Çatışmacı Kuram ise gençlik konusunu işçi gençler ve gençemeği üzerinden bir okumaya tabi tutmaktadır. Karl Marx, gencin davranışları üzerinde, sahip olduğu mesleğin ve içinde bulunduğu sosyal sınıfın belirleyici olduğunu kabul etmektedir. Gençinsan, içerisinde yaşadığı sosyal sınıfın, kültür havzasının, çalışma koşullarının ve bağlı bulunduğu ya da kendisini ait hissettiği sosyal organizasyonların etkisine açıktır ve gencin davranışları tüm bu süreçlerden azami ölçüde etkilenmektedir. Aynı şekilde, endüstri toplumlarında yaşanan hızlı toplumsal değişme, birtakım sosyal sorunlara sebep olmakta ve bu süreçgencin de bazı toplumsal sorunlarla karşılaşması ile neticelenmektedir. Bu durumda yetişkinler ile gençler arasında yaşanan sorunlar derinleşmekte, süreçkaçınılmaz olarak kuşak çatışmasına dönüşmektedir. Sonuçolarak gençinsanın eylemlerinde birtakım sapkın davranışlar oluşmakta, bu durum genci toplumsal ilişkilerde güven eksikliği ve amaçbelirleyememe gibi birtakım olumsuz sonuçlara doğru sürüklemektedir.

Kuramsal yaklaşımların dışında iki sosyologun da gençlik konusuna önemli görüşler öne sürdükleri görülmektedir. Bu sosyologlardan ilki olan Talcolt Parsons, gencin kişiliğinin toplumsal sisteme bağlı bir şekilde geliştiğini, sosyal sistem içinde bizzat sistemi üreten üyelerin tamamının gençinsandan bazı toplumsal rolleri gerçekleştirmesi gerektiği yönünde beklenti içerisinde olduklarını söylemektedir. Dolayısıyla gençlerin sosyal sistemle bütünleşmesi süreci, kendilerinden beklenilen rolleri yerine getirebilmelerine ve toplumun tüm üyelerinin tutumlarına bağlı olarak şekillenecektir.

Parsons`a göre gençlik değerleri yararlılık düzeyine göre değil toplumda etkili olma durumuna göre değerlendirilmelidir. Parsons, gençlerin sosyalleşmelerinde okulların önemli bir görev üstlendiğini düşünmektedir. Ona göre okullar, hem toplum kültürünü gençlere öğretmek ve benimsetmek için birer araçtır hem de gençlerin toplum içerisinde yeteneklerine ve ilgililerine göre kendilerini konumlandırmalarına yardımcı olan bir sosyalleştirme vasıtasıdır. Gençlikle ilgili olarak Parsons`ın bir başka yaklaşımı da gençliğin 'güvenlik supabı' mekanizması olarak değerlendirilmesidir. Parsons`a göre gençlik kültürü çerçevesinde oluşan birtakım davranış biçimleri ve gençlik alışkanlıkları-modaları, aslında toplum tarafından hoş görülmelidir. Zira gençlik döneminin birer yansıması olan bu davranış ve inanış biçimleri, aslında toplumsal yapının belirli oranda rahatlamasını ve dahası gençlerin toplumsal yapının genel eğiliminden sapmasını engelleyecek bir potansiyele sahiptir. Dolayısıyla gençlik döneminde görülen akımlara, modalara yetişkinler hoş görü ile yaklaşmalı ve gençliğin toplumsal yapıdan sapma potansiyeli bu sayede durgun hâle kavuşturulmalıdır.

Gençlik tanımlamalarında yer verilmesi gereken diğer sosyolog ise Shmuel Noah Eisenstadt`tır. Eisenstadt, gençlik dönemini çocukluktan yetişkinliğe geçiş ve böylelikle toplumun bir üyesi olma süreci olarak değerlendirir. Fiziksel ve cinsel açıdan artık çocukluktan çıkan genç, bu dönemde kendini bir yetişkin olmaya hazırlamaktadır. Gençlik dönemi, çocukların kendilerini kontrol etme ve yetişkin özellikleri kazanma sürecidir. Eisenstadt`a göre gençlik dönemi de toplumdaki diğer yaş grupları gibi, biyolojik temelden öte sosyal anlamda yapılanmasına ve anlam ifade etmesine göre tasnif edilebilecek bir sosyal grubun tecrübelerinin toplamını ifade etmektedir. Bu durum gençlik sorunları olarak tanımlanabilecek olan olgunun modernleşme süreçleri ile birlikte iki şekilde meydana çıkması ile sonuçlanmıştır: Bunlardan birincisi sanayileşme, göçve sosyal bozulmayla ilişkili olarak 'kenar mahalle toplumu' ve 'çete' kavramlarının gençlik sorunları ile birlikte anılır olmasıdır. İkincisi ise toplumun yeni kültürel kodlarına ve siyasi yapısına karşı bireyselliği içinde barındıran gençlik ve öğrenci hareketleri-örgütleri ile gençlik sorunlarının gündemleşmesidir.

Eisenstadt, insanların biyolojik gelişim süreçlerini de göz ardı etmemiş hem biyolojik hem de sosyolojik faktörlerin gençlik dönemi üzerinde belirleyici olduğuna dikkat çekmiştir. Ona göre gençlik aşaması kişisel kimliğin arandığı, geleceğe yönelimin geliştiği bir zaman dilimi ile ahlaksal ilke ve değerlerin değerlendirildiği bir dönemi tasvir etmektedir. Nitekim tüm bu süreçler, gencin yetişkin hayatına hazırlandığı bir geçiş dönemi ve yine gencin kişisel vaziyet alışları ile toplumsal değerler arasında bir ilişki kurma arayışının bir yansımasıdır.

Hem Parsons hem de Eisenstadt ortak olarak gençlik dönemini, ailede edinilen rollerden yetişkin rollerine geçiş olarak tanımlamaktadırlar. Yine her ikisine göre gencin sosyalleşmesinde ikincil öneme sahip sosyalleşme araçları okullar ve gençlik organizasyonlarıdır. Bu iki sosyalleşme aracına yardımcı olarak ise akran grupları devreye girmektedir.

Gençlik konusunda sosyologların ve sosyoloji kuramlarının açıklama ve tanımlarına bakıldığında farklı açıklamalarla beraber ortak özelliklerin de mevcut olduğu görülmektedir. Açıklamalarda gençliğin hangi çerçevede tanımlanmaya çalışıldığı, biyolojik olarak tekabül ettiği devre, yaş aralığı ve toplumsal dönemin belirlenmesi noktasında çeşitlilik görülmektedir. Fizyolojik ve psikolojik gelişmeler noktasında ise ortak bir bakış açısı söz konusudur. Gençlerin heyecanlı, hareketli, cinsel duygularının yoğun olduğu, özgürlüğüne düşkün, bağımsızlık arayışı içerisinde şekillendiği, yetişkinlerle çatışma içerisinde bulunduğu ve böylelikle kendi kimliğini ve toplumsal statüsünü oluşturmaya çalıştığı ve bir yetişkinliğe geçme sürecinde oldukları konularında sosyologlar ve kuramlar arasında görüş birliği bulunmaktadır.