Değerli okuyucularımız, siyaset ülkelerin gündemini her zaman en üst seviyeden meşgul etse de sağlık profesyonellerinin de her zaman kendi özelinde ve öneminde gündemi vardır ve olmalıdır.

Geçtiğimiz hafta Türkiye`de 36 ila 40 bin fizyoterapistin ve fizyoterapi öğrencisinin gündemi Türkiye`de akademik seviyede düzenlenen 7. Ulusal Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Kongresiydi;

Bu kongrede hem mezun olan fizyoterapistler hem geleceğin fizyoterapisti olacak çocuklarımız geleceklerine tutulan ışığa ümit içinde baktılar. Fizyoterapist oldukları için çocuklar gibi sevindiler, mutlu oldular;

Bugün ayrıca 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramıdır;

Dolayısıyla geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını hem meslektaşlarım hem okuyucularım adına kutluyorum.

Her birine geleceğin güzel Türkiye`sinde gönüllerine göre bir gelecek, gönüllerine göre bir başarı, gönüllerine göre bir meslek diliyorum;

Gerçekten herkesin arzu ettiği bir mesleği vardır; Ama bazı kişiler vardır mesleğin içinde olduğu halde mesleğe önce ismiyle damgasını vurur. Ardından mesleğinin, kendi ismi sayesinde toplum yanında kabul görmesine, tanınmasına ve markalaşmasına katkı sağlar;

Bu kişiler meslekleriyle değil isimleriyle ön plana çıkarlar. Mesleklerine yöneldiklerinde de mesleğin geleceğini ve tüm meslektaşlarının itibarını toplumda kabul görmesini etkileyecek çalışmalara imza atarlar.

Örneğin Taylan Kümeli bir diyetisyendir. Ama gerçekten iyi bir diyetisyendir. Marka olmuş bir isimdir. Ve Taylan Kümeli`den sonra toplumda insanlarda 'diyetisyene gitme' algısı gelişmiştir.

'Diyetisyenime gideyim bana bir beslenme programı yazsın, bir spor programı düzenlesin, bir zayıflama programı yazsın' algısı oluşmuştur.

Evet, Taylan Kümeli`den önce de çok değerli diyetisyenler vardı. Çok değerli bilim adamları hocalar ve saha klinisyenleri vardı. Ancak toplumsal bilinçlenme seviyesini bazı isimler daha fazla etkileyebiliyordu. Taylan Kümeli de onlardan birisiydi.

Taylan Kümeli`den sonra Türkiye`de 'diyetisyen' mesleği çok daha saygınlık kazandı.

İnsanlar eskiden 'kardiyoloğuma, doktoruma, psikiyatrıma giderim' derken artık diyetisyene de aynı şekilde yaklaşım gösterebiliyor.

`height=

Fizyoterapistin adı yok mu?

Aynı şekilde fizyoterapistlik mesleği de Türkiye`de yarım yüzyılı aşkın, çok değerli hocalarımız tarafından en güzel şekilde dünya çapında bilimsel çalışmaların yapıldığı hizmetlerin verildiği, üniversite hastanelerinden tutun da sahadaki kliniklere kadar birçok alanda gayret gösterildiği bir yapı;

Gerçekten de pediatri (çocuk hastalıklarından), Geriatri (yaşlı hastalıklarına) kadar, nörolojik hastalıklara, kardiyoloji, ortopedi veya romatolojik hastalıklara kadar kadın sağlığı erkek sağlığı konularından, solunum sistemi, onkolojik hastalıklara kadar 50 yılı aşkın süredir fizyoterapistler sahadadır. Hastalarına birebir dokunan onlarla hemhal olan değerli sağlık profesyonelleridir.

Esasında sağlık sektöründe hastaya birebir dokunan iki meslek grubu vardır. Biri doktordur biri fizyoterapisttir. Ama fizyoterapistler doktordan daha çok hastaya zaman ayıran bir meslek gurubudur. Ama şu da bir gerçek ki Türkiye`de hem toplum nezdinde hem sağlık bakanlığı nezdinde hak ettiği değeri, hak ettiği yeri henüz belirlenemeyen ve bu anmada birçok alanda hak mağduriyeti yaşayan bir meslek grubudur.

