Gökdelenler Mimarinin Dili mi? “Tower Plaza” Dili mi?

Abone Ol

Büyükşehirlerde modern mimarı adı altında yükselen gökdelenlerin elbette bize söylediği veya söylemek istediği bir dili, bir lisanı vardır. Yükselen gökdelenlerin fotoğrafını çekip aklı selim bir şekilde dikkatle bakarsak, acaba neler düşünürüz? Fotoğrafı öncelikle dünyanın her yerinde anlaşılan ortak bir 'dil' olarak düşünmek gerekir. Mimari fotoğraf da bu dilin bir parçasıdır. Mimari fotoğraf yapıya dair özelliklerin, mimari fikrin ve fotoğrafçıya ait bakışın senteziyle oluşan, bilgi üretebilen görsel bir dildir. Bugün büyükşehirlerde ve özellikle de İstanbul`da yükselen iş yerleri ile içiçe geçmiş yaşam yerleri olan gökdelenler sanki uzaya veya herhangi bir yere fırlatılmaya hazır birer füze gibi görmüş ve bundan da hep ürpermişimdir.

Lisanı bozuk olanın işi düzgün olur mu?

Teknik, içerik ve estetik yönünden güçlü mimari fotoğraflar, fotoğraf sanatı kapsamında değerlendirilebilir. Her fotoğraf sanatsal değildir ama her binadan mesleki pratik dahilinde mimari fotoğraflar çıkabilir. Lisan ve mimari arasında elbette çok önemli bir ilişki vardır. Bununla ilgili elimizde buna dair semiyolojik (gösterebilim) bir veri vardır.

Buyurun:

'Bu part`ı marketing`den birine assign edelim, bunu en iyi onlar handle ederler.'

'Artık bir action planı yapmalıyız, timing`imizle ilgili concern`lerim var.'

'Acayip overload oldum, ben break`teyim 1,5 saatliğine.'

Tercümesiyle vakit kaybetmeyelim de ne olduğunu hemen söyleyelim. Bu garip sesler 'yeni tower-plaza dili' imiş; Sözlüğü bile hazırlanmış;

Hocam Arapça konuşuver diyen cemaate, Hoca merhumun 'Kömür gözlüm cevr eyleme / li ennehu alem bilir' sallaması bu gürültünün yanında hayli haysiyetli kalır.

Tarihçi, araştırmacı-yazar arkadaşım Mehmet Fatih Can rant uğruna şehri yaşanmaz hali getiren gökdelenlerden bir hayli mustarip. Gelin ona kulak verelim:

'Acizane kanaatim mimari metamorfoz dili de bozuyor.

Lisanı bozuk olanın düzgün işi olmaz` diyen büyüklerimiz de haklıdır belki.

Arab dilinin kalıplarını vaz` eden temel gramer kitabının adı da 'Bina' olunca fizik&icirc bina ile lisan bina beyninde etimolojik ve semantik bir akrabalık olması kaçınılmaz görünüyor.

Anlaşılan o ki binayı düzeltmeden dili kurtaramayacağız;

Belki de lisanı düzeltmekle işe başlamak gerekecek.

Mukaddime`sinde İbn-i Haldun evlerin, binaların, kıyafetlerin, yeme içme alışkanlıklarının insan şahsiyetinin menfi ya da müspet şekillenmesinde oynadığı rolden bahseder ki fevkalade isabetli tahliller ve tespitlerdir.

Kudemanın 'ilmü`n nefs' dediği psikoloji, fıtrat gereği böyle bir şeydir.

İnsan etkilenen ve etkileyen bir varlıktır fertlerden mürekkep toplum da biaynihi böyledir.

İnsan ve cemiyet iklim, çevre, şehir, mahalle, ev, kamu-sivil mekânlar gibi faktörlerin kuşatması altındadır. Bu müessirlerin kalitesi neyse insan da toplum da ona göre nitelik kazanır.'

Türk şehri

Mehmet Fatih Can devam ediyor: 'Şehirler de, kendilerine özgünlük kazandıran renklerini, kokularını hücrelerine hayat taşıyan yolların konumu ve onlar üzerinde yer alan her çeşit yerleşim biriminin formlarından alırlar. Yeryüzü ve gökyüzüyle toprak ve havayla hem sistem hem ruh olarak sonsuz bir bütünlük yakalamış kadim Türk şehri, harcında hayrat duygusu ve pratiği bulunan, tamamen fıtrata uygun bir açık mekân planlamasıdır. Vakıf imaret külliyelerinin birbirlerine ölçülüp biçilmiş bir tenasüple yakınlaşıp uzaklaştığı ahenkli form, Osmanlı şehrinin hem cismani yapısını hem siluetini ortaya çıkarır. Külliyelerin kubbe, minare ve alemleri uzaktan yekpare ve şahane bir manzara arzeder. Bu açıdan Osmanlı şehirlerinin hele İstanbul`un silueti mimarlık aleminde bir efsanedir. İstanbul`a denizinden dahil olan seyyahlar şehrin iklim ve havaya göre bin bir çeşit fotoğraf veren efsunlu yüzüne bin bir övgü dizmişlerdir. Zaten şehrin peyderpey oluşumunda bu husus özellikle dikkate alınmış, planlar ona göre yapılmıştır.'

