AHMET RASİM

Yalnız işittim:

Ramazan geldi! Dediler. Fakat tanıyamadım. Zira benim bildiğim Ramazan böyle eli boş gelmez. Öteden beri ‘Bereketli ay’ diye meşhurdur. Hani ya, nerede?.. Şekerci dükkanlarını çömlekçilere döndüren reçel kavanozları, ağızları tülbentli küpler, bakkallarda morlu, kırmızılı, bağlarla daire daire asılıp sallanan güllaçlar, Anadolu şehirlerini imali olan pastırmalar, o kangal kangal sucuklar, hani ya? Efendi yiyecek almış, hamal önde küfe gıcırdar, kendisi arkada rastladıklarına:

Karamanlının altındakinden al!.. Hem temiz hem farklıca! Diye salık vere vere yürüşürler.

“Bu sene de günler uzun, ne yapacağız?”

Sorusuna karşılık:

“Çok şükür sağ sağlim kavuştuk!.. Varsın uzun olsun, Rabbin sabrını verir” deyişler,

-Bizim geçen seneki aşçı gene gelmiş, tuttuk.

-Kaça?

-Yedi yüze! Bahşişi mahşişi, anhası, minhası, bine! tarzında ki hasbıhaller,

“Bizi bir akşam sevindirirsiniz!” tarzında peşin iftara çağırışlar... Hani ya nerede?

Bunları ve benzerlerini düşünüp dururken dalmışım. Kendi kendime bağırdım:

Ses yok.

“Neredesin ey geçen günler?”

“Siz nereye gideceksiniz, ey gelecek günler?”

Gene ses yok!..

Devam ediyorum:

Size söylüyorum, ey geçen günler!...

Neredesiniz?

...

Bana bir anda öyle geldi ki ufkun bulutlarla örtülü tarafından belki binlerce ağız açılıp kapanıyor, benim seslenmeme karşı nerede olduklarını söylüyorlardı. Fakat benim kulaklarım paslı, duyamıyordum.

Bari sizi işiteyim, biraz hızlı söyleyin, ey gelecek günler, nereye gideceksiniz?..

Arkama baktım. Gözlerime meçhul bir semti gösteren birtakım ellerin işaretle konuşur gibi bayrakları indirip kaldırdıklarını görür gibi oldum.

Bana ne oluyordu? Bu haller rüyaya da benzemiyordu. Yahut da ben saptırıyordum. Ufka bir daha göz gezdirdim, binlerce ağızdan diller fırlamış, benimle eğleniyorlardı. Başımı çevirdim, o binlerce el beni karşılıyorlardı!

Tamam!.. Uydurduk! Geçenlerde alay, geleceklerden gene alay! Bu deli hayaller, bana uykusuzluktan musallat olmuştu. Gözlerim kapanıyor da içim geçmiyordu. Onlar ise hâlâ o halde idiler. Dünyada en uysal mahluk insandır. Kendimi unuttum. İçimden “Eğer bana uymazsa günler; uyarım günlere ben” mısralarını tekrar eder etmez bende dilimi çıkardım. Elimle mendilimi sallamaya başladım. Günlere de uymamaya gelmiyor.

Kim bilir, ne gülünç duruma düşmüşümdür!.. Günlere uymaklığım bazen böyle maskara olmaklığı da sebep olduğunu aklıma bile getiremiyordum. Dil uzamış, oynar. Elde mendil salla bire salla!

Meşhur tabirdir: Deli bal kabağından olmaz ya (Gülüp ağladıklarımız)

Kimdir?

1865 yılında Fatih’in Sarıgüzel Mahallesi’nde doğdu. Ahmet Rasim, eğitimine ilk olarak Sofular mahalle mektebinde başlamıştır. Ahmet Rasim’in edebiyat ve matbuat hayatına olan ilgisi Darüşşafaka’da öğrenciyken başlamıştır. Esas işi gazetecilik olan Ahmet Rasim, 48 yıllık yazı hayatı boyunca şiir, hikâye, roman, anı, fıkra, sohbet, deneme, makale, tercüme, eleştiri, tarih, monografi gibi çeşitli alanlarda eserler vermiş; mektep kitapları ve bilimsel eserler kaleme almıştır. Ahmet Rasim, Türk edebiyatının Batılılaşma sürecinde “eski-yeni” tartışmaları yaşanan bir dönemde ortada bir çizgide yer almıştır.

Editör: Elif Şahin