Cafer VAYNİ: Sizin yurt dışında kadın araştırmaları dalında yüksek lisans yaptığınızı ve Türkiye`nin ilk 'diploma sahibi feministi' olduğunuzu biliyorum. 'Kadın Olmak, Yaşamak, Yazmak' bir dönem yazdıklarını topladığınız kitabınızın adı. Bu başlık bana belli bir sıkıntının dile getirildiği intibaını veriyor. Kitabınıza böyle bir isim vermeyi neden uygun buldunuz? 

Fatmagül BERKTAY: Kadın olmak, kadın olarak yazmak ve yaşamak arasında hakikaten sıkıntılı, gerilimli bir ilişki var. Ben, bilmem kaçyaşından sonra kalktım, İngiltere`ye gittim. Evliydim. Çocuğum vardı. Mesleğim vardı. Hepsini bıraktım. Yeniden öğrencilik yapmaya başladım. Bu, bir tür kendini arayışın ifadesiydi. Cesaret isteyen bir işti. Düşünsene kırkına yaklaşmış bir kadın, her şeyi bırakıp, 'ben okuyacağım' diye kendini bir yerlere atıyor ve resmen öğrencilik başlıyor. Bu yaşadıklarımın, çektiğim sıkıntılarımın bir sonucuydu. Ben bir anlamda kim olduğumu, kendimi arıyordum. 

Kadın olarak ataerkil toplumda var olmak kolay değil. 'Ben varım' demek ise çok daha zor. Topluma uyum gösterirseniz tabi ki var olursunuz. Ama, kendiniz olarak var olmak istediğiniz zaman bu bir cesaret meselesine dönüşüyor. Bunun ötesinde kendini yazarak ifade etmek isteyen bir insandım. Aslında çocukluğumdan beri çok kolay yazan, yazmayı seven bir insandım. Ama yetişme döneminden sonra suskunlaştığımı, dilimi kaybettiğimi fark ettim. Bunun hem kişisel, hem de toplumsal nedenleri var ama daha ziyade toplumsal olduğunu düşünüyorum. 

Yani, içinde yaşadığım toplum, kültür bir anlamda beni kendisine uygun olarak tanımlamaya, öyle tanımlanmıyorsam da yok etmeye yöneltmişti. Ben, buna bir anlamda başkaldırdım. Ama bu çok zor oldu. Aradan kaçsene geçtikten sonra ben kalemi yeniden elime alıp yazmaya cesaret ettim. Benim yazmaya cesaret etmemle 'kendim olarak' yaşamak isteğim arasında bir ilişki var. O yüzden 'Kadın Olmak, Yaşamak, Yazmak'  diye bir isim koydum kitabıma. Çünkü üçü arasında bir ilişki var ve bu ilişki çok da rahat, hoş bir ilişki değil. Daha ziyade gerilimli, sıkıntılı bir ilişki. Ama sonunda 'ben varım' demeyi de getiriyor. O yüzden de keyifli. Bütün sıkıntıya değer.  

Cafer VAYNİ: Kitabınızda 'öyle ise konuşalım, daha iyi' diyorsunuz. Bir taraftan da, Emil Galip Sandalcı size yazdığı bir mektupta 'O gün, yüzündeki, elinden bebeği alınmış çocuk ifadesini hiçunutmayacağım' diyerek TRT` de uğradığınız baskındaki ruh halinizi yansıtıyor. Med-cezir gibi. Bir tarafta fevkalade delişmen birisi, diğer tarafta da o oranda duygulu birisi. Öyle değil mi? 

Fatmagül BERKTAY: Evet; İnsan çeşitli şeyler arasında gidip geliyor. Ama, delişmenlik dediğiniz şey de aslında duyarlı ve insan olmakla da bağlantılı. Hayatı daha derinden yaşama isteği var. Bana dayatılan şeyleri kabul edip yaşamak daha kolay olurdu muhtemelen. Hayatta iniş-çıkış olmadan rahatça yaşayabilirdim. Ama bende bir tuhaflık var. Hep zor olanı seçmeye eğilimliyim. Hayatım anlamlı olsun istiyorum çünkü. 

Cafer VAYNİ: Zor ve anlamlı?

Fatmagül BERKTAY: Öyle bir şey. Tabi, kolay ve anlamlı olsa daha çok hoşuma giderdi. Ama öyle olmuyor işte.

Cafer VAYNİ: Feminist tartışmalarda, kendinizi hangi noktada görüyorsunuz?  

