Otuz altı Osmanlı padişahının altısı Bursa’da, yirmi dokuzu İstanbul’da, biri de Şam’da gömülüdür. Hükümdarların birçoğunun türbesi kendi yaptırdıkları camilerin yanı başında bulunuyor.

Fatih, Yavuz, İkinci Bayezid, Kanuni, Birinci Ahmed gibi; Bazı padişahları ise kendi arzu ettikleri yere değil, iş başına gelen yeni yönetimin istediği mekâna defnedildiklerini biliyoruz.

Eğer rivayet doğruysa, Sultan İkinci Abdülhamid, Fatih haziresine gömülmeyi istiyormuş. Fakat İttihatçılar onun bu arzusunu yerine getirmiyorlar, İkinci Mahmud türbesine defnediyorlar. Yeri geldiği için belirteyim, bu türbede üç padişah yan yanan yatıyor.

Bazı padişahlarda, türbelerini daha hayattayken hazırlatıyorlar. Mesela Abdülmecid, çok sevdiği Yavuz Sultan Selim’in hemen yanı başına gömülmek istediği için türbesini onun bulunduğu mekâna yaptırıyor. Gariptir ki hem Yavuz’un hem de Abdülmecid’in türbeleri, diğer Osmanlı padişahlarına göre daha az ziyaretçi tarafından ziyaret ediliyor.

Her ne ise; ölmeden önce türbesini yaptıran diğer bir padişah ise, Sultan Reşat’tır. Hayli ileri bir yaşta tahta oturan bu hükümdar, halim selim, Mevlevi meşrep bir insandı.

Ancak ülkenin en sıkıntılı günlerini yaşadığı bir dönemde iş başına geçmişti. Bütün yetki İttihatçıların elindeydi. Sultan Reşad’ın padişahlığı sembolikti. İttihatçıların dediği oluyor, memlekette onların borusu ötüyordu. Altı yüz yıllık 'Devlet-i Aliye'yi, on yılda batıran bu adamlar, Sultan Reşad’ı da kukla gibi kullanıyorlardı.

Padişah, astığı astık, kestiği kestik olan bu adamları çok yakından tanıdığı için kendine göre bazı tedbirler almak istiyordu. Nitekim, bunların ne yapacağı belli olmaz demiş, hayattayken türbesini bizzat kendisi hazırlatmıştı.

Padişah, uhrevi belde Eyüp’ü çok sevdiği için, türbesini de 'Alemdar-ı Resulullah'ın bulunduğu bu mekânda inşa ettiriyor. Rivayete göre de 'Ebedi uykumu kuş sesleri ve çocuk sesleri arasında uyumak istiyorum' demiş.

Efendim, bilmem belirtmeye gerek var mı Eyüp’ün kuş sesleri öteden beri meşhurdur. Çocuk sesleriyle, türbenin hemen yanı başında bulunan ve aynı padişah tarafından yaptırılan mektep (okul) tabii ki, burada okuyan ve cıvıl cıvıl bir manzara teşkil eden minik öğrencilerin sesleri kast edilmektedir.

İşte, bu Eyüp’teki türbesinin temel atma merasiminde Sultan Reşad da hazır bulunuyor. Tam bu sırada padişahın büyük oğlu, Ziyaeddin Efendi kendini tutamayıp ağlamaya başlıyor. Durumu gören padişah oğlunu yanına çağırıp: 'Niçin ağlıyorsun?' diye soruyor. Oğlu, 'Çok üzüldüm efendim, dayanamadım' deyince padişah şunları söylüyor:

‘Hiç üzülme. Ben, hiç olmazsa şurada yatacağımı biliyorum. Benden sonra gelenler, bakalım bu topraklarda yer bulabilecekler mi?’

Kaderin şu garip tecellisine bakınız ki, Sultan Reşad’ın tahmini doğru çıkıyor, kendinden sonra tahta çıkan Sultan Vahideddin yurt dışına çıkmak zorunda kalıyor. Bin bir çileli bir gurbet hayatı yaşadıktan sonra hayata veda ediyor. Haciz konulan cenazesi, sonunda Şam’da defnediliyor.

İşte tam bir ibret tablosu!...