Şair Olcay Yazıcı`nın fani dünyada mesaisini tamamlayarak aramızdan ayrılmasının üzerinden tam on iki yıl geçti;

12 Eylül 2010 tarihinde geçirdiği kalp krizi neticesinde hayatını kaybeden şair, yazar, dava ve fikir adamı Olcay Yazıcı Ağabeyimizle 20 yıllık bir hukukumuz vardı. 1992 yılında Tepe Edebiyat mecmuasını yayınladığımız yıllarda Türkiye gazetesindeki yazarlarımız Ergün Göze (Allah rahmet eylesin) ve SevinçÇokum`u ziyarete gittiğimde tanışmıştık onunla;

Müslüman bir adamdı Olcay Ağabey. Karıncayı incitmek istemez tabiri sanki kendisi için vaz edilmişti diyecek olursak mübalağa etmiş olmayız.

`height=
Olcay Yazıcı

Gazeteci, yazar, şair ve dava adamı;

Olcay Yazıcı`nın gazeteci, yazar, şair kimliklerine dava adamlığını da eklemek yerinde olacaktır. Naif bir şahsiyetti Olcay Yazıcı. Ama maalesef bu dünyada naif insanların kıymeti takdir edilemiyor. Uzun yıllar çalıştığı Türkiye Gazetesi`nden ayrıldıktan sonra Kültür Dünyası dergisinde genel yayın yönetmenliği yapmıştı; Çok sevdiği, emek harcadığı, gece-gündüz mesai yaptığı, kendi ifadesiyle 'Tüm zamanların en iyi kültür ve sanat dergisi'nden 'koparıldığı'nda oğlu henüz hayata merhaba' demişti. Derginin patronunu keyfiyetten haberdar etmem tabii ki sonucu değiştirmedi;

Bir dönem işsiz kaldıktan sonra Erhan Erken`in yönetim kurulu başkan yardımcısı olduğu dönemde Müisad`a yayın sorumlusu olarak girmesine tavassut ettiğim Olcay Yazıcı, burada süreli yayınları koordine etti, ardından mezkû r derneğin vakfı UTESAV`da müdürlük yaptı.

Olcay Yazıcı gibi şahsiyetlerde hemen her yerde, her zaman ihtiyaçvar. 'Ahi Evran töresi/Hür teşebbüs rû hunun/MÜ SİAD, güvencesi/Güçlü Anadolu`nun' mısralarıyla Müsiad marşını yazan Olcay Yazıcı son çalıştığı kurumdaki nöbet değişiminde tekrar evinin yolunu tuttu;

Has bahçelerde güller mütemadiyen kırılır.

Has bahçelerde güller mütemadiyen kırılır. İşin garip tarafı ağlayanlarla gülenlerin hiçbir zaman yer değiştirmemesidir. Ne diyelim, Zâtî `nin 'Gül gülse daim ağlasa bülbül aceb değil/Zira kimine ağla demişler kimine gül' beytinden Olcay Yazıcı`nın kederine maalesef ağlamak düşmüş.

`height=
Yazıcı nın eserlerinden..

Olcay Yazıcı edebiyat dünyamızın söz bahçelerine müstesna eserler armağan ederek gitti; Tartışmayı Tartışmak, Hüzün Yazıları, Erguvan Uğultusu, Kitapsız Toplum, Nemrut Ateşi, Yaralı Küheylân ve Eylül`ün Kırdığı Gül, muhatabımızın önemli eserlerinden bazıları;

Eylül`ün Kırdığı Gül, 12 Eylül darbesinden madden ve manen etkilenen Olcay Ağabey`in şiir kitaplarından birine isim olmuş. İlahi takdirin bir tecellisi olarak Olcay Yazıcı bir 12 Eylül günü garî k-i rahmet oldu;

Eylül, sadece gülleri kırmakla kalmaz, kalpleri de kırar, dikenle gülü birbirine karıştırarak bülbüle 'vakvaktan lisan öğrenmesi' için buyruk verir;

Eylül`ün Kırdığı Gül, derununda barındırdığı şiirlerle iki haftalık hilâl gibi parlayan bir başucu kitabı. Şiirin büyük sancısını, bir adım öte çilesini çekmiş bir şairin tefekkür ufkunda damıttığı şiirler yer alıyor bu kitapta. İslâm orijininden filizlenmiş şiir çiçekleri bunlar;

Olcay Yazıcı`nın şiirlerinden neşet eden renklerin İz düşümleri cemiyete ait olan medeniyet rayihasının tütsüsü mahiyetinde olduğundan hüsnü kabul gördü.

