Aynen. Hepimiz görüyoruz, biliyoruz ama bir türlü söylemeye cesaret edemiyoruz. Evet, hadi itiraf edelim...  Cami adlı kurumsal yapı, yüzyıllar boyunca eskidi, pörsüdü ve artık çağımızın gereklerine ayak uyduramaz hale geldi.

Geçmiş yıllarda, söz konusu çürümeyi gören, İslam`ı bu çağdışı görüntüden kurtarmak için çırpınıp didinen aydınlık zihinler, tabuyıkıcı din bilginleri, ileri görüşlü politikacılar olmadı değil. Hatırlarsınız, bir ara, camilere masa, sıra, sandalye falan koyalım dendi, iyi kötü bir ön çalışma da yapıldı fakat eski kafalı dindarlar yüzüden bu teşebbüs akim kaldı. Kutlu Doğum Haftası gibi çağdaş zihniyetin ürünü, akademik içeriği zengin, titiz bir proje bile, allem kallem edilerek geri plana çekildi, çektirildi.

Loblarını örümcek ağı bürümüş aciz beyincikler yüzünden, kadınlarımız, çocuklarımız, en önemlisi de gençlerimiz camilerden dışlandı. Çağdaş islamcı gençler, buluşmak, görüşmek, hatta ortak salavat zincirleri oluşturup, paylaşımlı hatimler yapmak için bile camileri tercih etmez oldu. Camilere gösterilen rağbet, alkolsüz hizmet veren lüks restoranların, nargile kafelerin hatta helal sertifikalı eğlence gemilerinin gölgesinde ezildikçe ezildi, eziliyor.

Evleviyetle tabuların yıkılması, bu demode mekânların bir an önce güncellenmesi lazım. Vakit çoktaan geldi de geçiyor bile.

Mesela hep merak ederim. Neden camilerimizin panolarında sadece ve sadece Ayet-Hadis afişleri, vaaz programları bulunur. Turizm veya seyahat mevzuunda yalnızca hac-umre ilanları sergilenir? Halbuki ekonomik gücü zirveye ulaşmış, her açıdan zenginliğin lezzetini tatmış dindar insanlarımızın sayısı hiçde azımsanmayacak boyutlara ulaşmıştır bugün. Ve bu insanların hayatını derinden etkileyen en büyük problemlerden biri, cümleten hemfikir olduğumuz üzre, helal sertifikalı tatil ve eğlencedir.

Camilerimizde helal sertifikalı tatil köylerinin, islamcı özgün müzik starlarının afişleri gayet güzel sergilenebilir kanaatindeyim. Hatta camilerin avlusuna eklenecek küçük kulübelerde bunların biletlerini satan, helal (ve elbette alkolsüz) tatil-eğlence konusunda danışmanlık hizmeti veren 'box office'ler oluşturulabilir. Ki bu kanallardan elde edilecek gelirler neticesinde imamlarımız, müezzinlerimiz her Cuma sonrası 'teberru toplama' eziyetinden de kurtulmuş olur.

Camilerimizin güncellenmesi sayesinde 'seninle seccade kavgası yapmak istiyorum' veya 'nur çukuru gamzelerin bana huşû veriyor' tarzındaki edebiyatımız da bir hayli inkişaf edecektir. Bu tarz eserler veren islamcıstaryazar bey ve hanımların imza günleri de camilerimizde düzenlenmeli bence. Onlar ve takipçileri vesilesiyle bu köhnemiş yapılara rağbet artacak, üstüne ölü toprağı serpilmiş mekânlar, gençlerin cıvıl cıvıl enerjisiyle şenlenecektir.

Güncel Cami, hayatın tam ortasından feryat figân haykıran yaşamsal bir ihtiyaca verilen cevaptır. Bundan böyle dindar gençerkekler, 'çıkma' teklif ettikleri hanımefendiler ile pastane köşelerinde, dumanaltı nargile kafelerde sürünmek zorunda kalmayacak.

Diyanet İşleri İletişim Daire Başkanlığının sevgililer gününe özel afişlerini şimdiden görür gibiyim: Haydi Gençler, Elele Cuma ya!

İzdivaçiçin ilk adım olan, 'bi çay içip birbirini tanıma' seremonisi de cami bahçelerindeki çay ocaklarında yapılsa ne güzel olur. Aile adlı kutsal kurumun temelleri, bir başka kutsal mekânın âgû şunda atılmış olur ki, nur üstüne nur sayılmalıdır.

Şu anda size tuhaf gelecek olsa da, biraz daha çağdaşlaşıp güncellendikten sonra rahatlıkla alışacağınız bi` dünya inovasyon önerim daha var aslında. Kafamın içinde halay çekip duruyorlar. Yazıyı nihayetlendirmeden önce bir tanesini sizinle paylaşayım: Hutbe Arası Reklam Alma ve Camide Ü rün Yerleştirme!

Misal, imam efendi hutbeyi bitirirken kuruma katkıda bulunan sponsor firmalara ismen teşekkür edebilir. Veya dileyen firmalar, belli bir ücret ödeyip, camide elden ele dolaşan tesbihlerin üzerine minik etiketler yapıştırmak suretiyle marka bilinirliğini artırabilir. Vaaz kürsüsündeki bardaktan, köşede duran vantilatöre, ayakkabılıklardan, şadırvandaki musluklara varıncaya dek, daha pek çok unsuru, ataletten kurtarıp, reklam/tanıtım amaçlı birer mecraya dönüştürmek gayet mümkün.

Elbette fiyat politikası Diyanet İşleri Riyasetimizce belirlenmeli, fırsatçılara göz açtırılmamalıdır. Ancak takdir edersiniz ki, Mut`taki Laâl Paşa Camii ile Süleymaniye`deki hutbe-arası reklamların yahut ürün yerleştirmenin fiyatları aynı olmaz, olmamalı, o başka mesele.

Hatta diyorum ki, elimiz değmişken 'cami' kelimesini de değiştirsek ne iyi olur. Yazarken bile bir sürü problem. Camie mi, yoksa camiye mi yazmak lazım? Camii mi, camisi mi olmalı? Vesaire vesaire; Yıllardır tartışır dururuz. Oysa İslamiyet bu çağda bu tartışmaları hak etmiyor artık.

Öte yandan, asırlar boyunca 'cami' kelimesinin üstüne çöreklenen maskülen çağrışımları temizlemek de neredeyse imkansız hale geldi günümüzde. O yüzden, çocuklarımız, gençlerimiz ve kadınlarımızın da rahatlıkla içselleştirebileceği, demokratik çağdaş islâmî kent modelinin merkezine yerleşecek güncel ibadethaneler için yepyeni bir isim bulmalıyız!

Zaten ne Kur`an`da ne Hadis`te 'cami' diye bi kelime de yok, sanırsam.