Birkaçgün önce okulumuza Çanakkale Savaşları hakkında hizmet veren gezici bir müzeyi davet etmiştik. Müze yetkilisi ile okuldaki bütün sınıfları dolaşıp müze ile ilgili bilgilendirme yaparken sıra ana sınıfına gelmişti. Ana sınıfına girer girmez iki öğrenci koşarak yanımıza gelip bana sarıldılar. Ben de onlara sarıldım. Başlarını okşayıp yerlerine gönderdim. Bilgilendirmenin ardından sınıftan çıkarak müze yetkilisi ile sohbet etmeye başladık. Müze yetilisi, hocam bir şey dikkatimi çekti dedi. Öğrenciler sizi çok seviyorlar, gelip size sarıldılar. Yüzlerce okul geziyorum. Böyle bir manzaraya şahit olduğum bir iki okuldan birisi de sizin okulunuz oldu. Gezdiğim okullarda nice idarecilere şahit oldum. Odalarından çıkmayanlar mı dersiniz, hiçgülmeyenler mi, öğrencilerin arasına çıkmayan mı dersiniz? Öğrenciye dokunan, onlarla sıcak ilişki kuran, özellikle de öğrencinin koşup sarıldığı bir idareciye çok çok az rastladım. Bu konuda sizi takdir ediyorum. Çok mutlu oldum, dedi.

Bu durum, benim çok alışık olduğum, son derece tabii bulduğum bir durumdu aslında. Kendimi bildim bileli çocuklarla çok iyi anlaşırım, onları gerçekten severim, onlara yakınlık davranışları gösteririm.

İdareci olduğum yılın ilk günlerinde kendi kendime bir söz vermiştim: bağırıp çağıran, korkulan, çekinilen bir yönetici değil, tam tersi güvenilen, saygı duyulan, korkulmayan, danışılan bir yönetici ve iyi bir insan olacağım diye. İyi bir insan kalarak iyi bir yönetici olmak çok zordur aslında. Özellikle de bizim kültürümüzde. Biraz sevgi dolu olduğunuzda suiistimal edilirsiniz, sert ve otoriter olduğunuzda korkulursunuz. Orta yolu tutturmak oldukça çaba ister.

Girişte anlatmış olduğum hadise doğru yolda olduğumuzu göstermesi bakımından önemliydi. Kendimden söz etmeyi çok doğru bir davranış olarak görmem aslında. Bir durum tespiti yaparak asıl meseleye giriş olması anlamında değindim sadece. Ü zerinde duracağım asıl mesele sevgi, yakınlık davranışları ve bir sevgi mesleği olan öğretmenlik olacaktır.

Bir Çin atasözü derki: 'Gülmesini bilmeyen, dükkân açmasın.'

Sevmesini bilmeyen asla eğitimci olmamalıdır. Öğretmenlik, yöneticilik ya da okulda herhangi bir alanda görevli olmak, sevgi olmaksızın asla yapılamaz. Sevginin yanında daha pek çok duygu, vasıf sayılabilir. Özveri, çalışkanlık, sabır, şefkat gibi. Bütün bunlar sevgi var olduğunda bir anlam ifade etmektedir. O yüzden bir yönetici, bir öğretmen yaptığı işi, öğrencileri, insanları sevmiyorsa, sevgiyi tam olarak yaşamıyorsa, sevgiyi gösteremiyorsa öğrencilerine, okuluna, sınıfına tam olarak yararlı olma şansı yoktur. Yararlı olamadığı gibi etkili olma şansı da yoktur. Yaptığı işe tutkuyla sarılanlar, aşkla bağlananlar o işe kendisini adayabilirler.

Adanmak kolay değildir. Adanmak kişinin kendisinden vazgeçmesidir. Kendi varlığını, kendi birikimini, kendi duygularını daha ulvi bir değer uğruna feda etmektir adanmak. En çok da öğretmenlere, eğitimcilere uygun düşer adanmışlık.

Okullarda öğrenci başarısını etkileyen unsurların başında öğretmenlerin tutum ve davranışları gelmektedir. Eğitim kadar insan ilişkilerinin önemli olduğu başka bir alan yoktur herhalde. İnsan insana, yüz yüze, göz göze, diz dize yapılan duyguların, kişiliklerin, davranışların etkisi altında yürütülen son derece ulvi bir iştir.

Yapılan yüzlerce araştırma derki bir öğretmen öğrencilerine içten, samimi davranır, onlara sözlü ve sözsüz yakınlık davranışları gösterirse çocukların derse olan ilgisi, sevgisi, çabası artar. Sadece öğretmenin bir çocuğa dokunması, başına, omzuna dokunup desteklemesi bile tek başına çok büyük bir etkiye sahiptir.

Öğretmenlerin, gösterdiğinde çok olumlu etki bırakan yakınlık davranışlarına  biraz daha yakından bakalım:

Günümüz çocukları en çok öğretmenlerinin kendilerini eğlendiren ifadeler kullanmasını seviyor. Özellikle de espri yapan, kendileri ile şakalaşan, konuyla ilgili fıkra, hikâye anlatan öğretmenlere tabiri caiz ise bayılıyorlar.

