İkisi de aynı kapıya çıkıyor diye bir söz vardı eskiden. Küreselcilerin global tek dünya devleti ile komünistlerin kurmak istedikleri “ütopik” tek dünya devletinin farklı şeyler olmadığını, her iki taraf için üretilmiş ideolojileri benimseyenler görmek istemiyorlar.

Çünkü bu fikirler, ek unsur olarak bu kitleyi etkileyecek illüzyonlarla birlikte piyasaya sürüldüler. İnsanları tek merkeze bağlı robot bireylere dönüştüren neoliberalizm ile artık varlığına kendilerinin bile inanmadığı sınıfları çatışır görüp ulus-devletleri küresel sermaye lehine zayıflatan yöntemler sunan marksist/leninist ideolojinin sonuçta varacağı yer aynı. Neoliberaller bireylere evrensel temel gelir vaad ederken, komünistler de şimdilerde Küba’yı örnek göstererek konut, yiyecek ve sağlık hizmetlerini vaad ediyorlar. Hiç fark yok.

Küresel sermayenin ilk sırada dayattığı düzen olan kapitalizmin kitleleri yönetirken kullanacağı bir marş bestelenseydi, bu komünistlerin enternasyonel marşından tek bir nota bile farklı olmazdı. Küresel sermaye ülkelerin milli marşlarını, sadece kendisine tabi olmayan yönetimleri sahte devrimlerle devirip, yerine kendi istediği kuklaları koyarken, kitlelerin algısıyla oynamak için kullanıyor. Yoksa, ülkelerde en rahatsız oldukları unsurun, kendi milli marşını içtenlikle okuyan yurttaşlar olduğunu iyi biliyoruz

Çin’in küresel sermayenin fason üreticisi olması bazı çevreleri şaşırtmıştı. Çin’deki komünist rejimin kuruluşundaki küresel sermaye desteğini bilenler ise şaşırmadı. Aslında Çin Komünist Partisi yönetiminin ve çeşitli kademelerdeki üyelerinin, rejimi sürdürmekteki kararlılıklarını ideolojik sebeplere bağlamak bile artık zor. Bu kadar büyük bir nüfusun başka bir rejimle idare edilemeyeceğinin farkındalar. Pandemi sırasında bir kez daha bu gerçeği gördüler ve emin oldular. Pandemiyi, dünya egemenlerinin ülkeleri daha fazla sömürebilmeleri için başlattıkları gerçeğini, pandemi sonrası artan maliyetler ve sömürüye dahil tüm emtia fiyatlarındaki bir kaç kat artış olarak gördük. Çalışmayan yaşlıları ve sağlık sorunu sebebiyle çalışamayıp küresel ekonomik sisteme katkıda bulunmayanları elimine edecek bir yöntem kullandılar. Başta İngiltere olmak üzere çeşitli ülkelerde pandemi sonrası ulusalcı hükümetlerin istifa etmeleri ve yerlerine küreselcilerin istediği kuklaların gelmesi de cabası. Bir taşla bir kaç kuş. Hayal gücü geniş olan okurlar için, bu tür yöntemlerin başka bir dünya, başka bir boyut ya da farklı bir zaman diliminde denenmiş olabileceğini, “kazan kazan” şeklinde sonuç alındığı bilinerek uygulandığını geçmişte yazmıştım.

Türkiye’ye gelince... Hem küresel sermayenin algı operasyonlarının, hem de sol enternasyonalist söylemin peşinden gitmeyi aynı anda başarabilen, dünyadaki yeni oluşumlar hakkında fikir sahibi bile olmayan, kendilerini ulusalcı/cumhuriyetçi diye tanımladıkları halde küreselcilere çalışan tuhaf politik figürlerin alkışlandığı ülkeyiz. Küreselciliğin, cumhuriyet değerleriyle ve cumhuriyeti kuran kalpaklı yiğitlerin Milli Mücadele ruhuyla karşıt olduğununun farkında bile değiller. Sol jargonu ve Marksist/Leninist yöntemleri kullanarak, küresel sermayenin ülkemizde görmek istediği herşeyi savunanlar ve gerçekleşmesi için çabalayanlar da yukarıda sözünü ettiğimiz fikirlerimizi doğruluyorlar. İdeolojisi küresel emperyalizmin savunculuğuna ve yandaşlığına evrilmiş siyasi aktörlerin sahte özgürlük, adalet vs. söylemleri havada uçuşurken, Türkiye Cumhuriyeti kararlılıkla yoluna devam ediyor. Amerika içine kapanırken, Avrupa dağılıp birbirine düşerken, kendi ülkesine muhalif olmayı, meşru zeminde muhalefet etme seçeneği zannedenlere rağmen.