Bu bahar ya da bundan sonraki on sekizinci baharda eğitime dair kaliteli programlar yapılacaktır, diye umutlanalım. Sosyal medyada “eğitim, öğretmen, sınav, okul, kitap okuma durumumuzu” özetleyen, eleştiren, yol gösteren birçok paylaşımı görüp okuyoruz. Bazen işte tam benim düşündüğüm gibi derken bazen de bu kadar da olmaz dediğimiz fikirlere de rast geliyoruz. Ancak televizyonlarda eğitime dair programlara pek de yer verildiği söylenemez.

Herkes bireysel olarak eğitime ve onun paydaşlarına; öznesine, yüklemine, nesnesine dair görüşlerini paylaşıyor; ancak bütün bu paylaşımlar havada kalıyor. Eğitimin içeriğini zenginleştirme adına düzenli, devamlı ve ücretli, emek isteyen uzun soluklu çalışmalara ihtiyaçvar. 

Nasıl ki her teknoloji firmasının bir ARGE’si var. Eğitimin ARGE’si de olmalı. Bunun asıl unsuru da masa başından ahkam kesen kişiler olmamalı. Bizzat sahada görev yapan öğretmenlerin görüşlerine yer verilmeli. Kısacası o masada öğretmen olmazsa olmaz unsur olmalıdır. Yoksa daha uzun yıllar havanda su dövmeye devam ederiz.

Ancak konu eğitime geldiğinde, eğitimcilerden başka herkes konuya hâkim, sözüm ona! Sahada alın teri döken, değişen nesli sürekli gözleyen, onlarla her gün, her ders zaman geçiren; tepkilerini, beğenilerini, duyarlı oldukları ve duyarsız oldukları yanları yaşayarak gören öğretmenlere hiçbir yerde söz hakkı verilmez. Verildiğinde de göstermelikten öteye geçmiyor. 

Söze geldiğinde, “Hocam çok kıymetlisiniz, sizin fikirleriniz önemli!” denirken iş ciddiye bindiğinde, karar alınması ve para ödenmesi gerektiğinde, “Biz karar aldık, böyle yapılacak!” deniyor ve kesilip atılıyor. Ondan sonra da “Biz neden başarısız olduk!” “Bir yerlerde yanlış var.” “Hocam siz yanlış yapıyorsunuz!” gibi sözler çok kolay kuruluyor. Sorumluluk öğretmende ancak karar verme işi ve neyin nasıl yapılacağı masa başındaki makam mevki sahiplerinde oluyor.

Eğitimin gelişimi, sorunları üzerine konuşulacaksa bunun hiçdeğişmeyen öznesi öğretmen ve öğrenci olmalıdır. Öğretmenin görüşü dikkate alınmadığında ve öğretmenlerin masada aldığı kararlar; eğitim sahasında kendisine uygulama alanı bulamadığında, yukarıdan gelen kararlar hep günü kurtaran ancak derde deva olmayan kararlar olacaktır. Bu da “Dostlar alışverişte görsün.” “Biz yaptık oldu!” demekten başka işe yaramayacaktır.

Sınıfın tozunu yutmamış, açıp bir sayfa kitap okumamış, birçok makamı işgal etmiş ancak bir gönle girememiş niceleri var. Makamını kenara bıraktığında geride kalanlar tarafından, “Selam veren, hâl hatır soran dostlar olmadıktan sonra…” 

Neye yarar, onca makam onca para, onca kalp kırıklığı?

“Boru Hattı” hikayesini bilenleriniz elbette ki vardır. Kovalarla uzak tepelerden, vadilerden su getiren iki adam. Birisi daha çok su getirmek için neredeyse günün on sekiz saatinde çalışıyor. Diğeri de altı saat kovalarla su taşırken altı saat de uzak tepelerden köye boru hattı döşemeye çalışıyor. Günün sonunda boru hattı döşeyen adam kârlı çıkıyor. Boru hattını planlayan ve döşeyen kişinin öğretmen olduğunu düşünelim.

Öğretmen bizzat işin içinde olduğu için eksikleri, yanlışları görür ve daha iyisini planlar. Ancak sadece günü kurtarma derdinde olan yöneticiler ya da yönetici olmayan yetkili ve paralı kişiler, bizzat işin içinde olmayıp da hüküm veren ekâbir kolayca işin içinden sıyrılır ve tüm sorumluluğu, eksikleri öğretmene yükleyiverir. Ancak iş karar vermeye, para harcamaya geldiğinde öğretmen ortada yoktur. Onun adına birileri karar verir. Kararın iyi tarafları kendilerine mâl edilirken hatalı, eksik yanları da öğretmelere yükleniverir. Elbette ki bunun da istisnaları vardır. İşini istişare ile yapan yamamaya gayret edenlere de rast gelmek elbette ki mümkündür.

Öğrencilerimizin; onlara inanan, onların potansiyellerini gören, sınav stresinin üstesinden gelmelerine yardımcı olabilecek, günlük hayatı da ıskalamadan tüm gerçekliğiyle yaşayabilmelerine yardımcı olacak ve öğrencilerin sadece sınav atı gibi değil de kendilerini geliştirmelerine yardımcı olabilecek öğretmenlere her zaman ihtiyaçları olacaktır. 

İşte, bu öğretmenlerin de karar vermeye, istişare yapmaya, hak ettiği gerçek ücreti almaya, sözünün geçerli olmasına ihtiyaçolacaktır. Geleceğe yön verecek olan öğrenciler hem bugünü hem de geleceği şekillendirmek üzere gecesini gündüzüne katan öğretmenlerin tezgahında yetişecektir.  Öğrencileri için mücadele eden fedakâr öğretmenlerin eğitime dair fikirlerine her zaman her zeminde yer verilmelidir.

Öğretmenler yalnızca öğrenme ve öğretmeden -sıfat, zamir, kцk ek, kare, eksi, artı, havuz problemleri, hьcre, iskelet, notalar, sol anahtarı, ısınma hareketlerinden- değil, aynı zamanda kendilerinin ve çocukların daha geniş gelişiminden de sorumludur. Yani onları hayata hazırlama, eğitebilme yönünden de sorumludur. Her öğretmen için en önemli hedef; öğrencinin önce kendisine, ailesine, yaşadığı topluma ve tüm insanlığa faydalı biri olarak yetiştirilmesidir. 

Öğretmenlerin her daim güncel kalabilmesi için kendisine zaman ayırması da gerekir. Bir öğretmenin okumaya, araştırmaya, yenilikleri takip etmeye özellikle de kendi alanıyla ilgili gelişmeleri yakından takip etmeye ihtiyacı vardır. Ancak bu, yirmi beş- otuz- otuz beş ya da kırk ders saatinin üzerine yapılacak bir iş olamaz. Millî Eğitim Bakanlığının 15+6 saat uygulaması kesinlikle yerinde bir karardır. Bu ders saatinin üzerinde öğretmene ders vermemek hem öğretmenin hem de toplumun yararına olacaktır.

Mesele eğitimse öğretmen masada ve sahada her zaman baş aktör olmalıdır. Masada olmayan aktörlerin sahada alın teri dökenlere söyleyeceği söz; kuru bir sözden öteye geçmeyecektir. 

Oysa bizim derdimiz gönüllere dokunacak sözleri bizzat yaşayabilecek nesiller yetiştirmektir.

Eğitim öznesi kimmiş?