Sadece sınıfta değil, sınıf dışında da kendileri ile konuşan, sohbet eden, onlarla bahçede gezen, kantinde yanlarına oturup muhabbet eden, beraber yemek yiyen, birlikte oyunlar oynayan, vakit geçiren öğretmenlerden hoşlanıyorlar.

Dersini düşük bir enerjiyle değil de coşkuyla anlatan, enerjisi yüksek öğretmenleri çok seviyorlar.

Konuşurken gülümseyen, dinlerken gülümseyen öğretmenler çok seviliyor. Bir öğrenciden öğretmeni hakkında 'hiçgülmüyor, kızgın öğretmen' ifadesini duymuştum. Bir öğretmen için hiçuygun olmayan bir tanımlama olsa gerek, bu ifadeler.

Öğrenci ile özel iletişim kuran, onunla ders öncesi ve sonrası veya sınıf dışında diyalog kuran, ilgilenen, takip eden öğretmenler çok etkili oluyor.

Öğrenciler, 'öğretmenim benimle ilgilenerek nasıl olduğumu sorduğunda çok mutlu oluyorum. Öğretmenimin beni önemsediğini düşünüyorum.' diyor.

Öğretmenlerin zaman zaman kendi duygularını, sevinçlerini öğrencileriyle paylaşması da çok olumlu karşılanıyor çocuklar tarafından.

Ders ya da okul dışında da bir sorun yaşadığımda öğretmenimin benimle özel olarak ilgilenmesi de bizi çok mutlu ediyor, diyor çocuklar.

Öğrenciler, öğretmenlerinden özellikle şu tür sevgi sözcüklerini duymaya bayılıyorlar: oğlum, kızım, aslanım, koçum, güzelim, yiğidim gibi içeriğinde takdir, övgü bulunan sözcükler.

Öğretmenin yapılan çalışmaları destekleyici güzel sözler söylemesi de çok etki uyandırıyor. İyi gidiyorsun, devam et, sana güveniyorum, doğru yoldasın gibi olumlu geribildirimler.

Öğretmenin dersi yumuşak bir ses tonu ile anlatması da çok önemli bulunuyor. Çok yüksek, tiz, sert konuşmalar olumsuz bulunuyor.

Öğretmenin öğrencilere güvenmesi ve bunu davranışlarıyla hissettirmesi, okul dışında da öğrencileri gördüğünde onlarla ilgilenmesi, gülümsemesi, selam verip el sallaması, konuşması, göz kırpması da çok sevilen davranışlardandır.

Öğretmenin sıraların arasında dolaşırken öğrencinin başını okşaması veya omzuna dokunması, tek tek öğrencilerine hal hatır sorması, onları fark etmesi, görmesi ve bunu hissettirmesi de çok çok etki uyandıran yakınlık davranışlarındandır.

Öğretmenlerin ödevler, ödevlerin teslim tarihi, sınavlar, okunacak kitaplar, geziler gibi konularda öğrencilerin görüşünü alması, birlikte kararlaştırılması da öğretmene olan güveni artıran davranışlar olarak görülüyor.

Öğretmenlerin kendi hayat hikâyelerinden çıkardıkları ders anlamındaki öğütler, anekdotlar da çocuklar tarafından çok seviliyor.

Öğretmenlerin çocukların doğru bir davranışını ödüllendirmesi, başını okşaması, 'çak bir beşlik' (high five) yapması, göz kırpması, sarılması, tebrik ederim deyip elini sıkması da onlar üzerinde çok olumlu katkı yaptığı tespit edilmiştir.

Bu tür yakınlık davranışlarının etkili olup olmadığı konusunda birkaçyıl önce bir okulun  iki şubesinde bir uygulama çalışması yapılır. Sınıfın birinde öğretmen, yukarıda anlatılan davranışları daha bilinçli bir şekilde 6 hafta süresince sergiler. Diğer sınıf ise kontrol grubu olarak belirlenmiştir. Normal eğitime devam ederler. Sürecin başında her iki sınıfa da ön testler yapılır. Altı haftanın ardından yapılan son testlerde çok bariz bir şekilde yakınlık davranışlarının bilinçli bir şekilde sergilendiği sınıfın ders başarısında, tutum ve güdülenme düzeylerinde olumlu anlamda farklar görülmüştür.

Genel olarak öğretmen yakınlık davranışlarının öğrencilerin başarılarına, tutum ve güdülenme düzeylerine olumlu anlamda belirgin bir katkı yaptığı ifade edilebilir.

Öğrencilerin kendilerini iyi hissetmeleri onların eğitim hayatlarında başarılı olmalarını doğrudan etkilemektedir. Bir çocuğun kendini iyi hissetmesi de büyük oranda öğretmenlerin oluşturmuş olduğu sınıf iklimine bağlıdır. Sevginin egemen olduğu bir iklimde çocuklar, daha özgür ve güven içinde gelişme göstereceklerdir.