun çıkaran değil sorun çözebilen bakış açılarını verebilen ve sorumluluk alan bireyleri yetiştirmeyi kendisine hedef seçmelidir.

Her dersle ilgili bir ya da birkaçsomut projeyi ortaya koyabilecek bir yönlendirme kitabı yazılmalıdır. Hikâyenin tanımından, hikâye ile ilgili teorik bilgileri sıralamaktan ziyade hikâye kitabı çıkarmaya yönelik, film senaryosu yazmaya yönelik bir kitap okutulmalıdır.

Ü niversitelerimizde o kadar gereksiz bölümler var ki, bunlar bir an önce kapatılıp yerine güncele ve geleceğe dair bölümler açılmalıdır.

Tasarım, spor, özel ihtisas bölümleri oluşturulmalıdır. 'Okul kitaplarının yazılabileceği bir bölüm olsa hiçde fena olmaz.' Bu okulun işi en kaliteli ders kitaplarını yazmak olsa, eğitim çok da kaliteli olmaz mı? İçerisinde yazarlar, grafikerler, bilgisayar uzmanları, yazılım mühendisleri, tasarım mühendisleri; vb.

Bir diğer bölüm, 'yazar, şair, senarist' yetiştiren bir üniversitemiz olsa çok da kaliteli kitaplar yazılabilir. Bunların dışında yazar, şair olmasın demek değildir bu. O bölümlerden çıkan eserler, kitaplar bu işi yapmak isteyenlere de en doğrusunu göstermiş olacaktır.

Kısacası, makinenin yapamayacaklarına odaklanmalıyız. Makineleri de kesinlikle insanın kontrolünde tutmalıyız. Her daim insan makineye hükmetmeli.