20. yüzyılın gençliğini analiz edebilmek açısından özellikle Margaret Mead`ın 1970`lerde kaleme aldığı Kültür ve Bağımlılık: Kuşaklararası Uçurum Ü zerine Bir Çalışma adlı eseri gençlik ve kuşak sorununa ilişkin belirli ipuçları sunmaktadır. Mead`a göre gençliği analiz edebilmek için üçfarklı toplum tipinden hareketle bir okuma yapılması gerekmektedir. Birincisi gençlerin eğitiminin yetişkinler tarafından sağlandığı, atalarından öğrendikleri bir sosyal yapıya dayanmakta olduğu geleneksel toplum tipi. Bu toplum tipinde yetişkinler gençlerin sosyalleşebilmesi için tüm gereksinimlerin tedarik edicisi konumundadır. Burada gençliğin önündeki tek model yetişkinlerdir.

İkinci toplum tipi olan modern toplumda gençlerin eğitim sürecinde hem yetişkinlerin rolü vardır hem de akran gruplarının ve kitle iletişim araçlarının. Bu toplum tipinde gençler kültürü ve hayatı akranlarından öğrenmektedirler. Bu süreçte kuşak çatışması kaçınılmazdır ve gençler ancak yetişkinlere karşı çıkarak bağımsız hale gelebilmektedirler.

Margaret Mead`ın son toplum tipi ise yaşlıların gençlerden öğrendiği kültürdür. Süreçyetişkinlerin kültürel katılımı çocuklarından öğrenmek suretiyle hayata geçirmeleri anlamına gelmekte ve günümüz toplumlarını temsil etmektedir. Gençler artık yetişkinlerden bir şey öğrenemezler. Zira yetişkinler değişime ayak uyduramamaktadır. Gençler sadece akranlarından bir şeyler öğrenebilir hâle gelmişlerdir. Bu durum, kuşaklararası bir çatışmadan çok öte bir dönem olarak kuşaklararası uçurum dönemi olarak tanımlanmaktadır.

François Dubet tam da bu noktada, Mead`ın bu üçlü gençlik okumasına bir yorum katarak her üçsosyalleşme sürecinin de aynı anda görülebildiği bir toplumsal yapıyı tanımlama çabasında bulunmaktadır. Dubet`e göre gençler eski bir dünyaya doğdukları için postfigüratif, yetişkinlerden ve akranlarından etkilendikleri için kofigüratif yeni dünyaya ayak uyduramayan yetişkinlerden bağımsızlaşarak daha çok arkadaşları üzerinden sosyalleştikleri için de prefigüratif bir toplumun üyesidirler.

Sosyoloji kuramlarının gençlik konusuna yaklaşımları ve tanımlamalarında birtakım farklılıklar bulunmaktadır. Yapısal-fonksiyonalist kuramın gençlik tanımı 'gencin toplumda var olan yetişkin rollerini kazanma sürecinde bulunan bir geçiş dönemi insanı olarak tanımlandığı' şeklindedir. Bu açıdan gençtoplumsal yapıda içkin bulunan sosyo-kültürel eğilimlerin taşıyıcısı, uygulayıcısı ve sürdürücüsü rolünü yerine getiren bir geçiş dönemi insanıdır. Genç, bu yeni rolü üstlenirken toplumun tüm fertleriyle, özellikle de yetişkinlerle daha aktif bir ilişkiye geçer ve bu süreçte yetişkin ile gençarasında önemli bir toplumsal etkileşim yaşanmaktadır. Gençlik dönemi bir geçiş dönemidir. Bu nedenle bir insandan beklenebilecek tüm aşırılıklar ve farklılıklar gençinsanda da aynı oranda görülebilmektedir. Bu durum gencin toplumla bütünleşmesi konusunda birtakım zorlukları yaşaması ve üstlenmesini de gerekli kılmaktadır. Yapısal-fonksiyonalistler bundan dolayı gençinsanın toplumla bütünleşmesi süreciyle de yakından ilgilenmişlerdir. Kuramcılar, toplumla bütünleşemeyen gençliğin topluma yabancılaşması, daha sonrasında ise bu durumun bir kuşak farklılaşmasına dönüşmesine dikkat çekmişlerdir. Yapısal- fonksiyonalistler bu farklılaşmanın temelinde yaş temelli bir toplumsal rol ayrımının mevcut olduğunu, gençlerin kendilerine verilmeyen toplumsal statüleri için yetişkinlerle sorun yaşadıklarını veya kuşak çatışmasının meydana geldiğini kabul etmişlerdir.