Fatmagül BERKTAY: Biliyorsun, ben feminist teori dersi veriyorum. Radikal, sosyalist, psiko-analitik vb. feminizmi anlatıyorum. Ama gene biliyorsun ki hiçkatı kalıplar, kesin sınırlarla çizilmiş doğmalar olsun istemiyorum. Dolayısıyla, feminist teorinin çok katı bir biçimde kompartımanlara bölünmesinin çok anlamlı olmadığını düşünüyorum. Yani bu akımların her birinde çok önemli, değerli ve yararlı yönler var. Bunların hepsini alabiliriz. Beğenmediğimiz tarafları da dışarıda bırakabiliriz. Benim anlayışım belki biraz kişisel bir feminizm. Belki yaşadıklarımla da ilgili ama bir tek teorik çerçeve içine girmek istemiyorum. Bu beni biraz boğuyor. Anlatabiliyor muyum? O yüzden benim kendi feminizm anlayışım var ve bu anlayış erkekleri dışlayan bir anlayış değil. Ayrıca, kadınlar arasında da dayanışmayı vurgulayan bir anlayış. Bunun ötesinde bütün feminist akımların önemli doğrulara dikkat çektiğini ve bunların hepsinden yararlanmak gerektiğini düşünüyorum. Birisi bana çıkıp, rahatlıkla 'eklektiksiniz' diyebilir. Ama desin. Ben bundan çok gocunmuyorum. Şimdi öyle bir noktadayım. 

Cafer VAYNİ: Eklektik bir nokta yani?

Fatmagül BERKTAY: Belki öyle. İlla kendisi içinde çok tutarlı ama katı bir çerçeve bana doğru gelmiyor. Çünkü çerçevelerin sürekli yenilenmesi, gözden geçirilmesi gerekir. Böyle bir anlayışım var. 

Cafer VAYNİ: Türkiye bu tartışmalarda da her şeyde olduğu gibi üçe bölündü. Bir tarafta siz varsınız diğer tarafta şimdi geri plana düşen Türk kadını anlayışını savunanlar. Öbür tarafta ise Müslüman kadın anlayışı hakim. Sizin eklektik bakış açınıza göre Müslüman kadın olgusunun yeri ne düzeydedir? 

Fatmagül BERKTAY: O konuda da ikili bir bakışım var. Hangi konuda olursa olsun tek yanlı bir anlayışa sahip değilim. Tek bir cevap veremem sana. Ben, Müslüman feminizm akımının yararlı bir akım olduğunu düşünüyorum. İslam`ın içinden kadınların direnmesini ifade ediyor. Bunlar, İslam`ın çok katı ataerkil yorumlarını yumuşatmaya, değiştirmeye çalışıyorlar. Bu sadece İslami tarafta geçerli olan bir şey değil. Aynı şeyi çok uzun yıllardır Hıristiyanlık içinde de kadınlar yapıyorlar. Yeni bir Hıristiyan feminist teoloji yaratmaya çalışıyorlar. 

Dolayısıyla bunun modern bir olgu olduğunu düşünüyorum. Yani, İslami kesim de modern dünya ile baş etmek zorundadır elbette. Bunun yansımasıdır. Sadece kadınlar değil, erkekler de İslam`da insan ve kadın hakları meselesini gündeme getiriyorlar ve belli bir reformcu yorum yapıyorlar. Bunların yararlı olduğunu düşünüyorum.

Bu konuda siyah-beyaz bir bakış açısı olamaz. Bence kendileri için çok yararlı bir şey yapıyorlar. Bu şekilde İslamcı feministlerde 'ben varım' demeye başlıyorlar. Kendi taleplerini dile getiriyorlar. Bu yararlı. Ben bunu anlıyorum ve destekliyorum. Bu anlamda o kadınlarla da dayanışma içindeyim.

Öte yandan ben, din dışı bir çerçevede düşünen bir insanım ve tek tanrılı bütün dinlerin çıkış noktaları ve kurumları açısından ataerkil bir yapıları olduğunu düşünüyorum.  

O yüzden kurumlaşmış din içinden mücadele etmenin çok zor olduğu kanaatindeyim. Yani, bu kadınlar zor olanı yapmaya çalışıyorlar. Yapsınlar. Onları takdir ediyorum. Ama sonunda gerçekten başarılı olabileceklerine de çok inanmıyorum. 

Cafer VAYNİ: Bir de, bunlar kendilerine ait insanlara da yer yer tepki gösteriyorlar. Mesela, 1987 yılında, Ali Bulaç`ın  kaleme aldığı 'Feministlerin Kısa Aklı' başlıklı yazıya feministler kadar, kendini Müslüman olarak tanımlayan kadınlar da tepki gösterdi. 

Fatmagül BERKTAY: Tabi; Bunlar çok olumlu. Bütün bunların tartışılması, o kesimin içindeki kadınların tartışma, politika ve düşünce hayatı içine çekilmesini gösteriyor. 

Ama ben kurumlaşmış dinin, son tahlilde kadınlar açısından özgürleştirici değil, kısıtlayıcı olduğunu düşünüyorum. Biliyorsun, doktora tezimde, inanan insanları asla küçümsemeden, kendimin de inancın dışında gözlem ve eleştiri hakkımın olduğunu savunuyorum. Ve bunu yapma hakkımı kullanıyorum. Ama orada da vurgulamaya çalıştım ki, genel olarak din içinde reform yapılmasını isteyen, dini farklı biçimde yorumlamaya çalışan kadınların çabaları, takdir edilecek çabalardır. Bunları yürekten söylüyorum.