7. Koğuştaki Mucize filminden sonra zaman bulup sinemaya gitmemiştim. Hatta onunla ilgili yazı yazamadığım için de çok üzgünüm zira çok iyi bir film;

Bugün çok güzel bir film izledim. Biyografik kitaplar ve filmler ilgimi çeker. Bu filmde elektriğin mucitleri arasında geçenleri, deneyimlerini kısaca hayatlarını anlatan başarılı bir film.

Elektrik Savaşları sadece mucitlerin savaşı değildi;

Tesla`nın ya da Edison`un kavgası da değildi.

Işık kimileri için karanlığında kapısını açacaktı.

Ve bir gün elektriğin can alma konusu gündeme geldi. Arşı tarafın ürettiği akım tehlikeliydi, Edison ise can almaya her zaman karşıydı fakat elektrikli sandalyeyi ortaya koyan da kendisi oldu. Bir atın üzerinde yapılan deneyin sessiz ve sakin bir şekilde gerçekleşmesi, bir idam mahkû munun da böyle sakin ve 'huzurlu' ölmesi gerektiği inancını doğurdu.

'İnsan yakışır şekilde dünyaya geliyorsa yakışır şekilde de ölmeli' dedi biri ve Edison`a bir sorumluluk yükledi.

Ellerinden kan damlayan bir adam teslim oldu bir sabah. Her tarafı kan içindeydi.

'Karımı öldürdüm' dedi ve teslim oldu. İşte elektrikli sandalyenin ilk kurbanı bulunmuştu.

Mahkû mun kafasına cihaz bağlandığında 'daha iyi bir yere gideceğimi biliyorum' demişti.

İlk deneyim başarısızlıkla sonuçlansa da devamında sinema makinesi geldi.

Dikiş makinesi geldi.

Ve bu adamlar, gökteki yıldızları bir kavanoza koyup gittiler;

Kafaların için aydınlanmadıkça etrafın aydınlık olması, adım atacağımız noktayı görüyor olmak bir anlam ifade ediyor mu bilmem.