`height=

İstanbul bir nevi âdetler menbaı. Günümüz insanının ismini dahi ilk defa duyacağı kimi âdetler bir asır önce cemiyet hayatının mütemmim cüzlerini oluşturuyordu. Bugünkü yazımızda söz konusu mütemmim cüz`lerden Güveyi Donatmasına, Gelin Kınasına, Yemiş Çıkma Merasimine, Silah atmaya ve Davul Dövmeye değineceğiz.

Güveyi Donatması

Güveyi donatması, düğün haftasında Ççarşamba günü gerçekleştirilen bir düğün geleneğiydi. Güveyi donatmasında meydanlık bir alana ateş yakılır, ateşin etrafına örtüler serilir ve güveyi (damat), ateşin yanındaki örtünün üzerine getirilirdi. Bu noktada, yiğitbaşı diye isimlendirilen yaşlı bir zat, güveyinin üzerindeki urbaları (elbiseleri) çıkarır, güveyi urbası denilen yeni elbiseleri giydirirdi. 

Yiğitbaşının idare ettiği güveyi donatması töreninde hep birlikte söylenen deyişlerden biri şöyleydi:

Yalvaralım Allah a hep birlikte

Yuvası da bulsun temelli dirlik

Haydi pî r aşkına hep birden diyelim Allah...

Allah! Allah! Allah!

`height=

Gelin Kınası

Geline kına yakılması tüm Osmanlı coğrafyasında önemli evlilik geleneklerindendi. Kına, düğünlerin olmazsa olmazlarındandı.

Kına, İstanbul a genellikle Hicaz dan Mekke-i Mürkerreme den Medine-i Münevvere den getirilirdi. Hacılar, kutlu topraklardan geldiklerinde eşlerine, dostlarına hediye etmek üzere mutlaka kına getirirdi. Kına, zemzem ve hurma ile birlikte en makbul hac hediyeleri arasındaydı. 

İstanbul da kimi düğünlerde gelinle birlikte damada da kına yakılırdı. Kına, gelinin sağ eline ve yine sağ ayağına, hiçevlenmemiş bir kızın sol eline ve ayağına, başı bozulmamış bir gelinin kına yakması uğur sayılırdı.

Kına gecesi kız evinde düzenlenen ve kadınlar arasında sürüp giden bir eğlenceydi. Çarşamba günü düğünden bir gün önce damadın ailesinden birkaçkadın gümüş tepsiler içerisine kına öbeklerini koyar, üzerine de mum yakarak kız evine getirirdi. Kız evi tarafından izzet ve ikramla karşılanan kına heyetine yemek ikram edilir ve çoğu kez yatılı misafir edilirdi. 

Kına gecesinde yatsı namazı kılındıktan sonra gelin hanım akranlarıyla birlikte eğlenir, maniler söylenir, mumları yakılan kına tepsisi gelin hanımın başının üzerinde gezdirilir ve gecenin ilerleyen saatlerinde hanımefendiye kına yakılırdı. Kına yakmanın da bir usulü vardı. Kına eğlencesinin yapıldığı mekânın orta yerine getirilen gelin hanımın avuçiçlerine, parmaklarının uçlarına ve ayaklarının başparmaklarına kına yakılırdı. Kınanın yakıldığı yerlerin üzeri tülbent ile bağlanır, gelin hanım birkaçsaat geçtikten sonra tülbendi çıkarırdı. 

Gelin hanım kına gecesinde ailesine ve arkadaşlarına veda türküleri ve manileriyle seslenir, tepsinin içerisinde bir kısmı yanmış bulunan mumlar, gençkızlar arasında paylaştırılırdı. Kına gecesinde misafirler evlerine gitmezden önce damat evinden gelen gümüş kına tepsisinin içerisine hemen herkes bir miktar para bırakır, parayla kimi zaman geline hediye alınır, kimi zaman da kına gecesinin masrafları karşılanırdı. 

Sadi Yaver Ataman, geline kına yakılırken ağlatmanın uğur sayıldığını, 'Ağlaya ağlaya eken, güle güle biçer' atasözüyle birlikte şöyle naklediyor: 'Gözyaşı dökmenin ferahlık verdiği, yuvaya uğur ve bereket getireceği inancı vardır. Kına yakıldıktan sonra gelini yatırmak âdetten olup kına yakılırken söylenen türkülerden biri şöyledir:'

Gelin kına yakalım nenni

Yetmezse azca katalım nenni

Gelinin hâlin soralım nenni

Nenni paşam benim paşam nenni

Yatırayım ak pamuğum nenni

Yemiş Çıkma Merasimi

İstanbul`daki kına gecesi âdetlerinden biri de yemiş çıkma merâsimiydi. Evlenecek gençlerin mutluluklarına ortak olmak için kına gecesi yapılacak mekâna gelen akrabalara ve konu komşuya içinde mumlar yakılmış bulunan büyükçe madeni tepsilerle muhtelif yemişler ikram edilirdi. 'Artmadan yetmez' fehvasınca hareket eden İstanbullular çoğu kez davetlilere yetip de artacak, birkaçkına gecesini idare edebilecek kadar ikram hazırlatırdı.

Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey kına gecelerinde ikram edilen yemişleri badem, kuru incir, iğde, keçiboynuzu, dut kurusu, hurma, fındık ve üzüm ile birlikte taze mevsim meyveleri olarak sayıyor.

Çengilerin de oyunlarıyla katkıda bulunduğu merâsimde iki kadının taşıdığı yemiş tepsilerinin içinde bulunan envâî çeşit yemişler 'Hanımlar darısı evinize' temennileri arasında kına gecesine katılan kadınlara ikram edilirdi. 

`height=

Silah Atmak, Davul Dövmek

Günümüzde daha ziyade Anadolu`da Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu da devam etmekte olan düğünlerde silah atma geleneği Osmanlı asırlarına dayanır. 

Eski İstanbul düğünlerinde de davul zurna eşliğinde kutlamalar yapılırken silah atıldığı bilinmektedir. Düğünlerde davulcu-zurnacı takımlarının fazlalığı düğün sahibinin şan ve şerefine işaret ederdi.

İstanbul da da asırlar boyunca düğünlerde silah atılmış davullar dövülmüştür. Evliya Çelebi, Seyahatname sinde davulun dövülmesiyle kötü ruhların kovulması arasında bir bağlantı kurmaktadır.

Gelin alayında erkek tarafının silah atması 'at-avrat-pusat' üçlemesiyle ilgili olup avam tabakasının, sevinci namlulara ortak etmesi olarak görülmüştür. Osmanlı İstanbul u düğünlerinde şimdiki zamanda olduğu gibi silahlar rast gele değil, belli usullere göre atılıyor olmakla birlikte 19. yüzyılda düğünlerde silah atılması yasaklanmıştır.

Sadi Yaver Ataman silahın, güveyi evine yaklaşılırken, bir haber ve müjde işareti olarak üçel şeklinde atıldığını, oğlan tarafının da aynı şekilde üçel silah atışıyla karşılık verildiğini, gelenlerin davul ve zurnayla karşılandığını belirterek, 'Düğünde davul zurna, hamamda kurna' sözüyle davula verilen öneme işaret etmektedir. 

YARIN: Gelin Alma, Nahıl Alayı, Çeyiz Açışı Sepet-Semet, Koltuk Merasimi, Yüz Yazısı;