Olcay Yazıcı`nın şiirlerinde hâkim unsur tefekkür;

Olcay Yazıcı`nın şiirinde ilk tesbit edilen hususlardan biri, tefekkür zenginliği olarak karşımıza çıkıyor. Şairin mısralar arasına kurduğu dünyalar kendine has bir diyalektiğe sahip.

Cemiyete ait, has, saf, ölçülü, düşünülmüş, lirik bir edayla ilmek ilmek örülmüş latif şiirler kaleme alan Olcay Yazıcı`nın şiirlerine, üslubu kadar duru olan ruhundaki güzellikler de aksetmişti. 'Eslim sümme festerih' düsturuna tam bir mutabakatla bağlanan Yazıcı`nın hisseden, ayırt eden yüreğinin cemiyetin gidişatına yönelik kaygıları ince bir kuyumcu hassasiyetiyle dizildi dizelere;

Şiir bir gün okuyucu nezdindeki itibarını kaybederse şairin nefsini hesaba çekememesinin ürünüdür bu kaybediş. Yazıcının şiirlerinde sözünü ettiğimiz nefis muhasebesiyle birlikte bilgelik, âriflik, alperenlik, dervişlik ve kutlu töre uyum içerisinde olmanın verdiği ahenk ve dinamizmle birbirlerinden kuvvet alarak sonsuzluk âlemine doğru kanat çırpıyor. Olcay Yazıcı`nın şiiri, şiirin karın doyurmadığı bir vasatta hissetmeyi yitirmemiş gönül evlerinin ocağına kelimelerin saffetini taşıyor;

`height=
Mahmut Bıyıklı, Olcay Yazıcı, Emin Işık ve Metin Eriş 

Olcay Ağabey şiirlerinde hayatı kucaklıyor, davayı kucaklıyor, cemiyeti kucaklıyor. Yazıcı şiirlerinde manevi bir yok oluşa doğru giden cemiyeti sorguluyor. Cemiyeti yok ettiklerimizi, insafsızlığımızı ölçülü bir üslupla irdeliyor. İlahi aşk eksikliğinden kaynaklanan sıkıntıların perde arkasına kuvvetli projektörler tutuyor.

Şairin engin lugat okyanusundan tutup çıkardığı kelimeler okuyucuları eskimez zamanlara destanlar çağına, asr-ı saadete, Osmanlı akıncılarının atlarını Tuna boylarında sulama anlarına, bir dervişin pöstekide boyun bükerek gözyaşı döktüğü demlere götürüyor.

Şair, yazdıklarını yaşıyorsa okuyucu nezdinde bir iz, tesir ve iz düşüm bırakabilir. Yazıcı`nın terkip ve asliyet şuuruyla harmanladığı şiirleri işte bu yüzden kıymetli;

Kimi şiirlerinde Divan şiir geleneğine sadık kalan Olcay Yazıcı, şiirin coğrafyasına münevver bir kaygıyı nakşederek, şiire yeni bir teneffüs getirmişti.

`height=
Olcay Yazıcı nın kabri-Topkapı

Hayır ve rahmetle yâd ediyoruz.

Her daim medeniyetimizin erguvan uğultusunu hisseden Olcay Yazıcı Ağabeyimizi hayır ve rahmetle yâd ediyoruz.

Ruhu için Fatihalar okuyarak yazımızı şairin dramını niteleyen Eylül`ün Kırdığı Gül serlevhalı şiiriyle nihayete erdirelim.

 

Eylül`ün Kırdığı Gül

Yiğit, körpe ölüler ağıtsız geçti çölü

Destanlık öykümüzü güne anlat kırgülü!

Kılıçlar kılıçlarla öpüşerek bilendi

Aşkların taşrasında bir umut türkülendi

Bizdik ateş hattında yenilmeyen ergenlik

Kanın aydınlığında şafağa düşen tetik!

 

Metropol üstümüze yürürken ordu ordu

Biz değil, asıl bizden şehirler korkuyordu...

Bir anafor içinde kurşunlarla doğanlar

Beyazıt meydanında üşüyen sloganlar

Kimdi bize gösteren bu karanlık sokağı?

Atıldık dolu-dizgin fikrimizde bukağı!

Kuşkulu kuşluklarda buz tutmuş nilüferler

Şimdi yol ayrımında küskün, yorgun neferler

Sitemkâr satırlara sindirilmiş öfkemiz

Eylülün kırdığı gül, yeni eşkine remiz.

Yiğit, körpe ölüler, ağıtsız geçti çölü

Destanlık öykümüzü güne anlat kırgülü

 

Yazı no: 427