Mahallenin çözülmesi:

Kentsel dönüşüm politika ve uygulamaları, mahalle dokusunun bozulmasına yol açtı fert üzerinde, mahalle kaynaklı geleneksel dayanışma, denetleme ve paylaşma ilişkilerini ortadan kaldırdı. Bunun neticesinde, toplumsal aidiyet bağları zayıfladı bireysel hazlar ve ekonomik temelli ilişkiler ön plana çıktı. Yapılan araştırmalar, kentsel dönüşümle çok katlı sitelere evrilen alanlarda Ak Parti oylarının düştüğünü gösteriyor. Plazalarda, sitelerde büyüyen çocukların yeniden gelenek ve kültürle ilişki kurmaları çok mümkün gözükmüyor. Kentsel dönüşümde uygulanan neo-liberal politikalarla iktidardaki muhafazakarlar kendi ayaklarına kurşun sıkmış oldular. Bunun üreteceği sosyal risklerle henüz karşılaşmadık. Hiçbitmeyecek hazlarını tatmin etmek zorunda olduğumuz, bencil bir nesil geliyor.

Görgüsüz yükseltiler!

Osmanlı şehrinin fiziki yapısı gökyüzündeki sistemin yeryüzündeki simetriği gibi 'galaktik' bir özellik arz etmektedir. Devri cumhuriyette modernleşiyoruz yanılgısıyla şehrin bu nev-i şahsına münhasır orijinal yapısı bozulmuştur. Tarihi şehirlerimiz dik, düz, dev ve birbirini kesen caddelerle parçalanmıştır. Ortaya anlamsız, sevimsiz devasa kavşaklar amacı belli olmayan türedi meydanlar çıkmıştır. Bu cadde, bulvar, meydan sevdasına tarihi doku pay mal edilmiş şehrin kuşatıcı, insanı içine çeken davetkar sıcaklığı yerini, otomobillerin ezdiği yollarla kenarında dizilmiş görgüsüz yükseltilere bırakmıştır.

Tarihin doğurduğu ve yoğurduğu şahsiyetli kimlik olan şehir derin kompleksler, gündelik zaruretler ve rant hesabına harcanmıştır. Dahası çarpık, plansız sanayileşme hareketleri çevreden merkeze kontrolsüz göçleri teşvik etmiştir. Zaten mevcudu bile kaldıramayan altyapılar berhava olmuş şehri kenardan kuşatan, tehdit eden gettolar, gecekondu mahalleri ve daha sonra dikine yükselen arsız ve azgın çirkinlik abideleri ortaya çıkmıştır. Ü stelik yeni sosyoloji, şehrin insan profilini de değiştirmiştir. Bu yoğunlaşma zaman içerisinde 'rant' diye bir kavramı ekonomik hayatımıza sokarak ahlaki dejenerasyonun fitilini de ateşlemiştir. Yüksek nüfuslu megakentler 'teferruattan, komşuluk ilişkilerinden, şehrin içindeki mikro kozmosun realitesinden bihaber olan teknokrat, bürokrat'taifesi tarafından kaçınılmazlık hatta modernleşme, asrileşme, gelişme olarak algılanacak ve savunulacaktır. Halbuki megakent gerçeği bir 'az gelişmiş ülke hastalığı' ndan başka bir şey değildir.

Peki ne yapmalı?

İstanbul`un, ne göklerini ne yerlerini kirleten nevzuhur yapılara tahammülü kalmamıştır. Alt yapı yatırımları dünya çapında olan, haddizatında altı üstünden sağlam bu mübarek şehrin üst yapısının, maruz kaldığı sakil vaziyetten ve yoz işgallerden acilen halası gerekmektedir.

Yine mesela şehrin tarihi camileri, imaretleri, medreseleri, dergahları, hanları, hamamları, bedestenleri, arastaları, bodur minareli asmalı mescidleri, suyu akmasa da çeşme gibi abideleri etraflarını sarmış mezbeleden, fuzuliyattan kurtarılmalıdır tarihi şehir olduğu gibi dondurulup yeni yerleşimler, tarihi Avrupa şehirlerinde olduğu gibi merkezi bozmayacak mesafede, periferide kurulmalıdır. Bu işlerin master planları eylem takvimleri hızlandırılmalıdır;

Teklif!

İşte yumak halini almış meseleye Mehmet Fatih Can şu önerilerde bulunuyor:

'Hazır bu istikamette hem ciddi fikirler hem toplumda ve siyasada bir irade ve kararlılık güçlü bir şekilde oluşmuşken kollar sıvanmalıdır.

Michelangelo`a ustalığının sırrını sormuşlar mermerdeki fazlalığı yontuyorum demiş;

Teklif ettiğimiz şey tam da budur:

Şehrin zarafetini kalınlaştıran, kabalaştıran unsurları yontmak;

Ve medeniyetimizin geçerli ürünlerini çağın imkan ve teknolojisiyle yeniden üretmek.

Çünkü evler ve şehirler kültürün çocuğudur.

Her şehir ya da ev, az ya da çok sahiplerinin medeni birikiminin, vizyonunun bir yansımasıdır.

O halde dava şudur binalarımız, şehirlerimiz ama hassaten lisanımız acilen Türkçeleşmelidir.'

Bilmem başka söze haset var mı?