Oysa sağlık camiasında, doktor, fizyoterapist, diş hekimi, eczacı ve diğer sağlık profesyonellerinin hepsi kendi içerisinde olmak üzere ayrı değerler değil midir? Ayrı ayrı değerlendirilip kendilerine göre incelenmesi gerekmez mi?

Ve bu anlamda biz fizyoterapistlerin durumu nedir?

Sağlık adına verilen hizmetlerde fizyoterapistin adeta adı niçin yoktur. Bu mesleği, tıpkı diyetisyenlikte Taylan Kümeli örneğini verdiğimiz gibi markalaştıran isimlerimiz yok mudur?

Vardır;

Bu kongrede bu marka isimler mesleğe sahip çıkmış, değerleriyle değer katmışlardır;

`height=

Teşekkürler Metin Hara

Bunlardan bir tanesi Metin Hara beyefendidir; Metin Bey bugüne kadar bizim camiamızda fizyoterapist kimliğiyle çok fazla öne çıkan sosyal medyada yer alan, konferanslar sempozyumlar düzenleyen bir kişi değildir. Ama bu marka ismin 7. Ulusal Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Kongresine katılarak, iki gün tam mesai harcayıp bizimle birlikte olması bizim için son derece değerli ve anlamlıdır.

Bunun için kendisine hem Türkiye Fizyoterapistler Derneği hem fizyoterapistler camiası hem de şahsım adına hassaten teşekkür ediyorum.

Bu mesleği en iyi şekilde temsil edip en yükseklere taşımak için bir yola çıkanlarla beraber olan, nefes tüketen her arkadaşımız değerlidir. Metin Bey de bu değerli arkadaşlarımızdan bir tanesidir. Kendisiyle bundan sonra da Türkiye Fizyoterapistler Derneğinin öncülüğünde Derneğimizin kıymetli Başkanı ve kongremizin mottosunu 'Gelecek deneyimle planlanır' olarak belirleyen Prof. Dr. Tülin Düger Hocamız ve değerli Yönetim Kurulu arkadaşlarımızla birlikte mesleğimizi hak ettiği yere taşıma konusunda birlik ve beraberlik içinde olma arzumuzu belirtmek isteriz.

`height=

Gelecek deneyimle planlanır

7. Ulusal Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Kongresinin hem benim için hem de meslektaşlarımız için bir milat olduğunu düşünüyoruz. Çünkü burada gerçekten çok kıymetli bilimsel sunumlar yapılmıştır. Bundan dolayı tüm hocalarımıza ve emeğe geçen herkese teşekkür ediyoruz.

Bu kongre aynı zamanda bize vizyon kazandıran bir kongre olmuştur.

Özellikle son gün Fizyoterapistler Derneği Yönetim Kurulu Ü yesi Dr. Fizyoterapist Reyhan Özgöbek Hocamızın sunumu hepimize ışık olmuştur.

Özellikle fizyoterapide 'cam tavan algısı' ile örneklendirdiği sunum gerçekten kongreyi tamamlayan zirve bir sunum olmuştur

Hocamız orda yılların tecrübesiyle, otuz yıllık birikimiyle meslekte engellerin aşılmaması için hiçbir sebebin olmadığını sadece bazı durumlarda psikolojik öğrenilmiş acizliğin kafalarda yer ettiğini vurgulamıştır. Bu acizlik bakışıyla netice alınamayacağını belirtirken öte yandan kendi potansiyelimizi kendi gücümüzün farkında olmamız gerektiğine işaret etmiştir.

Mesleğimizi en üst seviyeye taşıma noktasında gayret ettiğimiz gibi mesleğimizin kanun ve anayasa nezdinde hangi hak ve yetkilere sahip olduğunu da öğrenip kendimizi ona göre yerinde ve zamanında öne çıkartabileceğimizi anlatmıştır.

Bu bağlamda ülkede değil 30-40 bin kişi, bunun iki katı daha fizyoterapist olsa da kadro sıkıntısı yaşanamayacağını açıklamalarıyla beyinlerimize nakşetmiştir. Ve kafamızın üstünde mesleğimizin gelişimi için bizi engelleyen herhangi bir cam tavan olmadığını, engelin sadece vizyon darlığı olabileceğini onun da bilgiyle aşılabileceğini belirtmiştir.

Bu vesileyle Reyhan Hocamıza bu vizyoner sunum için ayrıca teşekkür ediyoruz.