Lezzet değil.
Malzeme değil.
Tencere değil.
Ocak değil.
*
Ses eksik.
*
Aynı isimler, aynı yüzler, aynı tabaklar…
15 yıldır 5-10 kişi arasında dönen bir çarkın içindeyiz.
Emeğe saygımız var elbet. Ama bu çark dönerken, dışarıda kalan binlerce ustanın sesini duymadan, bu mutfağın geleceğini kurabilir miyiz?
Bugün Türkiye’nin dört bir yanında, sabah ezanıyla ocağını yakan, tandırına kürek atan, yufkasını elle açan nice usta, nice kadın, nice genç, sistemin dışında kalıyor. Çünkü ekranlarda, festivallerde, yurtdışında tanıtımlarda hep aynı isimler…
Ve bu, fark edilmesi gereken bir kültürel daralmadır.
Ben mutfağa sadece yemek pişirme yeri olarak bakmam.
Benim için mutfak, bir toplumun arşividir.
Orada bayramlar vardır, yaslar, düğünler, doğumlar…
Bir helva, bazen bir veda mektubudur.
Bir tirit, bazen bir davettir.
Bir tabak kuru fasulye, dedenin hikâyesidir.
O yüzden diyorum ki:
Bu mutfağın sesi sadece şehirlerden, sadece şef ceketlerinden, sadece sosyal medya hesaplarından gelmemeli.
Köylerden, taşralardan, soba başından, yer sofrasından da yükselmeli.
İtalya bir pizzayı çizgi filmle dünyaya sattı.
Japonya ramenini animeyle, belgeselle, Netflix dizileriyle anlatıyor.
Türkiye ne yapıyor?
Biz hâlâ kendi kendimize anlatıyoruz.
Mantıyı sadece yoğurtlu hamur diye, lahmacunu sadece kıymalı pide diye açıklayarak, yemeği değil içini boşaltıyoruz.
Oysa biz bu topraklarda yemeği bir ritüel gibi yaşayan insanlardık.
Benim derdim kimseyle değil.
Benim derdim susturulmuş ustalarla, adını duymadığımız annelerle, adı geçmeyen emektarlarla.
Çünkü Anadolu bin yıllık bir sofradır.
Ve o sofrada yalnız 5-10 kişi oturamaz.
Orası 85 milyonun, 81 ilin, binlerce köyün, yüzlerce dilin, kokunun, tekniğin yeridir.
Bugün bu yazıyla çağrı yapıyorum:
Yeni sesler çıksın.
Unutulmuş tarifler, taşradan genç ustalar, tabaklara hikâye katacak kadınlar gelsin.
Bir tabakta sadece yemek değil, geçmiş de, coğrafya da, duygu da sunulsun.
Ben “Erdal Lingo” olarak sadece yemek pişirmeye değil, bu mutfağın sesini yükseltmeye geldim.
Ama bu sesi yalnız çıkaramam.
Bir kişiyle değil, bin kişiyle olur bu.
Gel, bu mutfağı birlikte büyütelim.
Sadece doymak için değil, yaşamak için yemek yiyelim.
Ve artık sadece tenceremizi değil, hikâyemizi de kaynatalım.