Yapısal-fonksiyonalist gençlik kuramının şekillenmesinde James Coleman`ın önemli bir yeri vardır. Coleman, endüstri toplumlarında yaşanan toplumsal değişmelere paralel olarak gençliğin sosyal tanımında da değişmeler yaşandığını düşünmektedir. Coleman, Mead`ın kofigüratif olarak tanımladığı toplum tipine yakın bir tanımlamayla, ebeveyn ile gençarasında yaşanan değişmeyi tanımlayarak durumu izah etmektedir. Ona göre, ebeveynlerin gençler üzerinde geleneksel olarak devam eden öğretici rollerinde ve kendi becerilerini aktarıcı modellerinde önemli değişiklikler yaşanmaktadır. Artık yetişkinler kendi düşledikleri gibi bir gençyetiştirememektedir ve gençlerin sosyalleşme zeminlerinde yaşanan farklılaşmalar sebebiyle akran gruplarının gencin üzerindeki etkisi hızla artmaktadır. Endüstrileşme süreci ile ebeveyn-gençarasındaki ilişkinin ilk değişimi, okullaşma süreci ile başlamış ve aile ile gençnesil arasında okulun sosyalleştirici etkisi ile öğretmenlerin gençler için rol-model olması paralel etkiler yaratmıştır. Yeni dönemde ise hem ailenin hem de öğretmenlerin sosyalleştirici rolleri azalmış bunun yerine akran ilişkilerinin belirleyici bir etkinliği oluşmuştur. Dolayısıyla Coleman, hem üniversiteliler üzerinde yapmış olduğu pek çok araştırmadan hareketle hem de gencin sosyalleşmesi sürecinde yaşanan değişime dayanarak artık bağımsız bir 'gençtoplumu' ndan bahseder hâle gelmiştir.

Diğer bir yaklaşım da Sembolik Etkileşimci Kuram`dır. Sembolik Etkileşimci Kuram`a göre gençlik dönemi, bir kişilik gelişmesi sürecini ifade etmektedir. Kuramın, temelde bireye yapmış olduğu vurgu, gencin sosyalleşme sürecinde de kendisini göstermektedir. Gencin kişiliğinin gelişmesi sürecinde kültürün ve toplumsal rolün, gencin davranış ve duygularının gelişmesinde önemli bir rolü söz konusudur. Kuram, gencin toplumun arzu ettiği ve kabul gördüğü davranışları yapmak suretiyle ödüllendirilerek olgunlaştığını düşünmekte, toplumsal kabullere aykırı davranışların ise sosyalleşme sürecinde cezalandırma ile neticelendiğine dikkat çekmektedir. Orta ve alt tabaka gençlerinin sosyalleşme süreçlerinde de gözle görülür farklılıklar bulunduğuna dikkat çeken kuramcılar, orta tabaka gençlerinin daha ziyade saygınlık, sosyal pozisyon, başarı, kariyer ve ahlak odaklı bir kültürel beklentiyi öncelediklerini alt tabaka gençlerin ise daha ziyade geçici ve kısa vadeli zevkler peşinde koştuklarını vurgulamaktadırlar. Sembolik Etkileşimcilerin, toplumsal ilişkilerde yetişkinlerin ne söylediklerinden ziyade gencin kişiliğine ve davranışına yön verecek davranışları ve bu süreçte yetişkinlerin ne gibi rol modeller geliştirdikleri üzerine yoğunlaşmakta oldukları görülmektedir.

(Önümüzdeki hafta da bu konuya devam edeceğiz.)