Avrupa`da, Amerika`da Hıristiyanlığın gittikçe terkedilmekte olduğuna dikkat çekmiştik. Şairler dogmaları kabul etmeyen bir özelliği paylaşmışlardır 20. yüzyılda. Avrupa ve iki Amerika`da Şiir hikmete yaklaştıkça insanlar ferahlama imkânına kavuşmuş demektir. Dogmaların Şiir karşısında iflâsı anlamına gelir. 20. yüzyılda sanat bütün kayıtlardan kurtulmak ister gibidir ama görünüştedir bu. Hakikî sanatın, hakikî olamamış sanattan farkıdır cereyan etmekte olan. Fark`ın korunmasıdır. Buna kimse engel olamaz.

Geçici sanatın gürültüsü vardır. Kalıcı değerlerin ördüğü sanat ise, sükû net denilen kudretle birlikte değil midir?

Batı medeniyetinde, Şiir dogmalar ve Dogmatizm karşısında insanın özgürlük hakkını bırakmama mücadelesidir diyebiliriz. Şiir, tabiî olandan ayrılan Felsefeye de katılmamanın alanıdır Batı kültüründe. 20. yüzyıl Batı şiirinde Hıristiyan dogmalarını protesto anlamına gelen bir öz tecelli etmiştir.

Baudelaire ile başlayan bir başkaldırı vardır. Ondan biraz önce, Gerard de Nerval, İslâmî değerlerin farkına varmıştı. İstanbul`a seyahat etmiş olan Nerval, kendi kültür atmosferi ile Osmanlı atmosferi arasında bir tereddütün öznesi olmuştur. Yüzüğünde 'Muhammed' ve 'Ali' isimleri kazılı olduğu, biyografisinde yazılıdır.

Rimbaud`un serüveninde Avrupa ile ilgilerini büsbütün kesme buluyoruz. Fransız edebiyat çevreleri için bir şok olmuştu. Daha orta öğrenim sıralarında iken yazdığı bazı şiirlerde Kiliseye ve 'Kilise`nin İsa`sı'na isyan etmiştir. Sonunda Habeşistan`da Harar şehrinde yaşamayı seçti bilindiği gibi.

Başka örnekler de var ve bunlar azımsanamaz. Birçok şairde, Hıristiyanlıkta karşılarına dikilmiş olduğunu gördükleri dogmaları istihfaf etme bulunur. Şair, içindeki sezginin verdiği sese uyar. 20. yüzyıl Batısında İsa`nın tanrılığı tartışılamaz olmaktan çıkmaktadır. Bu gelişme, Batı`daki dogmalar egemenliği hoşlanmasa da bir gerçektir. En geniş ifade alanını, Şiirin kendine özgü dili içerisinde, şiirde bulmuştur. Büyük şairlerde derinlemesinedir. Büyük İrlanda şairi W.B.Yeats Hıristiyan değerlerine iltifat etmemiş oluşuyla başka bir ayrılmanın güçlü ismidir. Hıristiyanlık öncesi Kelt değerlerine açılmış bir şairdir. Dolayısı ile paganlık ögelerine dönüşlerden bir tanesi İngilizce edebiyatta ilkler arasındadır. Ondan önce, Rudyard Kipling`in sanatında 'Hıristiyanlığa Reddiye' özleri bulunur. Bazı şiir ve romanlarında insanın saf haline çekilen özlem ağır basar. Kipling, bunu kendisi itiraf etmiştir. Kipling`de adeta bir Hıristiyan Emperyalizmini derinden protesto söz konusudur.

Ezra Pound Ballad of Goodly Fere şiirinde [biz bu şiiri Can Yoldaşı Baladı adını vererek çevirmiştik.] İsa`yı bir insan olarak alır şiir içtenlik dolu bir ağıt özelliğindedir. Bu şiiri yazdığı zaman Londra`da yaşıyordu. Konumuz bağlamında belirtmeliyiz ki Ezra daha kolejde okurken presbiteryen kilisesine pazar âyinine gitmeyi reddetmişti. Eliot`u 'reverend' diye iğnelemekten vazgeçmeyecektir. Onu bir Kilise hizmetlisi, dogmaların bir kölesi sayıyordu.

Amerikalı şair E.E. Cummings, İsa`yı anışının yanına Muhammed`i de koyar.

Diyebiliriz ki, Batı medeniyeti, mezhepleriyle, yönetim erkiyle, din otoriteleri ile beklenmedik darbeyi Şiir`den yemiştir. Sistemin kaçındığı Özeleştiri, şairlerde hilesiz ve içten, şairlerde, tecelli etmiştir.

Teslis inanışı çözülme süreci içinde. Sessiz ve derinden bir Sessizlik var. Felsefe ile Hikmet arasında, hikmete gönül eğmiş bir Heidegger var. Belki o da Batı`da felsefenin geldiği yer.

Şimdi o süreçbaşlıyor belki de İsa heykellerinin yadırganmaya başlaması.

Batı insanının dogmaları sorgulamasının önüne geçilemez. Dinlerarası Hoşgörüden önce, bu. Çünkü Hıristiyanlık tarihi, alçakgönüllü [Ama aciz değil] bir peygamberin, çok eski zamanlardan gelen ilkel bir telâkkiye âlet edilmek oyununun bir öyküsüdür. Umberto Eco da bunu deşelemiyor mu 'gizlenen kitaplar' motifi çerçevesinde Gülün Adı`nda?..

Binlerce kere 'Tanrının oğlu' betimlemesi propaganda edilirken, bakınız, bu kavram nerden geliyor: 'A-Anni-Padda, Ur şehri krallarındandı. Bu ad 'gök tarafından seçilmiş oğul' anlamına gelmektedir (yaklaşık M.Ö. 2900-2800). 20. yüzyılda, el-Ubeyd`de (Ur yakınlarında) ele geçen bir çivi y. tablette 'gök tarafından seçilmiş kahraman' (Meş-anni-padda]nın oğlu olduğu okunmuştur. Kaynak: İnönü Ans. I.

Bu tek belge bile Mezopotamya`nın muhtelif dönemlerinde bu motifin, insan tasavvurunda bir metafizik öge olduğunu göstermeye yeter. Ü zeyir (a.s.) 'bu ancak Yehova`nın oğludur' hayretine maruz kalırken masumdu. Ta Nuh Tufanı ertesinden Meryemoğlu İsa çağına yenilenip duran bir tasavvur, 2000 yıldır muazzam bir yanılsamadır. İran-Hind kaynaklı Mitra`dan sonra İsa`da sürmesine, herhalde, bu akıma bağlı olanlar, çalışmışlardı. İşbirlikçiler sayesinde.